Dünyanın bütün dükkân hırsızları birleşin (Slavoj Žižek)

Slavoj Žižek Hegel’e göre ‘tekrar’ tarihte kritik bir rol oynar. Eğer bir şey yalnızca bir kez yaşanırsa, tesadüf olarak nitelenebilir,...

Slavoj Žižek
Hegel’e göre ‘tekrar’ tarihte kritik bir rol oynar. Eğer bir şey yalnızca bir kez yaşanırsa, tesadüf olarak nitelenebilir, başka türlü tutum alınsa kaçınılabilecek bir hadise olarak tanımlanabilir; ama aynı olay tekrarlanırsa bu, daha derin bir tarihsel sürecin geliştiğine işaret eder. 1813’te Napolyon, Leipzig’de yenildiğinde, bu şanssızlık olarak değerlendirildi ama Waterloo’da da kaybettiğinde döneminin sona erdiği anlaşıldı. Aynı şey süregelen ekonomik kriz için de geçerli. Eylül 2008’de, bazıları krizi, daha iyi düzenlemeler vs. yapılsa tekrarlanmayacak bir anomali olarak sunmuştu. Şu aralar sinyallerini veren yeni mali çöküntüyse daha yapısal bir fenomenle karşı karşıya olduğumuzu netleştirdi.

Bize tekrar tekrar, bir borç krizinden geçtiğimizi ve bunun yükünü eşit olarak paylaşıp, kemerlerimizi sıkmamız gerektiği söyleniyor. Herkes bunu yapmalı, (çok) zenginler hariç. Onları daha çok vergilendirmek bir tabu: eğer öyle yaparsak, zenginler yatırım yapamayacak, daha az iş olanakları yaratılacak ve bunun ceremesini hepimiz ödeyeceğiz. Bu zor zamanlardan kendimizi korumanın tek yolu, yoksulun daha da yoksullaşması ve zenginin daha da zenginleşmesi. Yoksullar ne yapmalı? Yoksullar ne yapabilir?

İngiltere’deki isyanlar, Mark Duggan’ın vurulmasıyla patlak verse de herkes daha derin bir hoşnutsuzluğun olduğu konusunda hemfikir- ama ne çeşit bir hoşnutsuzluk? 2005’te Paris banliyölerindeki araba yakma eylemleri gibi İngiltereli isyancıların da iletecek hiçbir mesajı yoktu. (Şiddet eylemlerinin de yaşandığı Kasım 2010’daki kitlesel öğrenci eylemleriyle bu eylemler arasında açık bir fark var. Öğrenciler yüksek öğretime getirilmek istenen reformlara kesinlikle karşı çıkıyordu) Bu nedenle İngiltereli isyancıları, Marksist terimlere göre, devrimci bir öznenin doğuşu olarak düşünemeyiz; Hegelci ‘gürültücü kalabalık’ yani örgütlü bir toplumsal alanın dışında yer alıp hoşnutsuzluklarını ancak yıkıcı şiddetin ‘irrasyonel’ dışavurumları şeklinde gösterebilen ve Hegel’in ‘soyut olumsuzluk’ olarak tanımladığı kavrama çok daha yakınlar.

Hırsızlık yaptığından şüphelenilen bir işçiyle alakalı eski bir hikâye vardır. Bekçiler, her akşam, işçi fabrikayı terk ederken, taşıdığı el arabasını dikkatlice incelerler. Hiçbir şey bulamazlar, el arabası her zaman boştur. Sonunda anlarlar ki, işçinin çaldığı el arabasının kendisidir. Bekçiler, tıpkı isyanları değerlendiren yorumcular gibi, ayan beyan ortada olan gerçekliği kaçırıyordur. Bize, 90’ların başında komünist rejimlerin yıkılmasının ideolojinin sonuna işaret ettiğini söylediler. Totaliter felaketlerle sonuçlanan büyük çaplı ideolojik projelerin zamanının bittiğini artık rasyonel, pragmatik politikaların geçerli olduğu yeni bir döneme adım attığımızı dillendirip durdular. Eğer post-ideolojik bir dönemde yaşadığımız şeklindeki basmakalıp fikir doğruysa bu, son isyanlarda yaşanan şiddet olaylarında görülebilir. Yaşananlar hiçbir şey talep etmeyen şiddet eylemleridir. İsyandan çaresizce anlamlar çıkarmaya uğraşan sosyolog ve yazarların kafası ayaklanmaların temsil ettiği muammayla karışmıştır.

