Yalaka, yalakalık konularını irdelemeden önce sözlüksel tanımlarına bakmakta yarar var. Zargan sözlüğü yalaka olmayı, Flatterer, sycopha...
Yalaka, yalakalık konularını irdelemeden önce sözlüksel tanımlarına bakmakta yarar var.
Zargan sözlüğü yalaka olmayı, Flatterer, sycophant, toady, diye tanımlar.
Macmillan English Dictionary, ‘Flatterer’ sözcüğünün karşılığını, “Someone who praises another person in order to get what they want” (İstediğini elde etmek için başkasını öven kişi) olarak verir.
Yine aynı sözlük, ‘Sycophant’ için, ‘An issulting word for someone who praises rich and powerful people in order to gain an advantage’ (Avantaj elde etmek için zengin ve güçlü bir kişiyi öven birini tanımlamak için kullanılan aşağılayıcı bir söz) diye açıklarken ‘Toady’ sözcüğünü, ‘To pretend to like a rich or important person in order to get some advantage from them‘ (Bir avantaj elde etmek için zengin ya da önemli bir kişiyi seviyormuş gibi görünmek) şeklinde açıklamaktadır. Bu üç sözcük de ‘Yalaka olmayı’ ifade ediyor ama en çarpıcı olanı ‘Toady’ için verilen tanım bence. Yani bir kişi, ya da topluluk zengin, güçlü ya da önemli olacak; onu aslında sevmiyor olacaksın ama ‘seviyormuş’ gibi görüneceksin. Buradaki, sevmemek belirlemesi tanımın püf noktasını oluşturuyor, yaranılan ya da yalakalık yapılan kişi, kurum, her neyse, bunlar aslında benimsenmiyor, sevilmiyor olacaklar ama benimseniyor, seviliyorlarmış gibi yaklaşılarak onlara dalkavukluk yapılacak.
Bu tanımlara bakınca, yalakalığın insanla birlikte yeryüzünde var olduğunu anlamak zor değil. Çünkü insan ve onunla birlikte var olan her şey diyalektik olarak kendi zıddıyla birlikte olagelmiştir. Zayıfın karşında güçlü, yoksulun karşısında zengin, yönetilenin ya da güdülenin karşısında egemen ya da güden vardır. Bunların her biri kendi zıddı olmadan bir hiçtir, ancak onunla birlikte anlam kazanır; yani bir şeyin varlığı onun zıddının varlığıyla mümkündür. Bu durumda yalakalığa diyalektik bir olgu olarak felsefi bir içerik kazandırıp onu sevimlileştirebiliriz. Çünkü dünyada güçlü, zengin, egemen olmasaydı yalakalar ve gerzekler de olmayacak; dolayısıyla, bu diyalektik zincirin bazı halkaları eksik kalacağı için yaşam da tam olmayacaktı.
Yalakalar tarihin her döneminde olmuştur. Güçlü olanlar zamanla bunu bir ihtiyaç olarak algılamış, böylelikle bu tarz, giderek bir mesleğe dönüştürülmüştür. Yalakalık soytarılık mesleği altında meşrulaştırılınca, farkında olmadan insanlık yararına bir iş başarılmıştır.Yani resmi soytarıların varlığı, dolaylı olarak, yalakalığın toplumsal bir histeriye dönüşmesini önüne set çekmiştir. Belki de yönetenler, tebaada çok sayıda yalaka görmek yerine asıl işi yalakalık olanları soytarılık kurumu içine alarak toplumlarda laçkalaşmanın önüne geçmeyi düşünmüş olabilirler. Böyle de olsa, yeni yalakaların çıkması hiçbir zaman önlenememiştir.
Yalakalık yapmanın belli başlı gerekçeleri, özgün araçları vardır. Yalakalık yapmak isteyen kişi, aşağıda verilen gerekçelerden birinin arkasına sığınarak bunu yapmaya çalışır. Aşağıda verilen konumda olup onurlu olmayı seçen insanları yalaka ve gerzek insanlardan ayırmak gerekir kuşkusuz. Örneğin ezilen bir halkın her bireyinin ortak paydası ezilmektir ama bu, o halkın tüm bireylerinin yalaka olabileceği anlamına gelmez. Bizim konumuz da zaten onlar değil, onursuzluğu bir yaşam biçim olarak algılamış olanlardır. Yalakalığın kendisi de onursuzluğun özdeşi, ikiz kardeşidir zaten.
