Dostoyevski: Neden sizlere, “Baylar, değerli okuyucularım” diye hitap ettiğimi bilmiyorum?

Dostoyevski heykelciği Farklı olmaya kim dayanabilirdi ki! Zamanımızın aydınları gibi duygusallığım hastalık derecesine ulaşmıştı. Bu a...

Dostoyevski heykelciği
Farklı olmaya kim dayanabilirdi ki! Zamanımızın aydınları gibi duygusallığım hastalık derecesine ulaşmıştı. Bu aydınlar, bir sürünün koyunları gibi aynı, birbirinden miskin insanlardır. Belki de işyerimizdekilerden sadece ben aydın olduğum için, kendini korkak, köle ruhlu hisseden de yalnız bendim. Bu, sadece bir his değildi; ben, gerçekten korkak ve köle ruhlu bir insandım. Hiç çekinmeden söylüyorum: Zamanımızda akıllı her insan, aynı zamanda korkak ve köle ruhludur; bu, böyle olmalıdır zaten. Bu, onlar için çok olağan bir durumdur; hatta benim düşünceme göre, yaratılma nedenleri de budur. Akıllı adamların aynı zamanda korkak ve köle ruhlu oluşları, zamanımızda görülen bazı tesadüflerle açıklanamaz; bu, her zaman böyledir. Bu doğa kanunundan nasiplenmemiş hiçbir akıllı adam yoktur. Bir yerde kabadayılık edip övünenler, sakın çok sevinmesinler; çünkü başka bir yerde mutlaka pes edeceklerdir. Hiçbir zaman değişmeyecek, kaçınılmaz bir sonuçtur bu. Kabadayılıkta ısrar edenler, sadece eşekler ve melezlerdir; onlar da bir yere kadar dayanabilirler. Hiçbir değeri olmayan bu yaratıkları önemsememek daha iyidir.

Bizim ülkemizde en aşağılık, en adi insanlar aynı zamanda çok namuslu olabilirler Belki de, beni küçümser bir şekilde başınızı sallayarak,? Bunlar ne kadar ayıp, küçültücü davranışlar! diyeceksiniz. Yaşama derdini çektiğiniz halde, karmaşık mantık yollarıyla yaşamı tartışıyorsunuz. Sırnaşık ve küstah olduğunuz halde, bir o kadar da korkaksınız. Saçmaladığınız zaman keyfiniz yerindedir, ama küstahlık yaptınız mı ürküp, etrafa özürler yağdırıyorsunuz. Hem korkmadığınızı söylüyor, hem de bize yaltaklanmaktan geri durmuyorsunuz. Bizi, öfkeden dişlerinizin gıcırdadığına inandırmaya çalışırken, diğer taraftan da güldürmek için nükteler savuruyorsunuz. çok sıkıcı nükteler yaptığınızı biliyorsunuz, ama edebi değerleri olmaları da hoşunuza gitmiyor değil. Gerçekten de acı çekmiş olabilirsiniz, ama acılarınıza hiç de saygı duymuyorsunuz. Samimisiniz, bununla beraber efendilik eksik sizde; gururunuz yüzünden ufacık bir şeyi mesele yapıp içinizdeki gerçeği ortaya çıkarıyor, değerini düşürüyorsunuz. Söylemek istediğiniz bir şeyler var, ama korkudan son sözlerinizi kekeleyip duruyorsunuz. Açık konuşacak kadar kararlı değilsiniz, utanmazca bir korkaklık var sizde. Anlayışınızla övünüyorsunuz, bir taraftan da tereddütler taşıyorsunuz; çünkü mantığınız çalıştığı halde yüreğiniz kötülükten kararmış. Şu var ki, kalbi temiz olmayanın anlayışı da olamaz. Hele o küstahlığınız, sırnaşmalarınız, kırıtmalarınız! Yalan, yalan, yalan…

Yukarıdaki sözler de benim uydurmalarım şüphesiz. Onlar da yeraltının ürünleri. Kırk yıl boyunca deliğimde oturarak konuşmalarınızı dinledim. Kafam bunlarla dolu olduğu için, uydurmak da kolay oluyor. Bunları ezberleyerek edebi bir şekil vermem oldukça normaldir.

