“Ben” - “Ben”’den yola çıkan Ben - ne bir düşünceyim ne de düşünmeyim. Ben’de, şu adlandırılamayan Ben’de, düşüncelerin, düşünmenin ve tin...
“Ben” - “Ben”’den yola çıkan Ben - ne bir düşünceyim ne de düşünmeyim. Ben’de, şu adlandırılamayan Ben’de, düşüncelerin, düşünmenin ve tinin saltanatı paramparça olur.
Binlerce yıllık kültür ne olduğunuzu karanlıklara gömmüş ve Sizi birer egoist olmadığınıza, bizzat birer idealist (“iyi insan”) olmak için yaratıldığınıza inandırmıştır. Silkinin ve atın bunları kendinizden! Size Sizi unutturan özgürlüğü “kendinizi inkâr ederek” aramayın, bizzat Kendinizi arayın, birer egoist olun, her biriniz her şeye muktedir bir Ben olun. Daha açıkça: Kendinizi yeniden tanıyın, görün gerçekten ne olduğunuzu ve ikiyüzlü uğraşlarınızı bırakın, bırakın olduğunuzdan farklı biri olduğunuzu sandığınız şu budala düşkünlüğünüzü. Size ikiyüzlü diyorum, çünkü hepiniz binlerce yıl boyunca hep birer egoist kaldınız, ancak uyuyan, kendi kendini aldatan ve kaçık egoistler. Siz kendi kendinizin işkencecileri ve eziyetçilerisiniz. Hiç bir din bugüne kadar bu ya da öte dünyayla ilgili vaatler vermekten (“uzun bir ömür” vb) vazgeçmemiştir; çünkü insan ödül müptelasıdır ve “bedavaya” bir şey yapmaz. Peki ya hiç bir ödül beklemeden, “iyilik adına iyilik yapmak”’a ne demeli? Sanki bahşedilen tatmin de bir ödül değilmiş gibi? Demek ki dinin temeli de bizim egoizmimizdir ve din - bunu sömürmektedir; ihtiras örneğini düşünürsek, tek bir ihtirasımızın tatmini için diğer ihtiraslar boğulmaktadır. Bu, aldatılan bir egoizm görüntüsüne sahiptir: Kendimi tatmin etmediğim, sadece bir ihtirasımı, örn. mutlu olma içtepisini tatmin ettiğim bir egoizm. Din Bana -“en yüksek ödül” sözünü veriyor; bunu elde etmek için diğer isteklerimi dikkate almıyorum artık ve onları doyurmuyorum. – Sizin tüm faaliyetleriniz ve uğraşlarınız kendinize itiraf etmediğiniz gizli, kapalı, saklı egoizmdir. Ancak kendinize itiraf etmek istemediğiniz, kendinizden saklı tuttuğunuz yani apaçık ve zahir olmayan ve bu nedenle de bilinç altında olan bir egoizm olduğu için, egoizm değildir; bizzat kölelik, hizmet ve kendini inkâr etmektir. Siz egoistsiniz ve egoist değilsiniz, çünkü egoizmi inkâr ediyorsunuz. En fazla egoist göründüğünüz yerde de “egoist” sözcüğüne nefret ve aşağılama kılıfını geçirdiniz.
Ancak, ümitsizliğe kapılmanız için, Sizi Sizinle uyarmak yeterlidir.
“Ben neyim?”
Her biriniz bunu sorar.
