İnsanın “yükseklerdeki tek Tanrı” olmak için Tanrı'yı öldürdüğünü kimse sezinleyemedi. Bizim dışımızdaki öte-dünya şüphesiz ortadan kald...

Tanrı yer açmak zorunda kaldı, lâkin Bize değil, bizzat - İnsana.
Peki, Tanrı’dan sonra İnsan da ölmediği sürece Tanrı-İnsan'ın öldüğüne nasıl inanırsınız?
Tanrı'yı kendi yargıçları ve Tanrı'nın sözlerini de yaşamlarının rehberi olarak gören dindarlardan sadece kısaca söz edeceğim, çünkü onlar artık geride kalan bir döneme aittir ve yerlerinde taş gibi sabit kalacaklardır.
Özgürlük ve Din
Her bir yanda “özgürlük” sesi yankılanmaktadır. Peki, hediye edilen ya da empoze edilen bir özgürlüğün ne olduğu biliniyor mu ve hissediliyor mu? Sözcük tüm içeriğiyle bilinmemektedir; özgürlüğün esas itibariyle Tek’in kendini özgürleştirme olduğu bilinmemektedir.
Koyunların konuşma özgürlüklerinin sınırlanması koyunlara ne getirir? Melemeye devam edeceklerdir. İç dünyasında Müslüman, Musevî ya da Hıristiyan olan birine istediklerini söyleme iznini verin: Dar kafalı yapılarıyla sadece zırvalayacaklardır.
Ben Kendim için biricik önem olmadığım sürece hangi nesneyi “çok fazla büyüttüğüm” önemsizdir ve sadece Benim ona karşı işlediğim büyük ya da küçük suçum değerlidir. Sadakatimin ve boyun eğişimin derecesi benim hizmetçiliğimin hangi noktada olduğuna işaret eder ve işlediğim günahın derecesi Kendi-Olma’mın ölçüsünü gösterir.
Sahip Olma Hırsı
Tüm alçaklıklar Tanrı adına yapılmadı mı, tüm kanlı idam sehpaları Tanrı adına kurulmadı mı, insanlar yakılmadı mı, zındıkları öldürmek için mahkemeler ve engizisyon onun adına kurulmadı mı, bütün aptallaştırma çalışmaları onun adına yapılmadı mı ve günümüzde bile çocukların hassas ruhları dinsel eğitimle Tanrı adına zedelenmiyor mu [kelepçelenmiyor mu?] Kutsal yeminler onun adına bozulmadı mı ve her gün misyonerler ve karabaşlar diyar diyar dolaşıp Yahudileri, Paganları, Protestanları ya da Katolikleri (vb) kendi atalarının dinine ihanet etmeye teşvik etmiyorlar mı – Tanrı adına?
Tüm bunlar karşısında ‘Kendim için’ daha mı kötüdür? Ne demektir Benim için? Hemen de “adi kazanç” akla gelir. Ancak kim sevgiyle adi kazanç için faaliyette bulunursa bunu kendi için yapar, çünkü insanın kendisi için yapmadığı hiç bir şey yoktur, ayrıca Tanrı adına yapılan her şey de kendi için yapılır; ne var ki adi kazanç için kazanç peşinde olan kazancın kölesidir, kazancın üstesinden gelememiştir ve bu kişi kendine sahip olmayan ve kendi-olmayandır; onun kazancı yani para kesesi ona sahip çıkmıştır.
Sahip olma hırsı bir insana hükmediyorsa, o insan, bu efendinin emirlerine itaat etmek zorundadır ve günün birinde iyi yürekliliğe kapılınca bu ona bir istisna gibi görünmez mi tıpkı dindar inançlıların bazen Tanrı'nın yönetiminden çıkıp “şeytanın” hünerlerine aldanmaları gibi? Demek ki sahip olma hırsı taşıyan ve açgözlü insan Kendine-Sahip-Olan değildir, hırsının esiridir ve efendisi için yapmadan kendisi için yapamaz, - tıpkı Tanrı'dan korkan gibi.
“Tanrı Sevgidir!”
