Alfred Hitchcock ve Tippi Hedren film setinde, sene 1963. Dünyaca ünlü yönetmen Alfred Hitchcock'un unutulmaz gerilim filmi "Ku...
![]() |
Alfred Hitchcock ve Tippi Hedren film setinde, sene 1963. |
Hitchcock'un Hedren'a olan ilgisi bilinmiyor değildi ancak şu an 82 yaşında olan oyuncunun verdiği röportajda yer alan bilgiler, bu ilginin tehlikeli bir saplantı boyutuna vardığını gösterdi. "Birinin tutkusunun hedefi olmak korkunç bir şey" diyen Hedren, her şeyi bırakıp gitmek istediği zamanlarda, yönetmenin kendisini, "Eğer bırakırsan, kariyerini mahvederim" diye tehdit ettiğini belirtti.
Hedren'in hikayesi, Donald Spoto'nun Hitchcock hakkındaki kitabına konu oldu, şimdi ise BBC ve HBO tarafından "Kız" (The Girl) isimli bir televizyon filmi olarak çekildi. Hedren'in böylece gündeme gelmesi, yönetmenle ilgili daha önce bilinmeyen detayların da gün ışığına çıkmasını sağladı.Hitchcock'un "Kuşlar" ve "Hırsız Kız" (Marnie) filmlerinde başrol oynayan Hedren için 1963 yapımı "Kuşlar" filminde, kuşların kendisine saldırdığı sahne tam bir travma.Kendisine, filmde kullanılan mekanik kuşların saldıracağı söylenen oyuncu yaşadıklarını şu sözlerle aktardı:
"Herkes bana yalan söylemişti ve pazartesi sabahı, sahneye başlayacağımız zaman, direktör yardımcısı geldi ve yere, duvarlara, tavana baktı ve 'Mekanik kuşlar çalışmıyor, bu yüzden gerçek olanları kullanmamız lazım' diyiverdi ve hemen gitti. Sete gittiğimde mekanik kuşların kullanılması için hiçbir hazırlık yapılmamış olduğunu anladım. Çünkü benim gireceğim kapının etrafına kafes yapılmıştı ve kutular içinde kuzgunlar, güvencinler, martılar vardı. Omuzlarına kadar zırh eldiveni giyen kuş terbiyecileri, bir hafta boyunca kuşları bana savurdu... Molalar oluyordu ama Hitchcock etrafta olmuyordu. Günler geçip her şey daha kötü olunca ortadan kayboldu."
Gagalanan, kanlar içinde kalan ve tükenen Hedren sonunda çekimler sırasında yığılıp kaldı ve ağlama krizine girdi. Doktora götürülen oyuncuya bir hafta dinlenmesi söylendi. Hitchcock buna izin vermediğinde doktor, yönetmene, "Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Onu öldürmek mi istiyorsunuz?" diye çıkıştı.
Filmde Hedren'i Sienna Miller, Hitchcock'u Toby Jones canlandırdı.
70. Golden Globe/Altın Küre Ödülleri'nden üçüne aday olan The Girl/Kız, gerilim filmleri ustası Alfred Hitchcock'un Kuşlar ve Marnie filmlerinde başrolü oynattığı aktris Tippi Hedren'la ilişkisine dayandırılan bir televizyon filmi.
Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) en güçlü kablolu yayın kuruluşlarından HBO için çekilmiş olan yapımda sinema tarihine azımsanmayacak katkılarıyla hatırlanan İngiliz yönetmenin karanlık yönleri önplana çıkarılırken soğuk sarışın klasmanındaki oyuncusuna sadistçe acı çektirmesi de bariz şekilde sergileniyor.
Senaryonun özellikle Hollywood yıldızları hakkında yazdığı ayrıntılı biyografilerle tanınan ABD'li Donald Spoto'nun eserlerine dayandırılması ve yazarın prodüksiyona danışmanlık yapması seyirliği bilhassa inandırıcı kılmış.
