Zen Kaçıkları İnsanın kendi iç varlığını, iç yapısının derinliğini görebilme sanatı olarak özetlenen Zen; bağımlılıktan özgürlüğe giden ...
![]() |
Zen Kaçıkları |
Yaşadığımız biçimiyle yaşam bizi doyurmuyorsa, eğer bizim her günkü yaşama biçimimiz, en iç en derin, en kutsal anlamıyla alındığı zaman bizim özgürlüğümüzü engelliyorsa, özgürce, dolu dolu yaşamamıza olanak verecek, kana kana, doya doya yaşadığımızı, bize doyuracak bir yol bulmalıyız.
Zen bunu öneriyor; yaşama yepyeni, daha derin, daha doyurucu bir görünüm kazandıracak bir bakış açısı vermeyi üstleniyor.
Kolay bir iş gibi görünmesin.
Bir ateş vaftizinden, fırtınalardan, dağların devrilip, kayaların tuzla buz olduğu yer sarsıntılarından geçmek gibi bir şey... Zen nedir? sorusuna. 'Kızgın ateş üstünde kaynar yağ." yanıtını vermiş bir usta.
Oysa bizim cevabını aradığımız Zen bu değil.
Örneğin Murat Ertel, felsefeyi sevmiyor. Kaldıki ZEN nedir? diye başladığımız yolculukta, ZEN'e bir tesadüf sonucu ulaşıldığını da öğreniyoruz.
Aslında onlarınki de bir çeşit yolculuk; yaptıklarını niteleyecek olursak deneyselliğin çevresinde dolaşmaya başlarız.
Jack Kerouac-Zen Kaçıkları'dan bir sözcük 'cımbız'layacak olursak ZEN' in çalışmalarını "Deneyüstü Gezintiler" şeklinde adlandırabiliriz. Doğrusunu söylemek gerekirse ZEN'i bugüne kadar sahnede izleme fırsatım hiç olmadı. Ya da bu fırsatı hep bir sonraki fırsatlara erteledim.Bu yazıyı yazmaya başlarken ( ki Zen üyeleriyle yapılan oldukça geniş bir söyleşi, konser kayıtlarını içeren kasetleri, bulabildiğim kadarıyla kendileriyle yapılmış her türlü söyleşi incelendikten sonra) eksikliğini yaşadığım ve kendimi de bol bol eleştirdiğim "onları sahnede izlememiş olma hali"nin alanını ister istemez genişletmek zorunda kaldım.
Hem ZEN üyelerinin söylemlerinden yola çıkarak hem de kendi çevremde yapmış olduğum küçük bir araştırma sonunda sözkonusu "erteleme" tavrının yalnızca benimle değil birçok kişiyle ilgili olduğu sonucuna vardım.
ZEN diğer bi dolu grubun yanında maalesef en az izlenen ve en az konuşulan topluluklardan biriydi, üstelik yeni de sayılmazlardı.
Murat Ertel' in anlatımıyla, epey uzun bir süre "isimsiz isimsiz dolaşırlarken" bir gün olan olmuş. Barın birinde oturmuş konuşurlarken bir arkadaşlarının "Bir kızım olsaydı adını Zen koyardım" demesi sonucunda Zen" in Farsça'da kadın anlamına geldiğini öğrenmişler. Aylarca isimsiz geçen bu yolculuğun o anından sonra, Zen'in uzak Doğuya ait bir yaşam biçimi olması, Türkçe'deki Zen takısının "bir şey çalan" anlamını karşılaması yine Fars dilinde "bir şeye vurmak" anlamında olması en başta da kadın anlamına gelmesi gruba bu ismin verilmesini ve ismin sevilmesini sağlamış.
Topluluk olarak Zen'in yukarıda sıraladığımız Zen tanımlarıyla bütünlüğü söz konusu. Bu bütünlük onların da hoşuna giden bir bütünlük. Murat, her ne kadar felsefeyi sevmiyorum diyorsa da doğu felsefesi ZEN'in ilgi alanı, kadın çok önemli bir figür, birşey çalmak çok önemli, bir şeye vurmakta öyle. Onlara şu içinde bulundukları duruma bakıp rahatlıkla "Deneyzen" diyebiliriz.
ZEN'e göre "bir bestenin en önemli ve en değerli anı o bestenin yapıldığı an." Daha sonrası "cilalamak ve pazarlamak " anlamına geliyor. "Gerçek müziğin olup bittiğine ve buradan yola çıkarak gerçek müziği yapanların şaman'lar ve mağara adamları" olduğuna inanıyorlar.
ZEN için bu çok önemli.
ZEN için "hit" yok.
Her şeyin taklid olduğu bu simülasyon çağında işin gerçeğini yaptıklarını savunuyorlar. Gerçek ve tekrarlanmayan. Diğerleri gibi kendilerinin kopyasını çıkarmaya çalışmıyorlar ve pazarlamıyorlar. Çaldıkları bir parçayı yalnızca başkalarının değil kendilerinin bile tekrarlayamayacağını da ısrarla belirtiyorlar.
Bu yönleri ile de aslında teknolojinin ilerisinde olduklarını diğerlerinin ise teknolojinin gerisinde kaldıklarını iddia ediyorlar. Bütün bunlardan yola çıkarak ZEN'i dinlemek konusunda söylenebilecek tek şey, onların konserlerine gitmenin bir zorunluluk olduğudur. Üstelik "pahalı" da değiller, bilet fiyatlarını sinema öğrenci biletine göre ayarlıyorlar ve bir filmden daha iyi olduklarına inanıyorlar.
ZEN Türkiye gibi bir ülkede müzik yapmaya çalışan grupların içinde "söyleyecek sözü olan" topluluklardan biri.
Onlar için çeşitli şeyler söylüyorlar., "ukala", "hedonist burjuvalar", "palyaçolar", "bi boka yaramazlar", bunlardan birkaçı. Konserlerine gelen Sokak çocukları, yaşlı kadınlar ve simitçilerin tepkileri ise enteresan.
Onların gözünde bu çocuklar gerçek birer "kaçık" aynı kendileri gibi. Hele tinerci çocuklardan birinin, konserlerinden birinde gösterdiği "performans" unutulacak gibi değil.
Suat Bilgi