Sen hakikati ararken, kalbin neyi özlemekteydi ki? Efendini! Ben Pilatus’un sorusuna yanıt vermek istiyorum: Hak...
Sen hakikati ararken, kalbin neyi özlemekteydi ki? Efendini!

Sen hakikate inandığın sürece Kendine inanmazsın ve Sen bir – hizmetçisin, bir – dindar insansın. Sadece Sen hakikatsin, daha doğrusu, Sen hakikatten daha fazlasın, hakikat Senin önünde hiç bir şeydir. Sen de hakikatin ne olduğunu soruyorsun elbette ve Sen de “eleştiriyorsun” ama Sen bir “yüksek hakikati”, Senden daha yüksek olan bir hakikati sormuyorsun ve bu hakikatin kriterine göre eleştirmiyorsun. Senin düşünce ve imgelerle ilgilenmen ve şeylerin görünümlerine gösterdiğin ilgi aynı nedenden kaynaklanır: Onları sadece yemesi kolay ve yenir hale getirmek ve kendi mülkiyetine almak içindir; Sen sadece onların üstesinden gelmek ve maliki olmak istiyorsun, onların arasında yerini ve yönünü belirlemek ve kendini evde hissetmek istiyorsun; onlar artık Senin elinden kaçamayacakları zaman, onları en küçük zerresine kadar anlayacağın ve kavrayacağın zaman ya da onlar Sana uygun hale gelince, Senin mülkiyetin olunca, ancak o zaman onların hakiki olduğunu kabul eder ve onları hakiki ışıklarında görürsün. Onlar giderek yine zorlaşırlarsa ve Senin erkini Senin elinden alırlarsa, bu onların hakiki olmadığını yani Senin erksizliğini gösterir. Senin erksizliğin onların erkidir, senin boyun eğişin onların yüceliğidir. Demek ki onların hakikati Sensin ya da Hiçtir ve Sen onlara göre Hiçsin ve onlar bu Hiçte erirler, hakikatleri hiçleşmeleridir.
Hakikatler, hayaletler ancak Benim mülkiyetim olunca huzur bulurlar ve ancak o can sıkıcı varoluşları ellerinden alınıp Benim Mülkiyetim olunca ve ‘hakikat gelişiyor, hüküm sürüyor, kendini kabul ettiriyor, tarih (bu da bir kavramdır) zafer kazanıyor ve gibi’ sözler söylenmeyince gerçeklik kazanırlar. Hakikat asla zafer kazanmamıştır, her zaman benim zaferim için araç olmuştur, tıpkı kılıç gibi (“Hakikat kılıcı”). Hakikat ölüdür, Benim tüketebileceğim bir harf, bir sözcük, bir malzemedir. Bütün hakikat kendi için ölüdür, bir cesettir; hakikat sadece benim akciğerim gibi canlıdır, benim kendi canlılığım ölçüsünde canlıdır. Hakikatler malzemedir, tıpkı nebatlar ve yabani otlar gibi; nebat ya da yabani ot, bu konuda karar Benimdir.
Bana göre nesneler sadece tükettiğim malzemelerdir. Nereye elimi atsam bir hakikat yakalarım ve onu Kendime göre düzenlerim. Hakikat Benimdir, bundan şüphem yok ve onu özleme gereksinimim yoktur. Hakikate hizmet etmek asla gayem değildir; o sadece Benim düşünen kafam için bir besin maddesidir tıpkı patatesin midemin sindireceği bir besin maddesi oluşu gibi ve tıpkı bir dostla hoşsohbeti arzulayan kalbim gibi. Düşünmek için zevkim ve gücüm olduğu sürece her hakikat kudretimi kullanmak için sadece Bana hizmet eder. Hıristiyanlar için gerçeklik ya da dünyasallık nasıl “fani ve geçici” ise, Benim için de hakikat odur. Hıristiyan, hakikatin geçiciliğini kanıtlamış da olsa, bu dünyada varlığını sürdüren nesneler gibi hakikat de yaşamaktadır; ama hakikat geçicidir, çünkü onun değeri kendi içinde değildir, Bendedir. Hakikat kendisi için değersizdir. Hakikat bir - yaratıktır.
Kaynak: Max Stirner: Der Einzige und sein Eigentum. Reclam 1981. S. 396-398.
Almanca aslından Türkçeleştiren: H. İbrahim Türkdoğan