Eğer bunları yayımlayıp, bir de size okutacağımı düşünüyorsanız şaşarım size. Neden sizlere, “Baylar, değerli okuyucularım” diye hitap ettiğimi de bilmiyorum. Yazacağım itiraflar ne yayımlanabilir, ne de birilerine okutulabilir. En azından ben, kendimde böyle bir cesaret görmüyorum ya da buna gerek duymuyorum. Fakat içimde karşı koyulamayacak bir istek var; ben de buna uymaya karar verdim. Mesele şu: Her insanın, herkese söyleyemeyeceği, sadece dostlarına açabileceği özel anılan vardır. Hatta dostlara bile açılamayacak, insanın ancak kendisine itiraf edebileceği sırları da vardır. Bununyanında, kendimize bile açamayacağımız şeyler vardır. En şerefli insanın bile hafızasında bunlar epey kabarıktır. Daha doğrusu, insan onurlu olabildikçe bunların sayıları artar.

Geçtiğimiz günlerde, eski maceralarımı kafamda toparlamaya karar verdiğim halde şimdi bir türlü yapamıyor, tedirginlik duyarak geçiştirmeye çalışıyorum. Sadece hatırlamak değil, bir de yazmaya karar verdiğim şu anda bir deneme yapmak istiyorum. İnsan, kendi kendisine tümüyle içten olabiliyor mu? Heine (Ünlü Alman şair) otobiyografi yazmanın neredeyse imkansız olduğunu, insanın kendisine asla dürüst davranamayacağını ileri sürer. Heine’ye göre Rousseau, itiraflarında birçok yalan söylemiş, bunları da gururu nedeniyle bilerek yapmıştır. Ben, Heine’ın haklı olduğuna inanıyorum. İnsan, sadece gururu yüzünden, kendisini cinayete kadar götürebilecek yalanlara bulaşabilir; böyle bir gururu da ben çok iyi biliyorum. Ne var ki Heine, itiraflarını topluma sunan birinden bahsediyordu. Fakat ben, sadece kendim için yazıyorum. Okuyuculara hitap etmem, bunun daha basit bir yazım şekli olmasından kaynaklanıyor; bunu açıkça belirtirim. Bütün mesele, sadece şekilden ibarettir, yoksa yazdıklarımı hiç kimse okuyacak değil elbette. Bunu söylemiştim zaten.

Notlarımı düzenli yazmak iöin uğraşmayacağım, aklıma geldiği gibi kağıda aktaracağım. Şimdi sözlerime takılarak, “Gerçekten okuyucularınız olmayacağına göre neden kendi kendinize, üstelik de kağıt üstünde bazı şartlar ileri sürüyor, düzenli değil de aklınıza geldiği gibi yazacağınızı söylüyorsunuz? Neden böyle bir açıklama yapıp, özür diliyorsunuz?” diyeceksiniz.Bütün bunlara ? Ne bileyim ben! diye cevap vereceğim.Bu, tamamen psikolojik bir sorundur. Böyle davranmamın nedeni, korkak olmamdır belki de.Ya da, yazarken ciddi olabilmek iöin gözümün önüne okuyucuları getiriyorum, birçok sebep olabilir.Önemli bir nokta daha var: Neden bu notları yazıyorum ki? Okuyucular için yazmadığıma göre, anılarımı kağıda aktarmanın ne anlamı var? Aklımda tutamaz mıyım?

Doğru elbette, ama notlarım kağıt üzerinde daha bir ihtişamlı duruyor. Böylece etkisi artacak ve kişiliğim üstünde daha doğru bir karara varabileceğim; bir de buna üslup güzelliği eklenecek. Belki de içimi kağıda dökerek rahatlayacağım. Yeri gelmişken söyleyeyim, eski bir anım var ve şu aralar çok canımı sıkıyor. Geçenlerde takıldı kafama ve o zamandan bu yana hüzünlü bir müzik gibi aklımdan çıkmıyor bir türlü. Fakat kurtulmam gerek ondan. Buna benzer yüzlerce anım var benim. Arada sırada bunlardan biri canlanarak beni ezmeye çalışır. Yazarak bunlardan kurtulacağımı düşünüyorum, denemekten ne çıkar ki?