Kuşlar
60'lı yılların başlarında İsveç kökenli ABD'li Tippi Hedren çekici bir yıldız adayı olarak Alfred Hitchcock'un bir Hollywood filminde oynamak üzere yönetmenle tanışmaya gittiğinde heyecanını gizleyemeyecek kadar samimidir.
Sonradan büyük sansasyon yaratacak Kuşlar filminde rol alacağı kesinleştiğinde kendisine Hitch (Hiç) denmesinden hoşlanan yönetmeni bir İngiliz centilmeni olarak takdir eder, Alfred ve eşi Alma'nın güzel oyuncuya gösterdiği yakın ilgi sıcak bir ilişkinin başlangıcına işaret eder gibidir.
Fakat zaman ilerledikçe Hollywood'da bir tanrı muamelesi gören sinemacının çekici oyuncusuna ilgisinin sanıldığı gibi ''saf'' ve ''temiz'' olmadığı anlaşılır.
Küçük bir kız annesi Tippi durumu bir süre idare etmeye çalışsa da bir müddet sonra yönetmenin saldırısına maruz kalır, kendisinden beklenen karşılığı vermemesi ise sonu gelmez işkencelere tabi tutulmasına sebep olacaktır.
Kuşlar filminin çekimi sırasında şiddet içeren bazı sahneler tekrar tekrar çekilir, güzelliğiyle dikkat çeken yıldızın yalnız vücudu değil, yüzü bile yara bere içinde kalır.
Sadist yönetmen her fırsatta taleplerini yineler, fakat o amacına ulaşamadıkça baskı artar, giderek sinirleri bozulan zarif Tippi'nin hayatı kararır; kızı Melanie'nin geleceğinden de endişelenerek kariyerinde çok önemli yer tutacağını bildiği filmin setinden ayrılmamaya karar verir ve kâbuslarına giren Hitch'le mücadelesini sürdürür.
Marnie
Kuşlar filminin çekimi sona erip başrol oyuncusu Tippi dünya çapında tanınan bir yıldız haline geldiğinde sular nispeten durulmuş gibidir. Fakat takıntılı yönetmen iktidarsızlığına rağmen cinsel cazibesine kapıldığı Tippi'den vazgeçecek gibi görünmez, oyuncusunu elinden kaçırmamak için bir sonraki projesi Marnie'yi yem olarak kullanır.
Hitch'in tekliflerini dirayetle reddetmeyi başarmış olan Tippi bu sefer de zorlukların üstesinden gelebileceğine inanmaktadır, ne de olsa Marnie karakteri yönetmenin sapıkça takıntılı olduğu sarışın kadınlardan değildir. Daha önce Janet Leigh, Eva Marie Saint, Kim Novak, Doris Day ve özellikle Grace Kelly örneklerinden farklı olarak Tippi Hedren'ın bu filmdeki saç rengi önce kumrala sonra siyaha dönüşecektir; hevesli aktris Hitchcock'un engel olamadığı dürtülerinin bu sayede ortadan kalkacağı ümidini taşır.
Fakat saplantı psikolojik baskının devam etmesine sebep olur, durumun Alma Hitchcock'la açık açık paylaşılması bile fayda etmez. Tippi girdiği buhran yüzünden bir süre sete gidemeyecek hale gelir, fakat bunu bir yenilgi olarak görüp gururuna yediremez, işi inada bindirerek setlere döner ve müthiş bir gerilim içinde filmi bitirmeyi başarır.
Marnie yönetmenin son başyapıtı sıfatıyla sinema tarihine geçmekle birlikte Donald Spoto'nun katkılarıyla bir başka mobbing örneği olarak da damgalanacaktır.
TV filmi deyip geçmeyin
Yönetmenliğini genellikle televizyon için çalışan İngiliz Julian Jarrold'ın yaptığı The Girl'ün başrollerinde Tippi Hedren kadar zarif olmasa da yeterince çekici olan Sienna Miller ve özellikle karakter oyunculuğuyla tanınan Toby Jones var. Hitchcock'un eşini oynayan ve en başta Vera Drake rolüyle hafızalara kazılan Imelda Staunton'u da unutmamak lazım.