Kuralsız ve yasasız güdülerle, ihtiraslarla, arzularla, tutkularla dopdolu bir uçurum; ışığı ve kılavuz yıldızı olmayan bir kaos! Tanrı buyruklarını ve törenin öngördüğü vazifeleri; bütün bir tarih boyunca kazanılan acı deneyimler neticesinde en iyi ve en mantıklı davranışları yasalara yüceltmiş olan usun sesini dikkate almadan kendime sorular yöneltirsem, nasıl doğru bir yanıt alabilirim? Tutkum Bana tam da en saçma ve en anlamsız olanı önerirdi. – İşte! herkes kendini – şeytan sanır; çünkü eğer insan, din ve benzerlerini umursamadığını farz edelim, kendini sadece bir hayvan sanırsa kolayca anlayacaktır ki, sadece kendi güdülerine göre davranan (aynı zamanda kendi önerisine göre hareket eden) hayvan, kendisine “en saçma” şeyleri önermez, bizzat çok doğru adımlar atar. Ne var ki alışılmış dinsel düşünüş tarzı tinimizi öylesine kaskatı hapsetmiş, çıplaklığımız ve doğallığımız karşısında Kendimizden korkarız; bizi o denli yerin dibine sokmuş ki, Kendimizi günahın mirasçısı ve doğuştan şeytan sanırız. Tabii ki hemen şimdi, “iyi”, törel ve doğru olanı yapmakla vazifelendirildiğiniz aklınıza gelir. Öyleyse, eğer Kendinize ne yapmanız gerektiğini sorarsanız, içinizdeki doğru ses; iyinin, doğrunun, hakikatin yolunu gösteren o ses, içinizden yukarıya doğru nasıl çınlayabilir? Tanrı ve şeytan ne der?
Eğer biri Size şöyle karşılık verse: Tanrı’ya, vicdana, vazifelere ve yasalara uyma gerekliliği, tüm bunlar Sizin kafanıza, yüreğinize tıka basa doldurulmuş ve Sizi delirtmiş yalandan bahanelerdir - Ne düşünürdünüz o zaman? Ve aynı kişi, neden doğanın sesinin Sizi ayartacağından bu kadar emin olduğunuzu sorarsa? Ve hatta Sizden meseleyi tersine çevirip, Tanrının ve vicdanın sesinin şeytanın işi olduğunu düşünmenizi talep ederse? Bu türden kötü insanlar vardır; onlarla nasıl baş edeceksiniz? Karabaşlara, annenize, babanıza ve iyi insanlara güvenemezsiniz, çünkü onlar sizi ayartanlar olarak adlandırılıyor; gençleri hakikaten ayartanlar ve felakete sürükleyenler; kendini aşağılamanın ve Tanrıyı yüceltmenin tohumunu durmaksızın ekip, genç yürekleri çamura sürükleyen ve genç kafaları aptallaştıranlar deniyor onlara.
Ve bu kimse sözlerine şöyle devam eder: Tanrının buyrukları ve diğer buyruklarla kimin için ilgileniyorsunuz? Herhalde sadece Tanrı’nın hatırı için yaptığınızı düşünmüyorsunuz. Hayır, yine - Kendiniz için yapıyorsunuz. - Demek ki burada da baş mesele Sizsiniz ve her biriniz kendi kendine şunu söylemelidir: Ben Kendim için Herşeyim ve ben Herşeyi Kendim için yaparım. Eğer Tanrı’nın, buyrukların (vb) Size sadece zarar verdiğini, Sizi kısıtladığını ve felakete sürüklediğini görseydiniz: Hepsini kesinlikle İçinizden fırlatıp atardınız, tıpkı bir zamanlar Hıristiyanlar’ın, Apollo’yu, Minerva ‘yı ve çok tanrılı töreyi lanetledikleri gibi. Elbette ki Hıristiyanlar bunların yerine İsa’yı ve ardından Meryem’i ve Hıristiyan töresini getirdiler; ancak bunu da kendi ruhlarının selameti için yani egoizm ve Kendi-Olma adına yaptılar.
İşte bu egoizm ve Kendi-Olma sayesindedir ki, o eski çoktanrılı dünyadan kurtulup özgürleştiler. Kendi-Olma yeni bir özgürlük yarattı, çünkü Kendi-Olma, Herşeyin yaratıcısıdır, tıpkı bir özgünlük olan dahiliğin (mutlak bir Kendi-Olma) dünya tarihindeki yeniliklerinin yaratıcısı olarak kabul edildiği gibi.