Üstelik, işsiz güçsüz oturmaktan da çok sıkıldım. Anı yazmak da bir iş değil midir? Çalışan insanın iyi ve namuslu olacağını söylerler, benim için bu da bir şans…
Kar yağıyor bugün; daha doğrusu san, bulanık bir sulusepken. Dün de, daha önceki günlerde de yağdı. Beni rahat bırakmayan o olayı da, yağan bu sulusepken yüzünden hatırlamış olmalıyım. öyleyse bu, sulusepkene dair bir anı olsun.

Sulusepkene Dair

Yanlış yolun karanlığından/ Kandırıp ateşli sözlerimle/ Alçalmış ruhunu kurtardığımda/ Derinden acı çekerek Seni saran utancı, lanetledin pişmanlık içinde./ Unutkan yüreğini Cezalandırmak için anılarla/ Benden önce olup biteni/ Anlatırken bana bir bir / Aniden yüzünü kapadın ellerinle Ruhunda başlayan isyanla/ Utançla ve dehşet içinde sarsılarak/ Gözyaşlarına boğuldun.( N. A. Nekrasov’un bir şiirinden)

O sıralar yirmi dört yaşındaydım ancak. O zamanlar bile, dağınıklığıyla ruhumu sıkan yabani bir hayatım vardı, insanlarla görüşüp konuşmaktan kaçınıyor, zamanla daha fazla içime kapanıyordum. Çalıştığım yerde, kimsenin yüzüne bakmamaya gayret gösteriyordum. Çalışma arkadaşlarım hissettiğim kadarıyla- beni garip bir adam olarak görmekle kalmıyor, aynı zamanda tiksinti duyuyorlardı. Benden başka insanlar, neden kendilerine tiksintiyle bakıldığını hissetmiyorlar, diye düşündüğüm oluyordu. Memurlardan birinin iğrenç yara izleriyle dolu, haydut suratına benzer bir yüzü vardı. Ben, böyle iğrenç bir surata sahip olsaydım, sanıyorum kimseye bakamazdım. Bir diğerinin giysisi öylesine kirliydi ki, kokudan yanına yaklaşamıyorduk. Yine de ne kılıklarından, ne iğrenç suratlarından, ne de psikolojik sorunlarından çekinmiyorlardı. Kendilerine tiksintiyle bakılması umurlarında bile değildi, yeter ki amirleri böyle bakmasın…

