Diriliş / Ali Rahimli Roman hayatı boyunca kilise, aile ve toplum kurallarının dışına çıkmayı hayal bile etmemiş bir adamın otuz yaşına ...
![]() |
Diriliş / Ali Rahimli |
Romandan bazı alıntılar :
Hayat dümdüz yada yokuş yukarı bir yol olsaydı ve sen bu yolda ilerliyor olsaydın, o zaman sana neden bu yöne gidiyorsun diye sorulan bir soru gibi 'neden yaşıyorsun?' sorusu da bir anlam ifade ede bilirdi. Amma hayat yokuş aşağı, senin bütün durma istemin dışında tek yöne hareket etmene mecbur eden bir yol olduğu için, 'ne den yaşıyorsun?' sorusunun 'intihar edemiyorum'dan başka bir cevabının olması olanaksızdır.
*
Annemin nasıl oldu da bu hale gelip de tanrıya olan inancını kaybede bildiğim sorusuna verebileceğim bir çok cevabım vardı. Ama en anlamlısı, beynimi kurcalayan ilk şüphe tohumlarının, sonrasında kalbi çok acımasız yangınlara tabii tutacak o ilk kıvılcımların atıldığı, sıcaklığın eksi beşi bulduğu karlı soğuk kış gecesinde 8 yaşındaki Voolers'ın titreyerek haçın önünde kendinden emin şekilde durup, gözlerindeki nefret yaşları ile İsa'ya bakarak ettiği sistemlerdi :
'Babamı bizden aldın' dedi Voolers Tanrıya. 'Annem hasta olduğu için odun alamıyoruz. Senin hiç insafın, hiç acıman yok mu ? Bu kışı getiremesen olmaz mıydı ? Ne olurdu ki sanki biraz daha sonbaharda kalsaydık ? En azından annem dışarıya çıkıp biraz odun alacak parayı kazanacak gücü kendinde bulana kadar.
*
''-Bir anlam veremiyorum, Mr. Rogers. Sizin gibi özgürlükçü bir insan nasıl olur da Tanrıyı seve bilir, onun elçilerine saygı duya bilir ?
-Bak evlat, şöyle anlatayım : Örneğin, bütün kutsal kitaplar fani hayatımızda seks yaşamımızı kısıtlar ve bir sürü yasak getirir. Ama psikolojik açından bu çok yanlıştır. Çünkü neyi yasaklarsan bir insan ona doğru meyil eder. Yani o çobanlıktan başka bir şey bilmeyen seks düşkünü Muhammed yada bir piç olduğunu kabul ede bilmediği için tanrının babası olduğunu savunan o İsa. Bunlar psikolojiden yada başka bir bilim dalından bir bok anlamazlar, evlat. Söyledikleri de çok saçma şeyler. Bana göre tanrı çok özgürlükçü biri. ve bana göre tanrının yer üzerindeki elçileri onun bize ölümünü haber veren Nietzsche ve cinselliğin hayatımızdaki yerini çok net irdeleyen Freud dur.''
*
Çocukluğumdan beri bir türlü anlaşamadığımız, karşı apartmandaki Mr.Rogers, kanser olduğumu öğrendiğinden beri iyi davranır oldu bana. Büyük ihtimal yakında ölecek olacağımı düşündüğü için acıyordur. Mr.Rogers eskiden çok başarılı bir üniversite öğretmeni ve aynı zamanda saygıdeğer bir katolikmiş. Ama yaklaşık 13 yıl önce karısı onu terk ettikten sonra hayata küsmüş ve bir türlü toparlanamamıştı. Şimdi çöp toplayarak geçimini sağlıyordu.
Ne garip değil mi ? O bana öleceğim için acıyor, bende ona yaşadığı için acıyorum
*
dün hayatımda ilk defa bir fahişe'le birlikte oldum. bu şehirde her yerde fiyat aynıdır. 75 dolar. parayı uzattım. İnanır mısın ? Kadın beni savaşta kaybettiği oğluna benzettiği için para almayı geri çevirdi. Nasıl bir duygudur ? Size oğlunuzu hatırlatan biriyle zaman geçirmeniz için, ona kendinizi becert meniz ?
*
'Oysa anlamıyordu Tracy. Ona olan sevgimin beni ne kadar değerli kıldığını ve onun, bunun ne kadar dışında kaldığını...'