Protestocular, yoksul ve dışlanmış kesimden olsa da, açlığın kıyısında da yaşamıyordu. Bırakın çok daha baskıcı fiziksel ve ideolojik şartları, çok daha kötü maddi koşullar içerisinde yaşayan insanlar dahi kendilerini daha net gündemlere sahip politik güçler olarak örgütleyebilmişlerdir. Bu nedenle isyancıların hiçbir programının olmaması yorumlanması gereken bir gerçekliktir ve bizlere ideolojik-politik çıkmazımız ve nasıl bir toplumda – seçme hakkını göklere çıkaran ama demokratik konsensüse karşı sahip olunan tek alternatifin kör taklidi yapmak olduğu bir toplum - yaşadığımıza ilişkin önemli şeyler söylemektedir. Sisteme muhalefet artık kendisini gerçekçi bir alternatif hatta bir ütopik proje olarak dahi ifade edememekte, yalnızca anlamsız bir tepkinin şeklini alabilmektedir. Yapılabilecek tek seçim oyunu kurallarına göre oynamak ya da (kendi kendini)yıkıcı şiddet uygulamaksa seçme hakkı özgürlüğünü kutsamanın manası nedir ki?

Alain Badiou, gittikçe daha ‘dünyasız’laşan bir toplumsal alanda yaşadığımızı iddia eder, böyle bir toplumda, protestonun alabileceği tek form içeriksiz şiddettir. Belki de bu kapitalizmin ana tehlikelerinden biri, küresel olmanın ruhu gereği tüm dünyayı kapsasa da, insanların kendilerini anlamlandırma yollarından mahrum kaldığı ‘dünyasız’ bir ideolojik kümelenmeyi ayakta tutmasıdır. Küreselleşmenin asli iddiası, kapitalizmin kendisini Hıristiyanından, Hindusuna, doğusundan batısına tüm uygarlıklara uyarlayabileceğidir: küresel bir ‘kapitalist dünya görüşü, ‘kapitalist uygarlık’ yoktur. Kapitalizmin küresel boyutu anlamı olmayan bir gerçekliği temsil eder.

İsyanlardan çıkarılacak ilk sonuç, hoşnutsuzluğa karşı muhafazakâr ve liberal yaklaşımların tamamen yetersiz olduğudur. Muhafazakâr tepki tahmin edilebilirdi: “Bu tarz bir vandalizmin meşruiyeti yoktur, ne olursa olsun düzeni sağlamak için her şey yapılmalıdır; ilerideki patlamaları önlemek için daha çok tolerans ve toplumsal desteğe değil disipline, sıkı çalışmaya ve bir sorumluluk duygusuna ihtiyaç vardır.” Bu yaklaşımın temel sorunu yalnızca gençleri şiddet eylemlerine iten çaresiz toplumsal durumu görmezden gelmesi değil, belki de bundan önemlisi bu eylemlerin muhafazakâr ideolojinin gizli önermelerini de yankıladığını fark edememesi. Muhafazakârlar, 1990’larda, ‘Köklere dönüş’ kampanyasını başlattıklarında, onların muzır tamamlayıcısı Norman Tebbit tarafından ortaya çıkartılmıştı: “İnsan yalnızca sosyal değil ama bölgesel de bir hayvandır: Bizim, aynı zamanda onların kabileci ve bölgeci içgüdülerini de tatmin ediyor olmamız gerek.” ‘Köklere dönüş’ün asıl olarak imlediği buydu: Bizim uygar, burjuva toplumumuzun etrafında dolanan barbarı, barbarların temel içgüdülerini memnun ederek açığa çıkarma. 1960’larda Herbert Marcuse, ‘cinsel devrim’i açıklayabilmek için ‘baskıcı karşı-yüceltme’ terimini ortaya attı: insan güdüleri karşı-yüceltmeye tabi tutulup serbestleştikleri halde kapitalist kontrolün hâkimiyetinde olabilirler –porno endüstrisi aracılığıyla mesela-. İsyan sırasında İngiltere sokaklarında gördüklerimiz, canavara dönüştürülmüş insanlar değil, kapitalist ideolojinin ‘canavar’ formunda ürettiği insanlardı.