Sonsuz gururum ve aşın titizliğim nedeniyle kendime karşı iğrenme derecesinde bir nefret duyuyordum; sadece bununla kalmıyor, başkalarının da bana aynı gözle baktığını düşünüyordum. Mesela, yüzümü çok çirkin buluyor, ahmakça bir ifadesi olduğundan şüpheleniyordum. Bu sebeple işe her gidişimde, ahmaklığımı görmesinler diye bir sürü sıkıntıya girerek, rahat davranmaya çalışıyor, yüzüme soylu bir anlam vermek için uğraşıyordum. “Yüzüm güzel olmayabilir; soylu, anlamlı ve çok zeki görünsün yeter!” diye düşünüyordum. Bütün bunları istiyordum, ama bir taraftan da, bunun hiçbir zaman olmayacağım acı duyarak hissediyordum. Aslında benim tek istediğim, yüzümün zeki görünmesiydi. Yüzümü zeki bulmaları şartıyla, ahmakça görünmeye bile razıydım. En küçüğünden en büyüğüne kadar işyerindeki herkesten nefret ediyor, onları hem küçümsüyor, hem de biraz korkuyordum. Bazen de onları kendimden çok üstün olarak görüyordum. Bunlar, kendiliğinden oluyordu: Ya küçük ya da üstün görüyordum. Gururlu insan, ancak kendini bilen ve kendim büyük bir titizlikle sorgulayıp küçümseyen insandır. Fakat şu da var ki, insanları küçümserken de, üstün görürken de, birisini gördüğümde bakışlarımı hemen yere indiriyordum. “Acaba, şu adamın bakışlarına dayanabilecek miyim?” diye denemeler yapar, sonuçta gözlerini ilk kaçıran da ben olurdum. Kahrolacak derecede üzülüyordum buna. Bir yandan da gülünç duruma düşmekten korkuyordum; bu nedenle göreneklere uyarak, çoğunluğa göre hareket ediyordum. Hareketlerimin diğer insanlarınkinden farklı olması, beni öylesine korkutuyordu ki! Farklı olmaya kim dayanabilirdi ki! Zamanımızın aydınları gibi duygusallığım hastalık derecesine ulaşmıştı. Bu aydınlar, bir sürünün koyunları gibi aynı, birbirinden miskin insanlardır. Belki de işyerimizdekilerden sadece ben aydın olduğum için, kendini korkak, köle ruhlu hisseden de yalnız bendim. Bu, sadece bir his değildi; ben, gerçekten korkak ve köle ruhlu bir insandım. Hiç çekinmeden söylüyorum: Zamanımızda akıllı her insan, aynı zamanda korkak ve köle ruhludur; bu, böyle olmalıdır zaten. Bu, onlar için çok olağan bir durumdur; hatta benim düşünceme göre, yaratılma nedenleri de budur.
Akıllı adamlann aynı zamanda korkak ve köle ruhlu oluşları, zamanımızda görülen bazı tesadüflerle açıklanamaz; bu, her zaman böyledir. Bu doğa kanunundan nasiplenmemiş hiçbir akıllı adam yoktur. Bir yerde kabadayılık edip övünenler, sakın çok sevinmesinler; çünkü başka bir yerde mutlaka pes edeceklerdir. Hiçbir zaman değişmeyecek, kaçınılmaz bir sonuçtur bu. Kabadayılıkta ısrar edenler, sadece eşekler ve melezlerdir; onlar da bir yere kadar dayanabilirler. Hiçbir değeri olmayan bu yaratıkları önemsememek daha iyidir. O sıralar beni üzen bir durum daha vardı: Ne ben birine benziyordum, ne de bana benzeyen birisi vardı. “Onlar beraberler, ben ise farklıyım,” diye derin derin düşünürdüm. Bunlar da gösteriyor ki, o zamanlar çok toydum. Bazen de tam tersi hareket ederdim. İşe gitmekten son derece yorulur, eve hasta olarak dönerdim. Bunun arkasından, kendiliğinden bir duraklama, kayıtsızlık nöbeti başlar (zaten her şey bende nöbetler şeklinde oluşurdu); kıskançlığım ve huysuzluğumla alay ederek, kendimi romantik olmakla suçlardım. İşyerindekilerle hiç konuşmak istemezken, bazı zamanlar, konuşmayı bırak, dostluk kurmak için uğraşırdım. Onlarla aramdaki soğukluk aniden ortadan kalkardı. Kimbilir, belki de bu soğukluklar, bende olmayan, kitaplardan edindiğim özelliklerdir. Bu, şimdiye kadar çözemediğim bir sorunumdur. İşyerindekilerle dostluğu bir ara öylesine ilerlettim ki, evlerine gitmeye, kağıt oynamaya, içki içmeye, özel meselelerimi konuşmaya başladım. Şimdi, izninizle konuyu biraz değiştirmek istiyorum. Kuşlarda genel olarak başı yıldızlara ulaşan Fransız ve Alman romantiklerini bulamazsınız. Hele şu Fransızlar; bütün Fransızlar barikatlarda can verse, nezaket gereği bile olsa değişmeden, yıldızların şarkısını söylemeye devam ederler. Bizim Rus topraklarında saf, başı yıldızlarda hayalciler yoktur ve bizi Almanlardan ayıran da budur zaten. Akıllarını Kostancoğlular ve Piyotr İvanoviç amcalarla (Gogol’ün Ölü Canlar’ından iki tip) bozarak, onlarda idealimizi arama ahmaklığını gösteren zamanımızın eleştirmen ve yazarlarıdır ki, bizim romantiklerimizi, Almanların ve Fransızların başlan yıldızlarda romantikleriyle bir tutmaya kalkışmışlardır.

Halbuki bizim romantiklerimizle Avrupa romantiklerinin özellikleri birbirlerine çok zıttır ve hiçbir Avrupa ölçüsü bizimle kıyaslanamaz.