Sürükleyici yapım Altın Küre ödüllerinde televizyon için çekilmiş en iyi film, yine aynı klasmanda en iyi kadın ve en iyi erkek oyuncu adaylıkları kazanmıştı.
Filmin prodüksiyonuna HBO dışında BBC de katkıda bulunmuş.
30 milyon üyesiyle ABD'nin en yaygın ikinci kablolu yayın televizyonu olarak tanınan HBO dünyada 151 ülkeye yayınlarını ulaştıran Time Warner'a ait bir TV ağı.
The Girl'ün bazılarınca taraflı senaryosuna kaynak oluşturan Hitchcock kitaplarının yazarı 28 Haziran 1941 New Rochelle, New York doğumlu Donald Spoto parlak kariyerinde Marlene Dietrich, Elizabeth Taylor, Grace Kelly, Ingrid Bergman, Audrey Hepburn, Marilyn Monroe gibi kadın yıldızlar dışında Laurence Olivier, Alan Bates ve James Dean gibi aktörler ve Tennessee Williams gibi yazarların biyografileriyle önplana çıkmış.
İlahiyat eğitimi sayesinde İsa ve Assisi'li Aziz Francesco'yu da incelemelerine konu eden Spoto çeşitli üniversitelerde Hıristiyan mistisizmi, Kitabı Mukaddes literatürü ve teoloji eğitimi de vermiş.
İnsan Hakları İzleme Örgütü/Human Rights Watch ve ölüm cezasının kaldırılması için çalışan Death Penalty Focus adlı örgütle de işbirliği yapmış olan Spoto halen Danimarkalı partneri, okul yöneticisi ve sanatçı Ole Flemming Larsen'la Kopenhag yakınlarındaki ufak ve sakin bir yerleşimde evliliğini sürdürmekte.
Tippi'ye ne oldu?
Eskiden mankenlik de yapmış olan 83 yaşındaki Tippi Hedren'ın neyle iştigal ettiğini merak edenler içinse sinema kariyeri dışında kendini vahşi hayvan haklarına adadığı söylenebilir.
Bilhassa 80'lerde parlayan kızı Melanie Griffith de annesiyle aynı mesleği seçmiş, torunlarından Dakota Johnson da setlerin yeni yeni parlayan yıldızlarından.
Gerçek adıyla Nathalie Kay Hedren'ın boş vakitlerinde yapmaktan en çok hoşlandığı şey ise kızı, damadı Antonio Banderas ve torunlarıyla beraber olmakmış.
Hitchcock'u canlandıran Toby Jones'un sesini ilk duyduğunda vücudu kaskatı kesilen Hedren bir buçuk saate sığdırılmış tüm o yılları atlatmanın ne kadar zor olduğunu hatırlamış. HBO'nun kendisi ve 30 yakını için düzenlediği özel gösterimden sonra kimse yerinden kıpırdayamamış, buzları kıran ise kızı Melanie'nin "Şimdi tekrar terapiye başlamam gerekecek" cümlesi olmuş.
Hedren bildiği kadarıyla Vera Miles'ın da benzer tacizlere maruz kaldığını söylüyor; aktrisin kontratı feshetmesine izin verilmediği gibi yönetmen Miles'ın herhangi bir yakın planını da çekmemiş.
Stüdyoların hâkimiyetindeki Hollywood'da ayakta kalabilmek için yaşadıklarını pek az kişiyle paylaşabilen Tippi Hitch'in "Şayet ayrılırsan kariyerini mahvederim" tehditlerinin de gerçeğe dönüştüğünü görmüş, fakat filmi seyredecek genç kızların, bugünün yasalarından da güç alarak talepkâr yönetmenlere karşı durabilmelerini diliyor.Dünyaca ünlü yönetmen Alfred Hitchcock'un unutulmaz gerilim filmi "Kuşlar"ın (The Birds), güzel başrol oyuncusu Tippi Hedren'in kuş saldırısına uğradığı meşhur sahnesinin çekimlerinde yaşanan dehşet verici gerçek yıllar sonra ortaya çıktı. İngiliz gazetesi The Telegraph'tan John Hiscock'a konuşan Tippi Hedren, Kuşlar filminin çekimleri sırasında ve daha sonrasında, Hitchcock yüzünden yaşadığı işkence boyutuna varan kötü muameleyi anlattı.