*
Şimdi aileme bakıyorum. ölecek olduğumu söylesem hepsi üzülecek, ağlayacak. ama mutsuz olduğum halde onlarla bağımlıyım ve onlar çok mutlular. Ne acı dimi ? aileni mutlu edenin senin mutluluğun değilde, senin kendin olması. Mutluluğumuz'la biz aynı şeyi ifade etmiyoruz galiba..
*
O gün o ipi boğazıma geçirdiğim zaman, muhtemelen kendime soracağım son soru olacaktı. Neydi her şeye hüküm eden bir tanrının var olduğu evrendeki özgürlük ? O an cevaplayamam ama, şimdi günlüğüm sonuna yazayım :
Özgürlük bendim. Özgürlük 3 ay ömrünün kaldığını öğrenen bir kanser hastasının intihar etmesiydi. Sırf tanrıya : ''Sen beni kovamazsın. Ben kendim istifa ediyorum'' diye bilmek için..
*
Dün gece Tracy'le buluştuk. Saat bir hali geçti. Bir yerlere gidip bir şeyler içmeyi teklif ettim ama istemedi. Yanımızdan geçen hızla arabalar bir hali sinirlerimi bozmuştu. Tracy konuşmaya başladı. Kanser olmam ve yakında ölecek olmam bir hali üzmüşmüş onu. Ama benim ölümüme katla-namazmış. Hiç kimse sevgilisinin öldüğünü görmek istemezmiş.Ve bende olsam aynısını yaparmışım çünkü çok kötü bir hismiş. Ne saçma ama ? Ne diyeceğimi bilemedim.Vedalaştık. Karşıya geçerken, bana son kez dönüp baktı ve aniden hızla gelen bir araba Trazy'e çarptı. Zavallı Tracy kanlar içindeydi. Her kes yardım için yanına koştu. Bense çoktan geri dönüp evimin yolunu tutmuştum
*
bu gün işe çok gecikmiştim. otobüse yetişmek için olanca gücümle koşuyordum. koşarken durup saatime baktığımda saat dokuzu çeyrek geçiyordu. derin bir nefes aldıktan sonra, duraksadım o yolda. gerçekten işim için mi koşuyordum ? dedim kendi kendime. yani geri dönüp o gün evde kalsaydım, gerçekten o günümü anlamlı kılacak hiç bir şey kalmamış mıydı hayatımdan ? Şuradan, evime dönüp yürüdüğüm zaman, evde beni bekleyen koca bir yalnızlıktan başka bir şey yok muydu ? Sakın alelacele koştuğum işim değilde yalnızlığım olmasın ? Nietzsche haklı ola bilir miydi ? Biz hepimiz, delicesine çalışmayı ve hızlı, yeni, yabancı olanı sevenler -kendimize katlanamıyor-muyuz ? Bizim çalışkanlığımız bir kaçış ve kendi kendini unutma istemi miydi ?.' saatime baktım 9 buçuğa gelmişti saat. işe yetişmem gerekiyordu.koşmaya devam ettim..
*
Yine güneşin az parladığı her zamankinden hiç de farklı olmayan bir sabah, ben 3 ay ömrü kalmış bir kanser hastasına yakışır bir titizlikte takım elbisemi giyip, kravatımı bağlamış bir şekilde iş yerimdeki ofisime girmek üzereydim. İşinde çok başarılı ve saygıyı hakkeden biri olan patronumuz Mr. Brickman omzuma dokundu. Yerince telaşlı bir yüz ifadesi vardı. İşlerin hiç yolunda gitmediğinden falan söz etti durdu. Şirket batmak üzereymiş ve son ümitleri 2 ay sonraki ihaleye bağlıymış, falan filan. Son ol-arakta bu ümitlerinin bana bağlı olduğunu, bu konuda bana çok güvendiğini söyledi. Bide sonuna: ‘Unutma evlat , en son ölen umutlardır !’ diye ekleyerek uzaklaştı yanımdan…
Umut - mutluluğu vaat eden – 2 ay yaşayacak. Ben – umudu vaat eden – 3 ay.
Mr.Brickman bu sefer yanılmıştı galiba.. Son ölen ümitler değil. Biz’iz.
Ali Rahimli / 'Dirliş'