Risale-i Punk 'Risale-i Punk', punk'ın aslında New York sokaklarında serpildiği gerçeğinden başlayarak okuyucusunu New York ...
![]() |
Risale-i Punk |
Hatırlandığı, tekrar elden geçirildiği her dönem, müziğe yeniden canlılık getiren bir akımın eskimezliğinden de sual olunmaz herhalde. Eğer durum buysa punk da eskimezliğini defalarca kanıtlamış bir akım. Ortaya çıkmasından onlarca yıl sonra bile Franz Ferdinand, The Strokes vesilesiyle müzikte yeni ve canlı bir damar açabilmesine bakın. Geriye götürülürse post punk da, punk da pop müziğin çözümleri, usulleri tükettiği noktada yardıma yetişti.
En azından bize aktarılan bu yönde. Haliyle yaş gereği, post punk'ın yeniden dirilişinin ve grunge'ın öncesini kaynaklardan bize aktarıldığı kadarıyla biliyoruz.
Bu kaynaklara yeni birisi daha eklendi. Altıkırkbeş'in Küçük Kitaplar serisinden Risale-i Punk. Yani punk broşürü. Esas ilgi konusu New York punk'ı. Genelde Britanya'yla özdeşleştirilen punk'ın aslında New York sokaklarında serpildiği gerçeğinden başlayarak okuyucusunu New York punk'ının ilk adımlarına götürüyor. Haliyle temel meselesi, punk'ın doğum yeri itibarını New York'a iade etmek olunca, Britanya punk'ıyla karşılaştırmalara da önemli bir yer veriyor. Geçmişiyle ilişkisi daha yıkıcı Britanya punk'ına nazaran New York punk'ının kendinden öncesiyle sağlam bağlarını sık sık vurguluyor. 1976'da The Who'nun 'My Generation'ını yorumlarken "Onu biz yarattık; haydi ele geçirelim" çağrısını yapan Patti Smith'i de çıkış noktası olarak alıyor. (Patti, bu düsturundan vazgeçmemiş olacak ki kendinden nesiller sonrasının marşı 'Smells Like Teen Spirit'i de "Sesinizi çıkarın" duyurusu yaptığı Babylon konserinin repertuarına kattı) Sonrası ise garaj rock günlerine dönmeyi ihmal etmeden punk'ın köklerine yapılan, punk ruhuna uygun darmadağınık ama ilgiyi ayakta tutan bir seyahat.
Yıkıcı bir kültür
Punk gibi yıkıcı bir kültür söz konusu olduğunda haliyle öncesi, şimdisi ve sonrasının pek bir anlamı olmadığından miladi değere sahip gruplar, isimler farklı safhalarda Risale-i Punk'ın sayfalarında boy gösteriyor. En sık boy göstereni ise kendinden sonraki her grupta etkisi tespit edilebilecek Velvet Underground. Avangard tutumları, kapkara kıyafetleri ve sahne kişilikleriyle mihenk taşı sayılabilecek Velvet Underground, Risale-i Punk'ta en çok sözü geçen gruplardan. Mert Emcan, The Arcade Fire albümü için kaleme aldığı eleştiride, onların ilk çalışmasını Velvet Underground'un ilk albümüyle karşılaştırmış "O albüm de popüler müziğin temelleriyle oynamış, büyük kitlelere ulaşmamış olsa da ciddi bir hayran kitlesi edinmiş, karanlık ve gaddar yapısıyla dengeleri bozmuş ve günümüze geldiğimizde gelmiş geçmiş en iyi albümler arasında üst sıralarda yerini almıştı" diye yazmıştı. Risale-i Punk, bu saptamanın sağlaması gibi. Swearingen'a göre "Dylan ve Stones'un somurtmalarının çok ötesine" geçen ve "1960'ların protest türünün politik hezeyanlarını" netleştiren Velvet Underground, punk nihilizminin de ilk örneği.
O nihilist damar ki kendini fazlaca ciddiye almanın ardındaki ikiyüzlülüğü surata vuran tonla grubun önünü açtı. Glam rock'tan punk'a bir köprü çeken New York Dolls, Beatles esinli saç kesimleri, birörnek salaş kıyafetleriyle The Ramones, postpunk çağında tavırlarıyla müziğin ufkunu genişleten Talking Heads ve stil ikonu Deborah Harry önderliğindeki Blondie, bu soyağacının sonraki dalları.
Risale-i Punk'ın punk tarihinden aktardığı kesit, onun tavrının çığır açıcılığıyla, 'çarpık' bakış açısı yaratma kapasitesi üstüne yeteri kadar söz söylüyor. Kitap, meselesi gereği Britanya punk'ını daha hesaplı addetmiş ama Atlantik'in öbür yakasında ilk punk grupları ortaya çıktığında da en az New Yorklu muadilleri kadar etki yarattığına kuşku yok.
Günümüzün punk grupları artık tarih olmuş ve New York punk'ına beşiklik yapmış kulüp CBGB'de (ki o da haliyle Risale-i Punk'ta önemli bir yer tutuyor) sahne alma şansına erişememiş olabilirler. Belki öncülleri kadar yıkıcı da değiller. Ama iş, punk tavrının mevcut olup olmadığı sorusuna gelince cevap olumlu gibi. Zira punk, içinde bulunduğu ortamı 'çarpıtmayı' düstur edinmiş, dolayısıyla da hiç eskimeyen bir düşünce tarzı. Müzik piyasası, kendini tekrara düştüğünde ortaya çıkıyor ve yeni etkileşimlerin yolunu açıyor. Bu minvalde yapılanlar ise üzerlerine ne gelirse gelsin çarpıcılığından bir şey yitirmiyor. Çünkü punk, hep sıra dışının peşinde ve sıradan kabul ettiğimiz her şeyin altını oyacak kadar eğlenceli.
Erman Ata Uncu