Hitchcock'un Hedren'a olan ilgisi bilinmiyor değildi ancak şu an 82 yaşında olan oyuncunun verdiği röportajda yer alan bilgiler, bu ilginin tehlikeli bir saplantı boyutuna vardığını gösterdi. "Birinin tutkusunun hedefi olmak korkunç bir şey" diyen Hedren, her şeyi bırakıp gitmek istediği zamanlarda, yönetmenin kendisini, "Eğer bırakırsan, kariyerini mahvederim" diye tehdit ettiğini belirtti.
Hedren'in hikayesi, Donald Spoto'nun Hitchcock hakkındaki kitabına konu oldu, şimdi ise BBC ve HBO tarafından "Kız" (The Girl) isimli bir televizyon filmi olarak çekildi. Hedren'in böylece gündeme gelmesi, yönetmenle ilgili daha önce bilinmeyen detayların da gün ışığına çıkmasını sağladı.Hitchcock'un "Kuşlar" ve "Hırsız Kız" (Marnie) filmlerinde başrol oynayan Hedren için 1963 yapımı "Kuşlar" filminde, kuşların kendisine saldırdığı sahne tam bir travma.Kendisine, filmde kullanılan mekanik kuşların saldıracağı söylenen oyuncu yaşadıklarını şu sözlerle aktardı:
"Herkes bana yalan söylemişti ve pazartesi sabahı, sahneye başlayacağımız zaman, direktör yardımcısı geldi ve yere, duvarlara, tavana baktı ve 'Mekanik kuşlar çalışmıyor, bu yüzden gerçek olanları kullanmamız lazım' diyiverdi ve hemen gitti. Sete gittiğimde mekanik kuşların kullanılması için hiçbir hazırlık yapılmamış olduğunu anladım. Çünkü benim gireceğim kapının etrafına kafes yapılmıştı ve kutular içinde kuzgunlar, güvencinler, martılar vardı. Omuzlarına kadar zırh eldiveni giyen kuş terbiyecileri, bir hafta boyunca kuşları bana savurdu... Molalar oluyordu ama Hitchcock etrafta olmuyordu. Günler geçip her şey daha kötü olunca ortadan kayboldu."
Gagalanan, kanlar içinde kalan ve tükenen Hedren sonunda çekimler sırasında yığılıp kaldı ve ağlama krizine girdi. Doktora götürülen oyuncuya bir hafta dinlenmesi söylendi. Hitchcock buna izin vermediğinde doktor, yönetmene, "Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Onu öldürmek mi istiyorsunuz?" diye çıkıştı.
Filmde Hedren'i Sienna Miller, Hitchcock'u Toby Jones canlandırdı.
70. Golden Globe/Altın Küre Ödülleri'nden üçüne aday olan The Girl/Kız, gerilim filmleri ustası Alfred Hitchcock'un Kuşlar ve Marnie filmlerinde başrolü oynattığı aktris Tippi Hedren'la ilişkisine dayandırılan bir televizyon filmi.
Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) en güçlü kablolu yayın kuruluşlarından HBO için çekilmiş olan yapımda sinema tarihine azımsanmayacak katkılarıyla hatırlanan İngiliz yönetmenin karanlık yönleri önplana çıkarılırken soğuk sarışın klasmanındaki oyuncusuna sadistçe acı çektirmesi de bariz şekilde sergileniyor.
Senaryonun özellikle Hollywood yıldızları hakkında yazdığı ayrıntılı biyografilerle tanınan ABD'li Donald Spoto'nun eserlerine dayandırılması ve yazarın prodüksiyona danışmanlık yapması seyirliği bilhassa inandırıcı kılmış.