(İzin verirseniz, şu eski, saygıdeğer, büyük “romantik” sözcüğünü kullanmak istiyorum.) Bizim romantiklerin özelliği, her şeyi anlamak, çoğu zaman bizim en üstün zekâlarımızdan bile daha iyi görmek, hiç kimseye boyun eğmemek, bunun yanında kimseyi de gücendirmemektir. Bunlar, politik davranıp dolambaçlı yollardan geçerek lojman, emeklilik hakkı, nişanla ödüllendirilme gibi bazı çıkarlarını gözlerinin önünde bulundurarak, hedeflerine ulaşmak için birtakım coşkulan, duygulu şiir kitaplarını bile kullanmayı adet haline getirmişlerdir. Diğer taraftan hayatlan boyunca “güzel ve yüce şeyler”i içlerinde saklarlar, bu nedenle değerli bir mücevher gibi kendilerini de koruma altına alırlar. Romantiklerimiz zengin adamlardır, aynı zamanda da korkunç düzenbazdırlar. Bunları hayat tecrübeme dayanarak söylüyorum. Bu, romantiklerimizin zekâsına bağlıdır elbette. Aman, ben neler söylüyorum! Bizim romantiklerimiz her zaman zekidir; benim bahsini etmek istediklerim, şu ahmak romantikler, en iyisi onları hesaba katmamak. Bunlar, en verimli dönemlerinde Almanlaşmışlar ve hatta bazıları, cevherlerini koruyabilmek için Weimar’a ya da Schwarzwald’a yerleşmişlerdir.

Ben, işyerindeki görevimi çok küçümsüyordum; ama ne var ki, orada çalıştığım, geçimimi sağladığım için açıkça kötüleyemiyordum. Sonuçta kötülemiyordum ya, siz ona bakın! Bizim romantiklerimiz akıllarını oynatsalar da önlerinde başka bir iş seçeneği yoksa, seslerini asla çıkarmazlar. Diğer yandan, “İspanya Krallığı” hayalleri delilik derecesine varıp akıl hastanesine gönderilinceye kadar da kapı dışarı edilmezler. Bizde aklım oynatanlar ancak zayıf, soluk yüzlü sarışınlardır. Romantiklerin çoğu, zamanla çok önemli yerlere gelirler. Şaşılacak derecede bir duygu bolluğu ve zıt hisler taşırlar. O zamanlar bu düşüncelerle kendimi avuturdum, fikirlerim şu anda da aynıdır. Düşüşlerinin son basamağında bile ideallerini bırakmayan “geniş yaratıklar”ın, bizde bu kadar çok olma nedeni budur. İdealleri uğruna kıllarını bile kıpırdatmazlar, azılı birer haydut, hırsız gibi davranırlar; fakat ilk ideallerine duyduklan saygı hiç kaybolmaz, çok namuslu bir ruha sahiptirler. Evet, sadece bizim ülkemizde en aşağılık, en adi insanlar aynı zamanda çok namuslu olabilirler. Şunu tekrar belirteyim ki, bizim romantiklerimiz içinde işini bilen düzenbazlar (düzenbaz kelimesini iltifat olsun’diye kullanıyorum) öylesine çoktur ki… Bu insanlar öylesine gerçekçi ve becerikli olabiliyorlar ki, amirleri şaşkına düşüyor, çevresindekilerin hayretten ağızları açık kalıyor.

Şaşılacak bir ruh çeşitliliği bu; artık gelecekte nasıl gelişeceğini, bizim için nasıl sonuçlar doğuracağını Tanrı bilir! Ne de olsa elimizdekiler çok kıymetli şeyler… Bunu gülünç, kokuşmuş bir milliyetçilik çerçevesinde söylemiyorum. Eminim ki, yine alay ettiğimi düşünüyorsunuz. Ya da tam tersi, bunların gerçek düşüncelerim olduğunu kabul ediyorsunuz. Şunu söyleyeyim ki baylar, her iki düşünce de beni çok memnun edecek ve büyük bir onur verecektir. Lütfen, konu dışına çıktığım için bağışlayın beni.
Hiçbir zaman dostluklarımı sürdüremiyor, hemen arayı soğutuyordum; üstelik bu soğukluğu, toyluğum nedeniyle selamı kesecek kadar ileri götürüyordum. Bunun yanında, böyle bir dostluk sadece bir kez oldu; geri kalan zamanlarda hep yalnızdım.