Bu sırada solcu liberaller de yine tahmin edileceği üzere toplumsal programlar ve entegrasyon projeleriyle alakalı mantralarına bağlı kalarak, ekonomik ve toplumsal umutlarından mahrum bırakılan ikinci ve üçüncü jenerasyon göçmenlerin memnuniyetsizliklerini ifade etmenin tek yolunun şiddetli eylemler olduğunu dile getirdi. İntikam fantezilerinden ziyade onların isyanlarının daha derin nedenlerini anlamak için çaba göstermeliydik. Yoksul, etnik olarak karışık, polis tarafından olağan şüpheli olarak görülen ve taciz edilen, sadece işsiz değil çoğunlukla vasıfsızlığından ötürü iş verilemeyecek durumda olan, gelecek için umutsuz bir genç adam olmanın ne demek olduğunu hayal edebilir miydik? Buradaki ima, bu insanların kendilerini içinde bulduğu koşulların onların sokaklara dökülmesini kaçınılmaz kıldığı şeklindedir. Bu yaklaşımla ilgili problem, bunun yalnızca isyanın nesnel koşullarını listelemesidir. İsyan etmek, öznel bir ifadedir, kişinin içinde bulunduğu nesnel koşulların tam olarak ilan edilmesidir.

Bu liberal ve muhafazakâr yaklaşımlardan hangisinin daha kötü olduğu üzerine kafa patlatmak anlamsızdır: Stalin’in diyeceği gibi, her ikisi de kötüdür, ve buna her iki tarafın da yaptığı asıl tehlikenin ‘sessiz çoğunluğun’ bu eylemlere gösterdiği tahmin edilebilir ırkçı tepkide yattığı şeklindeki uyarı da dahildir. Bu reaksiyonun aldığı formlardan biri yerel(Türk, Karayipli, Sih) toplulukların mülklerini korumak adına ‘kabileci’ bir anlayışla kendi koruma gruplarını oluşturmasıydı. Dükkân sahipleri, mülklerini gerçek ve şiddet içeren bir sistem karşıtı protestoya karşı koruyan küçük burjuvalar mıdır yoksa işçi sınıfının toplumsal parçalanmaya karşı savaşan üyeleri mi? Bu noktada taraf seçmeyi reddetmek gerekir. Gerçek şu ki, buradaki anlaşmazlık, biri sistem içerisinde tutunmayı başarmış diğeri bunu denemek için bile fazlasıyla yılgın olan, olanakları kıt iki grup arasındadır. İsyancıların ürettiği şiddet neredeyse yalnızca kendilerine yöneliktir. Yakılan araçlar ve yağmalanan mağazalar zenginlerin değil yoksulların mahallesindeydi. Anlaşmazlık, toplumun farklı kesimleri arasında değil, en radikal haliyle aynı toplum içerisinde kaybedecek çok şeyi olanlarla hiçbir şeyi olmayanlar arasındaydı.

Zygmunt Bauman, isyanları ‘yetersiz tüketici’lerin eylemleri şeklinde karakterize etti. Bu her şeyden çok kendisini uygun yollarla -yani alışveriş yaparak- gerçekleştiremeyen tüketici tutkunun şiddetle harekete geçişinin dışavurumuydu. Benzer olarak, tüketici ideolojiye karşı ironik bir tepkiyi içeren özgün bir anı da barındırdılar: “Bizi uygun yollarla tüketmenin koşullarından mahrum ederken aynı zamanda devamlı tüketmemizi istiyorsunuz. İşte biz de bunu yapabildiğimiz tek şekilde yapıyoruz!’İsyanlar, ideolojinin maddi gücünün bir temsilidir-post-ideolojik toplum buraya kadar herhalde-. Devrimci bir bakış açısından bakarsak, isyanlardaki sorun içerdiği şiddet değil, içerdiği şiddetin kendini gerçekten dayatmaktan yoksun olduğu gerçeğiydi. İsyanlar, yetersiz bir öfke ve umutsuzluğun bir güç gösterisiyle; gıptanın ise muzaffer bir şenlik şeklinde maskelenmesiydi.

İsyanlar, liberal çoğunluğun yaşam tarzımıza tehdit olarak algıladığı bir başka çeşit şiddet biçimiyle ilişkilendirilmeli: terörist saldırılar ve intihar bombalamaları. İki örnekte de şiddet ve karşı-şiddet muzır bir döngünün içerisine hapsolmakta ve bunların her biri savaşmaya çalıştıkları güçleri yeniden üretmekte. İki durumda da, şiddetin, güçsüzlüğün üstü kapalı bir itirafı olarak ifade edildiği kör bir cinnet haliyle karşı karşıyayız. Fark şu ki, Britanya ya da Paris’teki isyanların tersine terörist saldırılar dinin sağladığı mutlak mananın aracılığıyla gerçekleştirilir.