Öyleyse, bir yalaka hangi durumlarda oluşur
1.Yoksul ama onursuzdur; kendinden daha varlıklı olan birine yaranarak bir avantaj sağlamak ister.
2. Zeki değildir; kendinden daha akıllı olan birine yaranmaya çalışır.
3.Güçsüz ve yetersizdir; güçlü ve yetkin olan birine yaranarak mevki ve itibar elde edeceğini düşünür.
4.Ruhsal yönden doymamıştır; iradeli ve özgüveni olana yalakalık yaparak ruhsal doyum elde etmeye çalışır.
5.Toplum içinde değersiz biridir; saygınlığı olan birine yaranarak toplumda yer edinmeye çalışır
6. Horlanan, aşağılanan biridir; kendini horlayan ve aşağılayan kişi ya da kişilere yaranarak bir savunma mekanizması geliştirir.
7.Ezilendir; ezenlere yalakalık yaparak kendini ve başkalarını ondan/onlardan biri olduğuna inandırmaya çalışır.
Bir filozof ile bir dalkavuk konuşurken dalkavuk filozofun her dediğini onaylıyormuş. Sabrı taşan filozof bağırmış:
-Be adam, bari bir kez olsun dediğime itiraz et de iki kişi olduğumuzu anlayalım.
Bizim coğrafyamız çok yalaka yetiştirmiştir. Bunun en yakın örnekleri, Sey Rıza ve Şêx Seid direnişleri sırasında kendi halkına ihanet edenlerdir. Bunlar, sular durulduktan sonra efendilerinden icazet beklediklerinde, ‘Halkına ihanet eden, gün gelir, bize de ihanet eder’ denilerek aşağılanmışlardır. Bu türün belirgin örneklerinden biri Şêx Seid hareketini başından sonuna kadar ihbar eden Binbaşı Kasım’dır. Direniş sonrasında efendilerinden taltif beklemiş ama ailesiyle birlikte Aydın’ın Söke ilçesine sürülmekten kurtulamamış, ömrünün sonuna kadar aşağılanmış biri olarak orada yaşamış ve orada ölmüştür.
Soytarılık kavramı, zenginlerin, egemenlerin, güçlülerin yalakalığı meşrulaştırmak için oluşturdukları bir kavram olmalı. Yine de soytarılık yalaka olmayı karşılamamaktır. Yalakalık geniş bir kavramdır; soytarılık onun içinde bir alan olabilir belki. Egemenlerin bir mesleğe dönüştürdüğü soytarılık bir miktar emek içerdiği için farklı bir yere de konulabilir belki. Oysa yalakalık yapmanın bağışlanır bir yanı yoktur.
Genel bir bakışla, yalakalık yapılan birinin durumdan memnun olduğu düşünülebilir ama öyle değildir. Egemenlerini inandırması ise neredeyse olanaksız gibidir; onların akıllı olanları bu tür gerzekleri ciddiye almazlar. Akıllı olan birine yalakalık yapılamaz, çünkü o, kendisine yalakalık yapıldığında, hiç gereği yokken kendi benzerleriyle çatışmaya girmek zorunda kalacaklarını bilir. Aklı olan güçlü kendinin nerede olduğunu bilecek zekaya sahiptir zaten. Yalakalık ve gerzeklik eylemine sessiz kalanlar da bu durumu rahatsız edici bulurlar belki ama övülmek geçici haz duygularını okşadığı için görmezden, duymazdan gelirler. Bu arada yalakalıktan kendi yararına olanı alır, yalakalık yapanları, günü geldiğinde, bir kağıt gibi buruşturup çöpe atarlar.
Yalakalık yapan biri korunabilir, bir yere sığınabilir, kendini geçici olarak güvene alabilir, bir tabiiyet duygusu geliştirebilir, mal, para, unvan kazanabilir, bir başka zaman bir başka birinin kendisine yalakalık yapmasını sağlayabilir, işleri yürür belki ama asla erdemli ve onurlu olamaz. Çünkü o artık kendi değil, başkasının istediği sahnede oynatabileceği ucuz bir kukladır artık.