Evde en çok kitap okuyarak vakit geçiriyordum. Böylelikle, içimdeki duyguları dış etkenlerle bastırmaya çalışıyordum. Yapabildiğim tek şey, sadece okumaktı. Kitaplar, büyük coşkular, zevkler, acılar veriyordu bana; bu nedenle onlardan çok faydalandığımı söyleyebilirim. Son derece bıkkınlık hissettiğim zamanlar da oluyordu. Doğal olarak hareket etme ihtiyacı duyuyordum; o zamanlar karanlık, çirkin, koyu bir -hovardalık bile denemeyecek- hovardalık peşine düşüyordum. Her zamanki hırçınlığım yüzünden tutkularım çok keskin ve yakıcıydı. Gözyaşları ve çırpınmalarla gelen, isteri nöbetlerine benzer bunalımlarım vardı. Okumaktan başka yapacağım bir iş olmadığı gibi, gideceğim bir yer de yoktu. Etrafımda beni kendisine çekecek, saygı duyabileceğim bir iş de bulamıyordum. İçimdeki o korkunç can sıkıntısı bende aykırılıklara, çelişkilere karşı büyük bir istek uyandırıyor, her türlü rezilliği yapabilecek hale geliyordum.

Lafı bu kadar uzatıp da kendimi haklı göstermeye çalıştığımı sanmayın. Bu doğru değil! Bakın, yalan söyledim yine; aslında tek istediğim, kendimi haklı çıkarmaktı. Yalan söylememeliyim, kendime bunun için söz vermiştim.

Hovardalıklarımı geceleri gizlice, korkarak ve yalnız yapardım; hemen sonra büyük bir utanç duymaya, lanetler yağdırmaya başlıyordum. O zamanlar bile yeraltını ruhumda taşıyordum. Gece hovardalıklarımı yaparken, beni görecek ve tanıyacaklar diye ödüm patlardı. Bu nedenle hep karanlık, izbe yerlerde dolaşıyordum.