Kuşlar
60'lı yılların başlarında İsveç kökenli ABD'li Tippi Hedren çekici bir yıldız adayı olarak Alfred Hitchcock'un bir Hollywood filminde oynamak üzere yönetmenle tanışmaya gittiğinde heyecanını gizleyemeyecek kadar samimidir.
Sonradan büyük sansasyon yaratacak Kuşlar filminde rol alacağı kesinleştiğinde kendisine Hitch (Hiç) denmesinden hoşlanan yönetmeni bir İngiliz centilmeni olarak takdir eder, Alfred ve eşi Alma'nın güzel oyuncuya gösterdiği yakın ilgi sıcak bir ilişkinin başlangıcına işaret eder gibidir.
Fakat zaman ilerledikçe Hollywood'da bir tanrı muamelesi gören sinemacının çekici oyuncusuna ilgisinin sanıldığı gibi ''saf'' ve ''temiz'' olmadığı anlaşılır.
Küçük bir kız annesi Tippi durumu bir süre idare etmeye çalışsa da bir müddet sonra yönetmenin saldırısına maruz kalır, kendisinden beklenen karşılığı vermemesi ise sonu gelmez işkencelere tabi tutulmasına sebep olacaktır.
Kuşlar filminin çekimi sırasında şiddet içeren bazı sahneler tekrar tekrar çekilir, güzelliğiyle dikkat çeken yıldızın yalnız vücudu değil, yüzü bile yara bere içinde kalır.
Sadist yönetmen her fırsatta taleplerini yineler, fakat o amacına ulaşamadıkça baskı artar, giderek sinirleri bozulan zarif Tippi'nin hayatı kararır; kızı Melanie'nin geleceğinden de endişelenerek kariyerinde çok önemli yer tutacağını bildiği filmin setinden ayrılmamaya karar verir ve kâbuslarına giren Hitch'le mücadelesini sürdürür.
Marnie
Kuşlar filminin çekimi sona erip başrol oyuncusu Tippi dünya çapında tanınan bir yıldız haline geldiğinde sular nispeten durulmuş gibidir. Fakat takıntılı yönetmen iktidarsızlığına rağmen cinsel cazibesine kapıldığı Tippi'den vazgeçecek gibi görünmez, oyuncusunu elinden kaçırmamak için bir sonraki projesi Marnie'yi yem olarak kullanır.
Hitch'in tekliflerini dirayetle reddetmeyi başarmış olan Tippi bu sefer de zorlukların üstesinden gelebileceğine inanmaktadır, ne de olsa Marnie karakteri yönetmenin sapıkça takıntılı olduğu sarışın kadınlardan değildir. Daha önce Janet Leigh, Eva Marie Saint, Kim Novak, Doris Day ve özellikle Grace Kelly örneklerinden farklı olarak Tippi Hedren'ın bu filmdeki saç rengi önce kumrala sonra siyaha dönüşecektir; hevesli aktris Hitchcock'un engel olamadığı dürtülerinin bu sayede ortadan kalkacağı ümidini taşır.
Fakat saplantı psikolojik baskının devam etmesine sebep olur, durumun Alma Hitchcock'la açık açık paylaşılması bile fayda etmez. Tippi girdiği buhran yüzünden bir süre sete gidemeyecek hale gelir, fakat bunu bir yenilgi olarak görüp gururuna yediremez, işi inada bindirerek setlere döner ve müthiş bir gerilim içinde filmi bitirmeyi başarır.
Marnie yönetmenin son başyapıtı sıfatıyla sinema tarihine geçmekle birlikte Donald Spoto'nun katkılarıyla bir başka mobbing örneği olarak da damgalanacaktır.