Montesguieu’nun dalkavukluk üzerine söylediği, dalkavukluğun sağladığı çıkar, dürüstlüğün kazandırdığı yarardan daha fazla olursa o ülke batar, sözü asla unutulmamalıdır.
Zargan sözlüğü yalaka olmayı, Flatterer, sycophant, toady, diye tanımlar.
Macmillan English Dictionary, ‘Flatterer’ sözcüğünün karşılığını, “Someone who praises another person in order to get what they want” (İstediğini elde etmek için başkasını öven kişi) olarak verir.
Yine aynı sözlük, ‘Sycophant’ için, ‘An issulting word for someone who praises rich and powerful people in order to gain an advantage’ (Avantaj elde etmek için zengin ve güçlü bir kişiyi öven birini tanımlamak için kullanılan aşağılayıcı bir söz) diye açıklarken ‘Toady’ sözcüğünü, ‘To pretend to like a rich or important person in order to get some advantage from them‘ (Bir avantaj elde etmek için zengin ya da önemli bir kişiyi seviyormuş gibi görünmek) şeklinde açıklamaktadır. Bu üç sözcük de ‘Yalaka olmayı’ ifade ediyor ama en çarpıcı olanı ‘Toady’ için verilen tanım bence. Yani bir kişi, ya da topluluk zengin, güçlü ya da önemli olacak; onu aslında sevmiyor olacaksın ama ‘seviyormuş’ gibi görüneceksin. Buradaki, sevmemek belirlemesi tanımın püf noktasını oluşturuyor, yaranılan ya da yalakalık yapılan kişi, kurum, her neyse, bunlar aslında benimsenmiyor, sevilmiyor olacaklar ama benimseniyor, seviliyorlarmış gibi yaklaşılarak onlara dalkavukluk yapılacak.
Bu tanımlara bakınca, yalakalığın insanla birlikte yeryüzünde var olduğunu anlamak zor değil. Çünkü insan ve onunla birlikte var olan her şey diyalektik olarak kendi zıddıyla birlikte olagelmiştir. Zayıfın karşında güçlü, yoksulun karşısında zengin, yönetilenin ya da güdülenin karşısında egemen ya da güden vardır. Bunların her biri kendi zıddı olmadan bir hiçtir, ancak onunla birlikte anlam kazanır; yani bir şeyin varlığı onun zıddının varlığıyla mümkündür. Bu durumda yalakalığa diyalektik bir olgu olarak felsefi bir içerik kazandırıp onu sevimlileştirebiliriz. Çünkü dünyada güçlü, zengin, egemen olmasaydı yalakalar ve gerzekler de olmayacak; dolayısıyla, bu diyalektik zincirin bazı halkaları eksik kalacağı için yaşam da tam olmayacaktı.
Yalakalar tarihin her döneminde olmuştur. Güçlü olanlar zamanla bunu bir ihtiyaç olarak algılamış, böylelikle bu tarz, giderek bir mesleğe dönüştürülmüştür. Yalakalık soytarılık mesleği altında meşrulaştırılınca, farkında olmadan insanlık yararına bir iş başarılmıştır.Yani resmi soytarıların varlığı, dolaylı olarak, yalakalığın toplumsal bir histeriye dönüşmesini önüne set çekmiştir. Belki de yönetenler, tebaada çok sayıda yalaka görmek yerine asıl işi yalakalık olanları soytarılık kurumu içine alarak toplumlarda laçkalaşmanın önüne geçmeyi düşünmüş olabilirler. Böyle de olsa, yeni yalakaların çıkması hiçbir zaman önlenememiştir.
Yalakalık yapmanın belli başlı gerekçeleri, özgün araçları vardır. Yalakalık yapmak isteyen kişi, aşağıda verilen gerekçelerden birinin arkasına sığınarak bunu yapmaya çalışır. Aşağıda verilen konumda olup onurlu olmayı seçen insanları yalaka ve gerzek insanlardan ayırmak gerekir kuşkusuz. Örneğin ezilen bir halkın her bireyinin ortak paydası ezilmektir ama bu, o halkın tüm bireylerinin yalaka olabileceği anlamına gelmez. Bizim konumuz da zaten onlar değil, onursuzluğu bir yaşam biçim olarak algılamış olanlardır. Yalakalığın kendisi de onursuzluğun özdeşi, ikiz kardeşidir zaten.