Dostoyevski
Yeraltından Notlar
Çeviren: Süha Girgin
Ad

A Separation,1,Adam Schaff,1,Adem ve Havva,1,Akra'da Bulunan Elyazması,1,Alain Badiou,4,Alain Resnais,1,Alan Woods,1,Albert Camus,17,Albert Einstein,4,Alejandro González Iñárritu,1,Alenka Zupančič,1,Alexander Supertramp,1,Alfred Hitchcock,4,Alıntı,1,Ali Rahimli,4,Allen Ginsberg,5,Amin Maalouf,1,Anarşi,2,André Breton,1,Andrey Tarkovski,7,Ani Gezinti,1,Anton Çehov,2,Antonin Artaud,1,Anubis,1,Aristoteles,1,Arthur Danto,1,Arthur Rosenberg,1,Arthur Schopenhauer,2,Arundhati Roy,1,Asghar Farhadi,3,Attila İlhan,1,Aynadaki Gibi,1,AzBlog,13,Aziz Nesin,2,Babaya Mektup,1,Beat Kuşağı,17,Belgesel,5,Belinski,1,Bertolt Brecht,3,Bertrand Russell,1,Bilim,10,Billie Holiday,1,Biyografya,22,Björk,1,Bob Black,1,Bob Dylan,1,Bozkırkurdu,1,Böyle Buyurdu Zerdüşt,1,Breaking Bad,1,Bulantı,1,Bülent Ortaçgil,2,Büyülenme,1,Camera Lucida,1,Can Yücel,2,Cemal Süreya,1,Charles Baudelaire,2,Charles Bukowski,6,Charles Dickens,1,Charlie Chaplin,2,Charlie Parker,1,Christfried Tögel,1,Christine Bard,1,Christopher McCandless,1,Christopher Nolan,1,Chuck Palahniuk,3,Çarlz Bukovski,1,Çavdar Tarlasında Çocuklar,1,Dallas Buyers Club,1,Damon Albarn,1,Daniel Goleman,1,Dava,1,David Gilmour,1,Demian,1,Desiderius Erasmus,1,Didier Lauru,1,Dieter Forte,1,Djivan Gasparyan,1,Dominique Laporte,1,Dostluk Bağları ve Dostluk,1,Dostoyevski,16,Dönüşüm,1,Edebiyyat,140,Edgar Allan Poe,1,Eduardo Galeano,1,Eflâtun,1,Ejderhaların Danssı,1,Elias Canetti,1,Elvis Presley,2,Emil Michel Cioran,1,Emma Goldman,1,Eric Clapton,1,Eric Hoffer,1,Erich Fromm,3,Ernest Hemingway,2,Estela Welldon,1,Ethan Coen,2,Əkrəm Əylisli,1,Feature,20,Félix Guattari,1,Felsefe,93,Ferman Toroslar,1,Fernando Pessoa,1,Film,68,Franz Kafka,25,Freddie Mercury,1,Friedrich Engels,1,Friedrich Nietzsche,19,Füruğ Ferruhzad,1,Gabriel Garcia Marquez,1,Gabriel García Márquez,2,Galileo,2,Gemeinschaft,1,George Carlin,1,George Martin,1,George Orwell,1,Georges Canguilhem,1,Georges Perec,1,Gerçeklik açısından Kafka,1,Gilles Deleuze,5,Goethe,1,Gogol,4,Guguk Kuşu,1,Gustav Janouch,1,Guy Fawkes,1,Hakim Bey,1,Harriet Lerner,1,Hegel,2,Heinrich Böll,1,Hermann Broch,1,Hermann Hesse,5,Herta Müller,1,Hrant Dink,1,Iain Menzies Banks,1,Immanuel Kant,1,Ingeborg Bachmann,1,Ingmar Bergman,6,Inside Llewyn Davis,1,Italo Calvino,2,İran,1,İtalo Calvino,1,J. D. Salinger,2,Jack Kerouac,8,Jacques Brel,1,Jacques Lacan,13,Jacques Vergès,1,James Hawes,1,James Joyce,1,Jan Pol Sartr,1,Jason McQuinn,1,Jean Baudrillard,1,Jean Cocteau,1,Jean-Paul Sartre,10,Jehane Noujaim,1,Jenn Ashworth,1,Jiddu Krishnamurti,2,Jimi Hendrix,1,Joel Coen,2,John Berger,1,John Fante,2,John Lennon,5,John Steinbeck,4,Jorge Luis Borges,1,Jose Saramago,1,Joseph Conrad,1,Judith Butler,1,Juliet Mitchell,1,Julio Cortázar,1,Kaos'un Gizli Yaşam,1,Karamazov Kardeşler,2,Karl Marx,8,Kaybedenler Klübü,1,Ken Kesey,1,Kırmızı Pazartesi,1,Korkma Ben Varım,1,Kumarbaz,1,Kürk Mantolu Madonna,1,La Casa De Papel,1,Lady with Ermine,1,Lars von Trier,8,Laura Nyro,1,Leonard Cohen,1,Leonard Da Vinci,1,Lev Tolstoy,5,Lev Troçki,2,Linda Lee,1,Maksim Gorki,2,Malina,1,Marie Curie,1,Marilyn Manson,1,Marilyn Monroe,1,Mario Leis,1,Marlon Brando,1,Marqius de Sade,2,Martı Jonathan Livingston,1,Martin Heidegger,2,Maurice Blanchot,2,Max Stirner,15,Mental Pornografi Blog,2,Meqale,175,Michael De Montaigne,1,Michel Foucault,6,Mike Leigh,1,Milan Kundera,1,Miles Davis,1,Milgram,1,Milgram deneyi,1,Mohsen Namjoo,3,Monique Wittig,1,Morrisse,1,Murat Menteş,1,Mustafa Kemal Atatürk,1,Muzik,37,Neal Cassady,2,ngmar Bergman,1,Nick Cave,1,Nick