Eğer günün birinde ereğiniz “özgürlük” olacaksa, o zaman bunun ne demek olduğunu anlayın. Özgürleşecek olan kimdir? Sen, Ben, Biz. Nelerden özgürleşeceğiz? Sen, Ben ve Biz olmayan Herşeyden. Demek ki: Bütün perdeleri kaldırılacak, bütün kabukları – kırılacak çekirdek Ben’im. Ben olmayan Herşeyden kurtulursam ne kalır geriye? Sadece Ben ve Ben’den başka hiçbir şey. Ancak bizzat bu Ben’e özgürlüğün sunacak hiçbir şeyi yoktur. Ben özgür olduktan sonra nelerin olması gerektiğine dair özgürlük susar, tıpkı hükümetlerimizin tutukluyu, cezasının bitiminde serbest bırakıp kimsesizliğe terk ettikleri gibi.
“Özgürlük” bir özlemdir ve özlem kalacaktır, romantik bir yakınmadır, öte dünyaya ve geleceğe dair Hıristiyanca bir ümittir; “Kendi-Olma” bir gerçekliktir ve kaldırılmasını istediğiniz engelleri kendiliğinden ortadan kaldıracaktır.
Özgürlük sadece şunu öğretir: bağlarınızı koparın, Sizi rahatsız eden her şeyi başınızdan savın; özgürlük size kim olduğunuzu öğretmez. Kurtul, kurtul! diye tınlar onun parolası ve Sizler, onun çağrısına hevesle boyun eğerek, Kendinizden bile kurtulursunuz, “kendinizi inkâr edersiniz”. Oysa Kendi-Olma, Sizi Kendinize geri dönmeye davet eder ve der ki: “Kendine gel”! Özgürlüğün himayesi altında bir çok şeyden kurtulacaksınız ancak yeni şeyler size eziyet edecektir: “Kötü olandan kurtuldunuz, kötülük kaldı”. “Kendi-Olan olarak gerçekten Herşey’den kurtulacaksınız ve üzerinize yapışanlar olursa da bu Sizin tercihiniz ve seçiminizdir, sizin keyfinizdir. Kendi-Olan özgür doğar, doğuştan özgürdür; Özgür ise, sadece özgürlük müptelasıdır, hayalci ve hayalperesttir.
Bana gelince, Kendimi önkoşullandırarak bir önkoşuldan yola çıkıyorum. Ancak, benim önkoşulum, “yetkinliğe erişmeye çabalayan insan” gibi yetkinlik aşamasına erişmeye değil; sadece onun zevkini çıkarmama ve onu tüketmeme yarıyor. Ben kendi önkoşulumu tüketmekteyim ve Ben onu tükettiğim ölçüde Ben’im. İşte bu nedenle de o önkoşul, önkoşul değildir; çünkü Biricik olduğum için, önkoşul olan ile önkoşul olunan Ben’in ikiliği (“yetkin olmayan” ve “” yetkin olan Ben ya da insan) hakkında hiçbir şey bilmiyorum; Kendimi tüketiyorsam, Ben olduğum içindir. Ben Kendimin önkoşulu değilim, çünkü Ben Kendimi henüz her an yapmakta ve yaratmaktayım ve ancak şu nedenle Ben Benim: Çünkü önkoşulum değilim, çünkü buradayım ve sadece Kendimi buraya koyduğum an buradayım; Ben, bir anda [Birde] yaratan ve yaratılanım.
Ani bir hareketim özenli bir düşünmenin ürünlerini yaratır, eklemlerimi germem düşüncelerin azabını silkeleyip atar, aniden fırlayıp ayağa kalkmam din âleminin karabasanını yüreğimden koparıp fırlatır, bir sevinç narası yıllarca omuzlarımda taşıdığım yükten kurtarır beni. Ancak, bu düşüncesiz coşkunun muhteşem anlamı, düşünmenin ve inancın uzun gecesinde keşfedilemedi.
Düşünce ile düşünceleri çözmek [eritmek] ister. Oysa Ben derim ki, sadece düşüncesizlik Beni düşüncelerden gerçekten kurtarır. Düşünme değil düşüncesizliğimdir beni saplantıdan kurtaracak olan: Sadece Ben, şu Düşünülemeyen ve Kavranılamayan.
“Ben” - “Ben”’den yola çıkan Ben - ne bir düşünceyim ne de düşünmeyim. Ben’de, şu adlandırılamayan Ben’de, düşüncelerin, düşünmenin ve tinin saltanatı paramparça olur.