Öyleyse, bir yalaka hangi durumlarda oluşur
1.Yoksul ama onursuzdur; kendinden daha varlıklı olan birine yaranarak bir avantaj sağlamak ister.
2. Zeki değildir; kendinden daha akıllı olan birine yaranmaya çalışır.
3.Güçsüz ve yetersizdir; güçlü ve yetkin olan birine yaranarak mevki ve itibar elde edeceğini düşünür.
4.Ruhsal yönden doymamıştır; iradeli ve özgüveni olana yalakalık yaparak ruhsal doyum elde etmeye çalışır.
5.Toplum içinde değersiz biridir; saygınlığı olan birine yaranarak toplumda yer edinmeye çalışır
6. Horlanan, aşağılanan biridir; kendini horlayan ve aşağılayan kişi ya da kişilere yaranarak bir savunma mekanizması geliştirir.
7.Ezilendir; ezenlere yalakalık yaparak kendini ve başkalarını ondan/onlardan biri olduğuna inandırmaya çalışır.
Bir filozof ile bir dalkavuk konuşurken dalkavuk filozofun her dediğini onaylıyormuş. Sabrı taşan filozof bağırmış:
-Be adam, bari bir kez olsun dediğime itiraz et de iki kişi olduğumuzu anlayalım.
Bizim coğrafyamız çok yalaka yetiştirmiştir. Bunun en yakın örnekleri, Sey Rıza ve Şêx Seid direnişleri sırasında kendi halkına ihanet edenlerdir. Bunlar, sular durulduktan sonra efendilerinden icazet beklediklerinde, ‘Halkına ihanet eden, gün gelir, bize de ihanet eder’ denilerek aşağılanmışlardır. Bu türün belirgin örneklerinden biri Şêx Seid hareketini başından sonuna kadar ihbar eden Binbaşı Kasım’dır. Direniş sonrasında efendilerinden taltif beklemiş ama ailesiyle birlikte Aydın’ın Söke ilçesine sürülmekten kurtulamamış, ömrünün sonuna kadar aşağılanmış biri olarak orada yaşamış ve orada ölmüştür.
Soytarılık kavramı, zenginlerin, egemenlerin, güçlülerin yalakalığı meşrulaştırmak için oluşturdukları bir kavram olmalı. Yine de soytarılık yalaka olmayı karşılamamaktır. Yalakalık geniş bir kavramdır; soytarılık onun içinde bir alan olabilir belki. Egemenlerin bir mesleğe dönüştürdüğü soytarılık bir miktar emek içerdiği için farklı bir yere de konulabilir belki. Oysa yalakalık yapmanın bağışlanır bir yanı yoktur.
Genel bir bakışla, yalakalık yapılan birinin durumdan memnun olduğu düşünülebilir ama öyle değildir. Egemenlerini inandırması ise neredeyse olanaksız gibidir; onların akıllı olanları bu tür gerzekleri ciddiye almazlar. Akıllı olan birine yalakalık yapılamaz, çünkü o, kendisine yalakalık yapıldığında, hiç gereği yokken kendi benzerleriyle çatışmaya girmek zorunda kalacaklarını bilir. Aklı olan güçlü kendinin nerede olduğunu bilecek zekaya sahiptir zaten. Yalakalık ve gerzeklik eylemine sessiz kalanlar da bu durumu rahatsız edici bulurlar belki ama övülmek geçici haz duygularını okşadığı için görmezden, duymazdan gelirler. Bu arada yalakalıktan kendi yararına olanı alır, yalakalık yapanları, günü geldiğinde, bir kağıt gibi buruşturup çöpe atarlar.
Yalakalık yapan biri korunabilir, bir yere sığınabilir, kendini geçici olarak güvene alabilir, bir tabiiyet duygusu geliştirebilir, mal, para, unvan kazanabilir, bir başka zaman bir başka birinin kendisine yalakalık yapmasını sağlayabilir, işleri yürür belki ama asla erdemli ve onurlu olamaz. Çünkü o artık kendi değil, başkasının istediği sahnede oynatabileceği ucuz bir kukladır artık.
Montesguieu’nun dalkavukluk üzerine söylediği, dalkavukluğun sağladığı çıkar, dürüstlüğün kazandırdığı yarardan daha fazla olursa o ülke batar, sözü asla unutulmamalıdır.