Mason,1,Nikolay Gavriloviç Çernişevski,1,Nilgün Marmara,1,Noam Chomsky,2,Nostalghia,1,Notre Dame'ın Kamburu,1,Nuri Bilge Ceylan,2,Octavio Paz,1,Oğuz Atay,1,Ontolojik Anarşi,1,Onur Ünlü,2,Oscar Wilde,2,Osho,1,Oteki Ben,1,Ölüler Tanrısı,1,Ölüm Pornosu,1,Ömer Hayyam,1,Özdemir Asaf,1,Palyaço,1,Pantolonun Politik Tarihi,1,Patti Smith,1,Paul Lafargue,1,Paul McCartney,3,Paulo Coelho,2,Peter Kropotkin,2,Pierre Clastres,1,Pigme,1,Pink Floyd,2,Politika,1,Rachel Carson,1,Rachter'in Günlüğü,1,Rashit,1,Ray Davies,1,Rene Girard,1,René Wellek,1,Richard Bach,1,Richard Brautigan,1,Richard Dawkins,1,Richard Wagner,3,Richard Wright,1,Robert Musil,1,Roger Fornoff,1,Roger Garaudy,1,Roger Waters,2,Roman,9,Rose Laub Coser,1,Rus edebiyat,2,Ruth Sheppard,1,S. Reynolds & J. Press,1,Sabahattin Ali,2,Sait Faik,1,Salvador Dali,1,Samuel Beckett,4,Sasha Grey,1,Saul Newman,2,Sean Penn,1,Sırtımdaki Ev,1,Siddhartha,1,Sigmund Freud,19,Silence Spring,1,Simone de Beauvoir,6,Slavoj Zizek,6,Slavoj Žižek,15,slide,2,Sokrates,1,Soren Kierkegaard,1,Spinoza,1,SS,6,Stalker,1,Stephen Eric Bronner,1,Steve McQueen,1,Stranger,1,Suç ve Ceza,2,Supertramp,1,Sürgün,1,Şeyler,1,Tanrıya Karşı Söylev,1,Tarkovsky,5,Tek Bacaklı Yolcu,1,Teneke Trampet,1,The Beatles,4,The Butterfly Effect,1,The Rolling Stones,1,The Square,1,Theodor Adorno,4,Thomas Mann,1,Through a Glass Darkly,1,Tom Waits,2,Tomris Uyar,1,Tony Porter,1,Turan Dursun,2,Turgut Uyar,1,Ulua,1,Uluma,1,Ulus Baker,4,Umberto Eco,1,Utanç,1,V for Vendetta,1,Van Gogh,1,Victor Emil Frankl,1,Victor Hugo,1,Viktor Frankl,1,Vladimir Nabokov,2,Voltaire,1,Vsevolod İ. Pudovkin,1,Walter Benjamin,1,Wilhelm Reich,1,Will Durant,1,William S. Burroughs,2,William Shakespeare,1,Woody Allen,8,Xavier Dolan,1,Yabancı,1,Yad,1,Yolda,1,Yusif Vəzir Çəmənzəminli,1,Zeki Demirkubuz,3,Zen Kaçıkları,1,
ltr
item
Ali Rahimli: Dostoyevski: Neden sizlere, “Baylar, değerli okuyucularım” diye hitap ettiğimi bilmiyorum?
Dostoyevski: Neden sizlere, “Baylar, değerli okuyucularım” diye hitap ettiğimi bilmiyorum?
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgn8o1A5e4xabSoEjM8pdcLvoTA1Omcw8kkkN4KQ0kWWrk-8f5PR69MCULSWRgmgwNTb-5CL2HiI4svjiUJKoww4238BfS2MU8bit0txaV5nK8_L66dLFYveUaokkm2EHDw3TfGrQU6jXQP/s1600/dostoyevski+detay+k%C3%BC%C3%A7%C3%BCk+(338%2Bx%2B600).jpg
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgn8o1A5e4xabSoEjM8pdcLvoTA1Omcw8kkkN4KQ0kWWrk-8f5PR69MCULSWRgmgwNTb-5CL2HiI4svjiUJKoww4238BfS2MU8bit0txaV5nK8_L66dLFYveUaokkm2EHDw3TfGrQU6jXQP/s72-c/dostoyevski+detay+k%C3%BC%C3%A7%C3%BCk+(338%2Bx%2B600).jpg
Ali Rahimli
https://alirahimli.blogspot.com/2014/11/dostoyevski-neden-sizlere-baylar.html
https://alirahimli.blogspot.com/
https://alirahimli.blogspot.com/
https://alirahimli.blogspot.com/2014/11/dostoyevski-neden-sizlere-baylar.html
true
8815050805795647263
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi Hiç bir yazı bulunamadı HEPSİNİ GÖSTER DAHA FAZLA Cevapla Cevabı İptal Et Sil Tarafından Ana Sayfa Sayfalar İçerikler Hepsini Göster BU YAZIYA BENZER DİĞER YAZILAR ETİKET ARŞİV ARAMA BÜTÜN İÇERİKLER İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Sunday Monday Tuesday Wednesday Thursday Friday Saturday Sun Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec just now 1 minute ago $$1$$ minutes ago 1 hour ago $$1$$ hours ago Yesterday $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago Followers Follow THIS CONTENT IS PREMIUM Please share to unlock Copy All Code Select All Code All codes were copied to your clipboard Can not copy the codes / texts, please press [CTRL]+[C] (or CMD+C with Mac) to copy