Ama Arap başkaldırışı, kendi kendini yok eden şiddet ve köktendinciliğin sağladığı sahte alternatiften kaçınan kolektif bir direniş eylemi değil miydi? Maalesef, 2011 Mısır yazı, Mısır devriminin özgürleştirici potansiyelinin boğulduğu ve devrimin sona erdiği tarih olarak hatırlanacak. Devrimin mezar kazıcıları ordu ve İslamcılar. Ordu(Mübarek’in ordusu) ve İslamcılar(isyanın ilk aylarında marjinaldiler ama şimdi çok daha güçlüler) arasındaki anlaşmanın içeriğiyse açık: İslamcılar, ordunun maddi ayrıcalıklarının korunmasını hoş görecek ve karşılığında ideolojik hegemonyayı elinde tutacak. Kaybedenler, Batı yanlısı liberaller olduğu kadar sendikalardan, feminist gruplara yeni bir kitle örgütü ağı kurmaya çalışan ve devrimin asıl kahramanları olan seküler sol olacak. Hızla kötüleşen ekonomik durum, eninde sonunda, protestolarda çoğunlukla ortalarda olmayan yoksulları da sokaklara taşıyacaktır. Yeni bir patlama olası gözüküyor ve Mısır’ın politik özneleri için zor soru, yoksulların öfkesini kimin yönlendireceği olacak. Kim bunu politik bir programa dönüştürebilecek, yeni seküler sol mu yoksa İslamcılar mı?

Batılı kamuoyunun İslamcılarla ordu arasındaki bu anlaşmaya yönelik baskın yaklaşımı kuşkusuz sinik bilgeliğin muzaffer yansıması şeklinde olacaktır: bize İran(Arap değildir) örneğinde olduğu gibi, Arap ülkelerindeki başkaldırıların her zaman için militan bir İslamcılıkla sonuçlanacağını söyleyeceklerdir. Mübarek, bir anda gözlere ehvenişer gözükecektir. Böylesi bir sinizme karşı, Mısır ayaklanmasının radikal özgürleştirici özüne karşı beslediğimiz şartsız güveni korumalıyız.

Ama ümitsiz bir vakanın narsist cezp ediciliğinden de kaçınılmalı: başarısız olmaya mahkûm isyanların görkemli güzelliğini takdir etmek çok kolaydır. Günümüz solu, ‘belirli olumsuzlama’ problemiyle karşı karşıya: o görkemli şevkin ilk anı ve ayaklanma sona erdikten sonra eski düzenin yerini ne almalıdır? Bu bağlamda, İspanya’daki Öfkeliler hareketinin, Mayıs ayındaki ilk eylemlerinden sonra yayınladığı manifestosu açıklayıcıdır. İlk farkına varılan şey kullanılan dildeki apolitik tondur :”Bazılarımız kendini ilerici, bazılarımız muhafazakâr olarak tanımlıyoruz. Bazılarımız inançlı, bazılarımız değil. Bazılarımızın net bir şekilde tanımladığı ideolojileri var, ötekiler apolitik, ama hepimiz çevremizde gördüğümüz politik, ekonomik ve toplumsal görüntüden endişeli ve öfkeliyiz: politikacılar, iş adamları ve bankerlerin içinde bulunduğu çürümüşlük bizi aciz ve sessiz kılıyor.” Protestolarını “toplumda herkesin kabul edeceği vazgeçilmez gerçekler” adına yapıyorlar: “barınma hakkı, iş, kültür, sağlık, eğitim, politik katılım, özgür bireysel gelişim, mutlu ve sağlıklı bir yaşam için tüketici hakları.” Şiddeti reddederek “etik bir devrim” istiyorlar. “Parayı insanların üzerine koymak yerine insanların hizmetine yatırmayı” istiyorlar. “Bizler insanız, ürün değil. Ben ne satın aldığımın değil, neden aldığımın ve kimden aldığımın ürünüyüm.” Peki bu devrimin özneleri kimler olacak? Öfkeliler, sağı, solu ve tüm politik sınıfları reddediyor, onları çürümüş olarak niteliyor, peki manifestolarında sıraladıklarını kimden talep ediyorlar o zaman? Kendilerinden değil. Öfkeliler, henüz talep ettiklerini onlar için kimsenin yapmayacağını ve bu değişimi ancak kendilerinin gerçekleştirebileceğini de iddia etmiyorlar. Ve işte bu, son dönemdeki protestoların hayati güçsüzlüğüdür: kendisini sosyo-politik bir değişimin programı haline getiremeyecek olan otantik bir öfkeyi dile getiriyorlar. Devrimsiz bir devrim ruhunu ifade ediyorlar.