Canlı Ben’in tek bir nefesiyle Ben, halkları devirebilirim, bu nefes bir Neron’un, Çinli bir imparatorun ya da yoksul bir yazarın nefesi olabilir!
Almanca aslından Türkçeleştiren: H. İbrahim Türkdoğan
Binlerce yıllık kültür ne olduğunuzu karanlıklara gömmüş ve Sizi birer egoist olmadığınıza, bizzat birer idealist (“iyi insan”) olmak için yaratıldığınıza inandırmıştır. Silkinin ve atın bunları kendinizden! Size Sizi unutturan özgürlüğü “kendinizi inkâr ederek” aramayın, bizzat Kendinizi arayın, birer egoist olun, her biriniz her şeye muktedir bir Ben olun. Daha açıkça: Kendinizi yeniden tanıyın, görün gerçekten ne olduğunuzu ve ikiyüzlü uğraşlarınızı bırakın, bırakın olduğunuzdan farklı biri olduğunuzu sandığınız şu budala düşkünlüğünüzü. Size ikiyüzlü diyorum, çünkü hepiniz binlerce yıl boyunca hep birer egoist kaldınız, ancak uyuyan, kendi kendini aldatan ve kaçık egoistler. Siz kendi kendinizin işkencecileri ve eziyetçilerisiniz. Hiç bir din bugüne kadar bu ya da öte dünyayla ilgili vaatler vermekten (“uzun bir ömür” vb) vazgeçmemiştir; çünkü insan ödül müptelasıdır ve “bedavaya” bir şey yapmaz. Peki ya hiç bir ödül beklemeden, “iyilik adına iyilik yapmak”’a ne demeli? Sanki bahşedilen tatmin de bir ödül değilmiş gibi? Demek ki dinin temeli de bizim egoizmimizdir ve din - bunu sömürmektedir; ihtiras örneğini düşünürsek, tek bir ihtirasımızın tatmini için diğer ihtiraslar boğulmaktadır. Bu, aldatılan bir egoizm görüntüsüne sahiptir: Kendimi tatmin etmediğim, sadece bir ihtirasımı, örn. mutlu olma içtepisini tatmin ettiğim bir egoizm. Din Bana -“en yüksek ödül” sözünü veriyor; bunu elde etmek için diğer isteklerimi dikkate almıyorum artık ve onları doyurmuyorum. – Sizin tüm faaliyetleriniz ve uğraşlarınız kendinize itiraf etmediğiniz gizli, kapalı, saklı egoizmdir. Ancak kendinize itiraf etmek istemediğiniz, kendinizden saklı tuttuğunuz yani apaçık ve zahir olmayan ve bu nedenle de bilinç altında olan bir egoizm olduğu için, egoizm değildir; bizzat kölelik, hizmet ve kendini inkâr etmektir. Siz egoistsiniz ve egoist değilsiniz, çünkü egoizmi inkâr ediyorsunuz. En fazla egoist göründüğünüz yerde de “egoist” sözcüğüne nefret ve aşağılama kılıfını geçirdiniz.
Ancak, ümitsizliğe kapılmanız için, Sizi Sizinle uyarmak yeterlidir.
“Ben neyim?”
Her biriniz bunu sorar.
Kuralsız ve yasasız güdülerle, ihtiraslarla, arzularla, tutkularla dopdolu bir uçurum; ışığı ve kılavuz yıldızı olmayan bir kaos! Tanrı buyruklarını ve törenin öngördüğü vazifeleri; bütün bir tarih boyunca kazanılan acı deneyimler neticesinde en iyi ve en mantıklı davranışları yasalara yüceltmiş olan usun sesini dikkate almadan kendime sorular yöneltirsem, nasıl doğru bir yanıt alabilirim? Tutkum Bana tam da en saçma ve en anlamsız olanı önerirdi. – İşte! herkes kendini – şeytan sanır; çünkü eğer insan, din ve benzerlerini umursamadığını farz edelim, kendini sadece bir hayvan sanırsa kolayca anlayacaktır ki, sadece kendi güdülerine göre davranan (aynı zamanda kendi önerisine göre hareket eden) hayvan, kendisine “en saçma” şeyleri önermez, bizzat çok doğru adımlar atar. Ne var ki alışılmış dinsel düşünüş tarzı tinimizi öylesine kaskatı hapsetmiş, çıplaklığımız ve doğallığımız karşısında Kendimizden korkarız; bizi o denli yerin dibine sokmuş ki, Kendimizi günahın mirasçısı ve doğuştan şeytan sanırız. Tabii ki hemen şimdi, “iyi”, törel ve doğru olanı yapmakla vazifelendirildiğiniz aklınıza gelir. Öyleyse, eğer Kendinize ne yapmanız gerektiğini sorarsanız, içinizdeki doğru ses; iyinin, doğrunun, hakikatin yolunu gösteren o ses, içinizden yukarıya doğru nasıl çınlayabilir? Tanrı ve şeytan ne der?