Bütün kuşaklar bütün zamanlarda bu sözü Hıristiyanlığın esas meselesi olarak anlamışlardır. Sevgi olan Tanrı sırnaşık bir Tanrı’dır: Dünyayı rahat bırakamaz, onu bahtiyar etmek ister.
Tanrı her şeye burnunu sokar ve onsuz hiçbir şey olmaz; her şeyde onun “en iyi niyeti” vardır, her şeyde onun “idrak edilemeyen planları ve kararları” vardır. Becerikli olduğumuz her şeyde bunu Tanrı yaptı denir! Ve yaşadığımız her sıkıntıda da bu Tanrı cezasıdır diye duyarız. Sahip olduğumuz her şeyi Tanrı “vermiştir.”
Tanrı şeytanla uğraşmaktan kan ter içinde kalırken, filozof da ussuzluk ve rastlantıyla uğraşmaktan. Tanrı hiç bir yaratığın kendi-olma edimine izin vermez.
Günahkârlık
Hepimizin günahkâr olduğu önermesini ileri süren dine karşılık Ben şu önermeyi ileri sürüyorum: Hepimiz tam yetkiniz! Çünkü biz her an olabileceğimiz Herşeyiz ve asla fazla olmamıza gereksinimimiz yok. Hiçbir eksik yanımız olmadığı için günahın da anlamı yok. Eğer hiç kimse herhangi bir yüce olanı tatmin etmeye gereksinim duymazsa yeryüzünde tek bir günahkâr bile gösteremezsiniz Bana!
Biz hepimiz tam yetkiniz ve yeryüzünde günahkâr olacak tek bir insan bile yoktur! Tanrı Baba, Tanrı'nın Oğlu ya da Aydaki Adam olduğunu sanan kaçıklar vardır ve aynı şekilde ortalık kendilerini günahkâr sanan delilerle kaynamaktadır; ancak nasıl ki birileri Aydaki Adam değillerse ötekiler de günahkâr değildir. Günahları sadece evhamlarıdır.
Buna şüpheyle bakanlar olacak ve en azından insanların günahının delilik ya da ecinnililik olduğunu ileri süreceklerdir. Oysa ecinnililikleri - sadece yaratabildikleridir, gelişmelerinin neticesidir tıpkı Luther’in İncil’e inanmaktan başka bir şeye muktedir olamaması gibi.
Tanrı ve Ben
Tanrı kavramını Müslümanlar ve Hıristiyanlar birbirlerinden farklı biçimde kavrarlar; bu nedenle de ikisinin yaşam tarzları birbirinden farklıdır! Ama Tanrı'nın Bizim yaşamımız üzerinde hüküm vermesi gerektiği konusunda hepsi birleşirler.
Tanrı hakkında denir ki: “Adlar seni adlandırmaz”. Bu Benim için geçerlidir: Hiçbir kavram Beni dillendirmez, benim özüm olarak ileri sürülen hiçbir şey Beni tüketmez; bunlar sadece birer addır. Keza Tanrı için tam yetkin olduğu ve tam yetkinliğe erişme çabası gibi bir görevi ya da mesleği olmadığı söylenir. Bu da sadece Benim için geçerlidir.
Ben kendi kudretimin malikiyim ve Ben ancak Biricik olduğumu bildiğim an kudretimin malikiyim. Kendine-Sahip-Olan [malik], Biricik’te yaratıcı Hiç’e, doğduğu yere geri döner. Benden yüce her varlık, ister Tanrı olsun ister insan, biriciklik duygumu zayıflatır ve ancak bu bilincin güneşi karşısında söner. Meselemi Kendime, şu Biricik’e bırakırsam, o zaman meselem kendi yaşamını kendisi tüketen geçici ve ölümlü bir yaratıcının meselesidir ve Ben diyebilirim ki: Ben meselemi Hiç’e bıraktım.
Kaynak - Max Stirner: Der Einzige und sein Eigentum. (Biricik ve Mülkiyeti) Reclam 1981. S. 170, 364, 184, 375, 335, 320-321, 403-405, 363, 412.
Almanca aslından Türkçeleştiren ve derleyen*: H. İbrahim Türkdoğan