Yunanistan’daki durum, yakın dönemdeki ilerici öz-örgütlenme deneyimleri (İspanya’da bunlar Franco rejiminin düşüşünden sonra kayboldu) sağolsun, daha umut verici görünüyor. Ama Yunanistan’da bile protesto hareketi, öz-örgütlenmenin limitlerini sergiliyor: protestocular hiçbir merkezi otoritenin denetiminde olmayan, herkesin eşit olarak söz söyleme hakkına sahip olduğu eşitlikçi bir özgürlük alanını muhafaza ediyor. Ama bir sonraki adımda ne yapmak gerektiğini, yalnızca protesto etmenin ötesinde nasıl hareket edilmesi gerektiğini tartıştıklarında çoğunluk devlet gücünü ele geçirmeye yönelik direkt bir atılım ya da yeni bir parti kurmak yönünde değil, halihazırdaki politik partilere baskı uygulayan bir hareket ortaya çıkarmak yönünde uzlaşıyorlar. Açıktır ki bu toplumsal yaşamın yeniden organize edilmesi için yeterli değidir. Bunu yapabilmek için, çabuk kararlar alabilen ve bunları tüm olası sertliklerine karşın uygulayabilecek güçlü bir gövdeye ihtiyaç vardır.

London Review of Books'tan çeviren Mithat Fabian Sözmen | Evrensel

Ad

A Separation,1,Adam Schaff,1,Adem ve Havva,1,Akra'da Bulunan Elyazması,1,Alain Badiou,4,Alain Resnais,1,Alan Woods,1,Albert Camus,17,Albert Einstein,4,Alejandro González Iñárritu,1,Alenka Zupančič,1,Alexander Supertramp,1,Alfred Hitchcock,4,Alıntı,1,Ali Rahimli,4,Allen Ginsberg,5,Amin Maalouf,1,Anarşi,2,André Breton,1,Andrey Tarkovski,7,Ani Gezinti,1,Anton Çehov,2,Antonin Artaud,1,Anubis,1,Aristoteles,1,Arthur Danto,1,Arthur Rosenberg,1,Arthur Schopenhauer,2,Arundhati Roy,1,Asghar Farhadi,3,Attila İlhan,1,Aynadaki Gibi,1,AzBlog,13,Aziz Nesin,2,Babaya Mektup,1,Beat Kuşağı,17,Belgesel,5,Belinski,1,Bertolt Brecht,3,Bertrand Russell,1,Bilim,10,Billie Holiday,1,Biyografya,22,Björk,1,Bob Black,1,Bob Dylan,1,Bozkırkurdu,1,Böyle Buyurdu Zerdüşt,1,Breaking Bad,1,Bulantı,1,Bülent Ortaçgil,2,Büyülenme,1,Camera Lucida,1,Can Yücel,2,Cemal Süreya,1,Charles Baudelaire,2,Charles Bukowski,6,Charles Dickens,1,Charlie Chaplin,2,Charlie Parker,1,Christfried Tögel,1,Christine Bard,1,Christopher McCandless,1,Christopher Nolan,1,Chuck Palahniuk,3,Çarlz Bukovski,1,Çavdar Tarlasında Çocuklar,1,Dallas Buyers Club,1,Damon Albarn,1,Daniel Goleman,1,Dava,1,David Gilmour,1,Demian,1,Desiderius Erasmus,1,Didier Lauru,1,Dieter Forte,1,Djivan Gasparyan,1,Dominique Laporte,1,Dostluk Bağları ve Dostluk,1,Dostoyevski,16,Dönüşüm,1,Edebiyyat,140,Edgar Allan Poe,1,Eduardo Galeano,1,Eflâtun,1,Ejderhaların Danssı,1,Elias Canetti,1,Elvis Presley,2,Emil Michel Cioran,1,Emma Goldman,1,Eric Clapton,1,Eric Hoffer,1,Erich Fromm,3,Ernest Hemingway,2,Estela Welldon,1,Ethan Coen,2,Əkrəm Əylisli,1,Feature,20,Félix Guattari,1,Felsefe,93,Ferman