Eğer biri Size şöyle karşılık verse: Tanrı’ya, vicdana, vazifelere ve yasalara uyma gerekliliği, tüm bunlar Sizin kafanıza, yüreğinize tıka basa doldurulmuş ve Sizi delirtmiş yalandan bahanelerdir - Ne düşünürdünüz o zaman? Ve aynı kişi, neden doğanın sesinin Sizi ayartacağından bu kadar emin olduğunuzu sorarsa? Ve hatta Sizden meseleyi tersine çevirip, Tanrının ve vicdanın sesinin şeytanın işi olduğunu düşünmenizi talep ederse? Bu türden kötü insanlar vardır; onlarla nasıl baş edeceksiniz? Karabaşlara, annenize, babanıza ve iyi insanlara güvenemezsiniz, çünkü onlar sizi ayartanlar olarak adlandırılıyor; gençleri hakikaten ayartanlar ve felakete sürükleyenler; kendini aşağılamanın ve Tanrıyı yüceltmenin tohumunu durmaksızın ekip, genç yürekleri çamura sürükleyen ve genç kafaları aptallaştıranlar deniyor onlara.
Ve bu kimse sözlerine şöyle devam eder: Tanrının buyrukları ve diğer buyruklarla kimin için ilgileniyorsunuz? Herhalde sadece Tanrı’nın hatırı için yaptığınızı düşünmüyorsunuz. Hayır, yine - Kendiniz için yapıyorsunuz. - Demek ki burada da baş mesele Sizsiniz ve her biriniz kendi kendine şunu söylemelidir: Ben Kendim için Herşeyim ve ben Herşeyi Kendim için yaparım. Eğer Tanrı’nın, buyrukların (vb) Size sadece zarar verdiğini, Sizi kısıtladığını ve felakete sürüklediğini görseydiniz: Hepsini kesinlikle İçinizden fırlatıp atardınız, tıpkı bir zamanlar Hıristiyanlar’ın, Apollo’yu, Minerva ‘yı ve çok tanrılı töreyi lanetledikleri gibi. Elbette ki Hıristiyanlar bunların yerine İsa’yı ve ardından Meryem’i ve Hıristiyan töresini getirdiler; ancak bunu da kendi ruhlarının selameti için yani egoizm ve Kendi-Olma adına yaptılar.
İşte bu egoizm ve Kendi-Olma sayesindedir ki, o eski çoktanrılı dünyadan kurtulup özgürleştiler. Kendi-Olma yeni bir özgürlük yarattı, çünkü Kendi-Olma, Herşeyin yaratıcısıdır, tıpkı bir özgünlük olan dahiliğin (mutlak bir Kendi-Olma) dünya tarihindeki yeniliklerinin yaratıcısı olarak kabul edildiği gibi.
Eğer günün birinde ereğiniz “özgürlük” olacaksa, o zaman bunun ne demek olduğunu anlayın. Özgürleşecek olan kimdir? Sen, Ben, Biz. Nelerden özgürleşeceğiz? Sen, Ben ve Biz olmayan Herşeyden. Demek ki: Bütün perdeleri kaldırılacak, bütün kabukları – kırılacak çekirdek Ben’im. Ben olmayan Herşeyden kurtulursam ne kalır geriye? Sadece Ben ve Ben’den başka hiçbir şey. Ancak bizzat bu Ben’e özgürlüğün sunacak hiçbir şeyi yoktur. Ben özgür olduktan sonra nelerin olması gerektiğine dair özgürlük susar, tıpkı hükümetlerimizin tutukluyu, cezasının bitiminde serbest bırakıp kimsesizliğe terk ettikleri gibi.