TV filmi deyip geçmeyin
Yönetmenliğini genellikle televizyon için çalışan İngiliz Julian Jarrold'ın yaptığı The Girl'ün başrollerinde Tippi Hedren kadar zarif olmasa da yeterince çekici olan Sienna Miller ve özellikle karakter oyunculuğuyla tanınan Toby Jones var. Hitchcock'un eşini oynayan ve en başta Vera Drake rolüyle hafızalara kazılan Imelda Staunton'u da unutmamak lazım.
Sürükleyici yapım Altın Küre ödüllerinde televizyon için çekilmiş en iyi film, yine aynı klasmanda en iyi kadın ve en iyi erkek oyuncu adaylıkları kazanmıştı.
Filmin prodüksiyonuna HBO dışında BBC de katkıda bulunmuş.
30 milyon üyesiyle ABD'nin en yaygın ikinci kablolu yayın televizyonu olarak tanınan HBO dünyada 151 ülkeye yayınlarını ulaştıran Time Warner'a ait bir TV ağı.
The Girl'ün bazılarınca taraflı senaryosuna kaynak oluşturan Hitchcock kitaplarının yazarı 28 Haziran 1941 New Rochelle, New York doğumlu Donald Spoto parlak kariyerinde Marlene Dietrich, Elizabeth Taylor, Grace Kelly, Ingrid Bergman, Audrey Hepburn, Marilyn Monroe gibi kadın yıldızlar dışında Laurence Olivier, Alan Bates ve James Dean gibi aktörler ve Tennessee Williams gibi yazarların biyografileriyle önplana çıkmış.
İlahiyat eğitimi sayesinde İsa ve Assisi'li Aziz Francesco'yu da incelemelerine konu eden Spoto çeşitli üniversitelerde Hıristiyan mistisizmi, Kitabı Mukaddes literatürü ve teoloji eğitimi de vermiş.
İnsan Hakları İzleme Örgütü/Human Rights Watch ve ölüm cezasının kaldırılması için çalışan Death Penalty Focus adlı örgütle de işbirliği yapmış olan Spoto halen Danimarkalı partneri, okul yöneticisi ve sanatçı Ole Flemming Larsen'la Kopenhag yakınlarındaki ufak ve sakin bir yerleşimde evliliğini sürdürmekte.
Tippi'ye ne oldu?
Eskiden mankenlik de yapmış olan 83 yaşındaki Tippi Hedren'ın neyle iştigal ettiğini merak edenler içinse sinema kariyeri dışında kendini vahşi hayvan haklarına adadığı söylenebilir.
Bilhassa 80'lerde parlayan kızı Melanie Griffith de annesiyle aynı mesleği seçmiş, torunlarından Dakota Johnson da setlerin yeni yeni parlayan yıldızlarından.
Gerçek adıyla Nathalie Kay Hedren'ın boş vakitlerinde yapmaktan en çok hoşlandığı şey ise kızı, damadı Antonio Banderas ve torunlarıyla beraber olmakmış.
Hitchcock'u canlandıran Toby Jones'un sesini ilk duyduğunda vücudu kaskatı kesilen Hedren bir buçuk saate sığdırılmış tüm o yılları atlatmanın ne kadar zor olduğunu hatırlamış. HBO'nun kendisi ve 30 yakını için düzenlediği özel gösterimden sonra kimse yerinden kıpırdayamamış, buzları kıran ise kızı Melanie'nin "Şimdi tekrar terapiye başlamam gerekecek" cümlesi olmuş.
Hedren bildiği kadarıyla Vera Miles'ın da benzer tacizlere maruz kaldığını söylüyor; aktrisin kontratı feshetmesine izin verilmediği gibi yönetmen Miles'ın herhangi bir yakın planını da çekmemiş.
Stüdyoların hâkimiyetindeki Hollywood'da ayakta kalabilmek için yaşadıklarını pek az kişiyle paylaşabilen Tippi Hitch'in "Şayet ayrılırsan kariyerini mahvederim" tehditlerinin de gerçeğe dönüştüğünü görmüş, fakat filmi seyredecek genç kızların, bugünün yasalarından da güç alarak talepkâr yönetmenlere karşı durabilmelerini diliyor.