Toroslar,1,Fernando Pessoa,1,Film,68,Franz Kafka,25,Freddie Mercury,1,Friedrich Engels,1,Friedrich Nietzsche,19,Füruğ Ferruhzad,1,Gabriel Garcia Marquez,1,Gabriel García Márquez,2,Galileo,2,Gemeinschaft,1,George Carlin,1,George Martin,1,George Orwell,1,Georges Canguilhem,1,Georges Perec,1,Gerçeklik açısından Kafka,1,Gilles Deleuze,5,Goethe,1,Gogol,4,Guguk Kuşu,1,Gustav Janouch,1,Guy Fawkes,1,Hakim Bey,1,Harriet Lerner,1,Hegel,2,Heinrich Böll,1,Hermann Broch,1,Hermann Hesse,5,Herta Müller,1,Hrant Dink,1,Iain Menzies Banks,1,Immanuel Kant,1,Ingeborg Bachmann,1,Ingmar Bergman,6,Inside Llewyn Davis,1,Italo Calvino,2,İran,1,İtalo Calvino,1,J. D. Salinger,2,Jack Kerouac,8,Jacques Brel,1,Jacques Lacan,13,Jacques Vergès,1,James Hawes,1,James Joyce,1,Jan Pol Sartr,1,Jason McQuinn,1,Jean Baudrillard,1,Jean Cocteau,1,Jean-Paul Sartre,10,Jehane Noujaim,1,Jenn Ashworth,1,Jiddu Krishnamurti,2,Jimi Hendrix,1,Joel Coen,2,John Berger,1,John Fante,2,John Lennon,5,John Steinbeck,4,Jorge Luis Borges,1,Jose Saramago,1,Joseph Conrad,1,Judith Butler,1,Juliet Mitchell,1,Julio Cortázar,1,Kaos'un Gizli Yaşam,1,Karamazov Kardeşler,2,Karl Marx,8,Kaybedenler Klübü,1,Ken Kesey,1,Kırmızı Pazartesi,1,Korkma Ben Varım,1,Kumarbaz,1,Kürk Mantolu Madonna,1,La Casa De Papel,1,Lady with Ermine,1,Lars von Trier,8,Laura Nyro,1,Leonard Cohen,1,Leonard Da Vinci,1,Lev Tolstoy,5,Lev Troçki,2,Linda Lee,1,Maksim Gorki,2,Malina,1,Marie Curie,1,Marilyn Manson,1,Marilyn Monroe,1,Mario Leis,1,Marlon Brando,1,Marqius de Sade,2,Martı Jonathan Livingston,1,Martin Heidegger,2,Maurice Blanchot,2,Max Stirner,15,Mental Pornografi Blog,2,Meqale,175,Michael De Montaigne,1,Michel Foucault,6,Mike Leigh,1,Milan Kundera,1,Miles Davis,1,Milgram,1,Milgram deneyi,1,Mohsen Namjoo,3,Monique Wittig,1,Morrisse,1,Murat Menteş,1,Mustafa Kemal Atatürk,1,Muzik,37,Neal Cassady,2,ngmar Bergman,1,Nick Cave,1,Nick Mason,1,Nikolay Gavriloviç Çernişevski,1,Nilgün Marmara,1,Noam Chomsky,2,Nostalghia,1,Notre Dame'ın Kamburu,1,Nuri Bilge Ceylan,2,Octavio Paz,1,Oğuz Atay,1,Ontolojik Anarşi,1,Onur Ünlü,2,Oscar Wilde,2,Osho,1,Oteki Ben,1,Ölüler Tanrısı,1,Ölüm Pornosu,1,Ömer Hayyam,1,Özdemir Asaf,1,Palyaço,1,Pantolonun Politik Tarihi,1,Patti Smith,1,Paul Lafargue,1,Paul McCartney,3,Paulo Coelho,2,Peter Kropotkin,2,Pierre Clastres,1,Pigme,1,Pink Floyd,2,Politika,1,Rachel Carson,1,Rachter'in Günlüğü,1,Rashit,1,Ray Davies,1,Rene Girard,1,René Wellek,1,Richard Bach,1,Richard Brautigan,1,Richard Dawkins,1,Richard Wagner,3,Richard Wright,1,Robert Musil,1,Roger Fornoff,1,Roger Garaudy,1,Roger Waters,2,Roman,9,Rose Laub Coser,1,Rus edebiyat,2,Ruth Sheppard,1,S. Reynolds & J. Press,1,Sabahattin