“Özgürlük” bir özlemdir ve özlem kalacaktır, romantik bir yakınmadır, öte dünyaya ve geleceğe dair Hıristiyanca bir ümittir; “Kendi-Olma” bir gerçekliktir ve kaldırılmasını istediğiniz engelleri kendiliğinden ortadan kaldıracaktır.
Özgürlük sadece şunu öğretir: bağlarınızı koparın, Sizi rahatsız eden her şeyi başınızdan savın; özgürlük size kim olduğunuzu öğretmez. Kurtul, kurtul! diye tınlar onun parolası ve Sizler, onun çağrısına hevesle boyun eğerek, Kendinizden bile kurtulursunuz, “kendinizi inkâr edersiniz”. Oysa Kendi-Olma, Sizi Kendinize geri dönmeye davet eder ve der ki: “Kendine gel”! Özgürlüğün himayesi altında bir çok şeyden kurtulacaksınız ancak yeni şeyler size eziyet edecektir: “Kötü olandan kurtuldunuz, kötülük kaldı”. “Kendi-Olan olarak gerçekten Herşey’den kurtulacaksınız ve üzerinize yapışanlar olursa da bu Sizin tercihiniz ve seçiminizdir, sizin keyfinizdir. Kendi-Olan özgür doğar, doğuştan özgürdür; Özgür ise, sadece özgürlük müptelasıdır, hayalci ve hayalperesttir.
Bana gelince, Kendimi önkoşullandırarak bir önkoşuldan yola çıkıyorum. Ancak, benim önkoşulum, “yetkinliğe erişmeye çabalayan insan” gibi yetkinlik aşamasına erişmeye değil; sadece onun zevkini çıkarmama ve onu tüketmeme yarıyor. Ben kendi önkoşulumu tüketmekteyim ve Ben onu tükettiğim ölçüde Ben’im. İşte bu nedenle de o önkoşul, önkoşul değildir; çünkü Biricik olduğum için, önkoşul olan ile önkoşul olunan Ben’in ikiliği (“yetkin olmayan” ve “” yetkin olan Ben ya da insan) hakkında hiçbir şey bilmiyorum; Kendimi tüketiyorsam, Ben olduğum içindir. Ben Kendimin önkoşulu değilim, çünkü Ben Kendimi henüz her an yapmakta ve yaratmaktayım ve ancak şu nedenle Ben Benim: Çünkü önkoşulum değilim, çünkü buradayım ve sadece Kendimi buraya koyduğum an buradayım; Ben, bir anda [Birde] yaratan ve yaratılanım.
Ani bir hareketim özenli bir düşünmenin ürünlerini yaratır, eklemlerimi germem düşüncelerin azabını silkeleyip atar, aniden fırlayıp ayağa kalkmam din âleminin karabasanını yüreğimden koparıp fırlatır, bir sevinç narası yıllarca omuzlarımda taşıdığım yükten kurtarır beni. Ancak, bu düşüncesiz coşkunun muhteşem anlamı, düşünmenin ve inancın uzun gecesinde keşfedilemedi.
Düşünce ile düşünceleri çözmek [eritmek] ister. Oysa Ben derim ki, sadece düşüncesizlik Beni düşüncelerden gerçekten kurtarır. Düşünme değil düşüncesizliğimdir beni saplantıdan kurtaracak olan: Sadece Ben, şu Düşünülemeyen ve Kavranılamayan.
“Ben” - “Ben”’den yola çıkan Ben - ne bir düşünceyim ne de düşünmeyim. Ben’de, şu adlandırılamayan Ben’de, düşüncelerin, düşünmenin ve tinin saltanatı paramparça olur.
Canlı Ben’in tek bir nefesiyle Ben, halkları devirebilirim, bu nefes bir Neron’un, Çinli bir imparatorun ya da yoksul bir yazarın nefesi olabilir!
Almanca aslından Türkçeleştiren: H. İbrahim Türkdoğan