Ali,2,Sait Faik,1,Salvador Dali,1,Samuel Beckett,4,Sasha Grey,1,Saul Newman,2,Sean Penn,1,Sırtımdaki Ev,1,Siddhartha,1,Sigmund Freud,19,Silence Spring,1,Simone de Beauvoir,6,Slavoj Zizek,6,Slavoj Žižek,15,slide,2,Sokrates,1,Soren Kierkegaard,1,Spinoza,1,SS,6,Stalker,1,Stephen Eric Bronner,1,Steve McQueen,1,Stranger,1,Suç ve Ceza,2,Supertramp,1,Sürgün,1,Şeyler,1,Tanrıya Karşı Söylev,1,Tarkovsky,5,Tek Bacaklı Yolcu,1,Teneke Trampet,1,The Beatles,4,The Butterfly Effect,1,The Rolling Stones,1,The Square,1,Theodor Adorno,4,Thomas Mann,1,Through a Glass Darkly,1,Tom Waits,2,Tomris Uyar,1,Tony Porter,1,Turan Dursun,2,Turgut Uyar,1,Ulua,1,Uluma,1,Ulus Baker,4,Umberto Eco,1,Utanç,1,V for Vendetta,1,Van Gogh,1,Victor Emil Frankl,1,Victor Hugo,1,Viktor Frankl,1,Vladimir Nabokov,2,Voltaire,1,Vsevolod İ. Pudovkin,1,Walter Benjamin,1,Wilhelm Reich,1,Will Durant,1,William S. Burroughs,2,William Shakespeare,1,Woody Allen,8,Xavier Dolan,1,Yabancı,1,Yad,1,Yolda,1,Yusif Vəzir Çəmənzəminli,1,Zeki Demirkubuz,3,Zen Kaçıkları,1,
ltr
item
Ali Rahimli: Dünyanın bütün dükkân hırsızları birleşin (Slavoj Žižek)
Dünyanın bütün dükkân hırsızları birleşin (Slavoj Žižek)
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhy8jRsh97nYYNrPHsWsQLw8EZl2rmtsruy7a20Q3NLsIodQZCfSS0Fg5IjQ5FE5ggDEni_cuJXvvHWwKF3C4AyXXADfn62Qvcj1IeQABk2mA1_EZE2lSVnQ7pr8eywZIPgSzcSvy1_GT3C/s640/711slavojzizek.jpg
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhy8jRsh97nYYNrPHsWsQLw8EZl2rmtsruy7a20Q3NLsIodQZCfSS0Fg5IjQ5FE5ggDEni_cuJXvvHWwKF3C4AyXXADfn62Qvcj1IeQABk2mA1_EZE2lSVnQ7pr8eywZIPgSzcSvy1_GT3C/s72-c/711slavojzizek.jpg
Ali Rahimli
https://alirahimli.blogspot.com/2015/11/dunyann-butun-dukkan-hrszlar-birlesin.html
https://alirahimli.blogspot.com/
https://alirahimli.blogspot.com/
https://alirahimli.blogspot.com/2015/11/dunyann-butun-dukkan-hrszlar-birlesin.html
true
8815050805795647263
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi Hiç bir yazı bulunamadı HEPSİNİ GÖSTER DAHA FAZLA Cevapla Cevabı İptal Et Sil Tarafından Ana Sayfa Sayfalar İçerikler Hepsini Göster BU YAZIYA BENZER DİĞER YAZILAR ETİKET ARŞİV ARAMA BÜTÜN İÇERİKLER İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Sunday Monday Tuesday Wednesday Thursday Friday Saturday Sun Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec just now 1 minute ago $$1$$ minutes ago 1 hour ago $$1$$ hours ago Yesterday $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago Followers Follow THIS CONTENT IS PREMIUM Please share to unlock Copy All Code Select All Code All codes were copied to your clipboard Can not copy the codes / texts, please press [CTRL]+[C] (or CMD+C with Mac) to copy