Sırtımdaki Ev (Dieter Forte)

Tarih diye öğrendiğimiz bilgiler yalnızca savaşların, göçlerin, fetihlerin, buluşların ve krallarla şahların adlarını kaydeder. Savaşlarda...

Tarih diye öğrendiğimiz bilgiler yalnızca savaşların, göçlerin, fetihlerin, buluşların ve krallarla şahların adlarını kaydeder. Savaşlarda ölenlerin ve onların yakınlarının duygularını tarih değil destanlar söyler. Bu destanların anlattıkları resmi tarih gibi saygın değildir. Bireylerin insan olduğu dolayısıyla acıları, hakları hanedanların egemenlerin rahatları için yitirdikleri, egemenlerin giyim kuşamlarının ayrıntıları kadar bile hatırlanmaz nedense. Çoğu zaman yasaklandığı için yazıya geçememiş, belleklere emanet edilmiş ve parça parça günümüze kadar gelen masallara, şarkılara sığınmıştır bireysel dramlar. Bir savaşın ne kadar sürdüğü tarihte kayıtlıdır; mesela, Girit Savaşı yirmi yedi yıl. Bunca yıl süren bir savaşın asker yakınları için ne demek olduğunu acemi ama içten bir şiir parçası kavratabilir bize. Ölümden söz etmek istemeyen bir kadının söylediği tek tek bir dize:

“Sefer döndü mü, döner mi?

Dieter Forte?nin Sırtımdaki Ev?i de kaynaklarını Avrupa tarihinden (ve yazarın aile geçmişinden) almış bir anlatı. Bu anlatı birbirine benzemez sayılan ulusların bireylerinin doğdukları topraklardan uzakta yan yana geldiğinde birbirlerini nasıl tamamladığını da gösteren bir destan. Kimi zaman inançlarını kimi zaman özgürlüklerini korumak için doğdukları topraklardan başka ülkelere göçtüklerinde yitirdikleri ve kazandıklarının toplamı. Üstelik yazar bu sonucu romanın sonunda belirtecek kadar da cesur:
?Başka dilleri olan farklı ülkelerde değişen zamanın içinden geçerken geleneklerine ve inançlarına sonuna kadar sadık kalmaya, yabancı ülkelerde yabancı olarak haysiyetlerini muhafaza etmeye çalışmış olan Lukaczlar ve Fontanalar: Sadece birkaç yıllığına burada evimdeyim diyebilen yurtsuzlar; asla kök salmamış olanlar, kendini hiçbir yerin, hiçbir şehrin sahibi olarak görmeyenler, o sırada oturdukları evin birkaç sokak ötesine geçememiş olanlar, dilleri ve devletleri aşan, o kadim yurt duygusunu ikame eden tesadüfi soy ilişkileri içinde yaşamış olanlar. Harita üstündeki eski hareketsiz kıtaların arasında her defasında kendini yeniden inşa eden küçük adalar.?

1935 yılında Düsseldorf?ta doğan Dieter Forte?nin uluslararası bir üne kavuşan oyunu, Martin Luther ve Thomas Münzer Ya Da Muhasebenin Başlangıcı (1983) onun tarihsel çelişkileri yakalayıp işleyişinin ya da dünyaya bakış açısının özeti sayılabilir. Pek çok dile çevrilen bu oyunda karşı karşıya getirilen iki önemli dinsel kişilikli Alman şahsiyetten Martin Luther bir din reformcusu, Thomas Müntzer ise dinsel dili köylülerin en iyi anlayacağı dil olduğu için seçen devrimci bir lider olarak anılır. Luther, mücadelesinin sonunda Wittenberg İlahiyat Fakültesi?nin dekanlığına getirildi. Luther?e karşı çıkan ve Köylüler Savaşı sırasında asilerin lideri olan Müntzer ise yenilgiye uğrayınca işkence gördü ve boynu vuruldu. Tarihteki bu tür çelişki ve ilişkileri ıskalamayan Sırtımdaki Ev, üç bölümden oluşuyor: Desen, Ekinoks, Anılarda Kalanlar. Bu bölümler ilk kez 1992, 1995 ve 1998 yıllarında bağımsız romanlar olarak yayımlanmış. Bu romanlar sonra tek ciltte birleşmiş. Türkçe?de 613 sayfa tutan bu üçlemeye, romanı Almanca aslından Türkçeye çeviren Çağlar Tanyeri?nin Çevirmenin Gözünden başlıklı dört sayfalık yorum metni eklenmiş.

Tanrı kömürü yeraltına sakladı

Sırtımdaki Ev, J.L. Borges?in Plan başlıklı dizeleriyle başlıyor. Bir sunu da sayılabilecek bu metinde de bir çelişkinin izleri ve bir gizli alaysılık ağır basıyor. Kitlesel göçleri tarihçilerin maddesel kalıntılarla açıklamaya çalışan ve anlatan tarihçilerle dalga geçen ilk dizeyi, dünyadaki pek çok olayı yönlendiren ?Persapolis?de bir gülün ağırlığı? gibi fark bile edilmeyen ayrıntıları sıralayan dizeler izler. Destanın bu girişini izleyen bölüm ?Vekainame ve Anlatı?dır. İpeğin Çin?den Palermo?ya gelişiyle başlayan bölümde ipek dokumacısı ailenin serüveni her -kıssa da denebilecek- hikâyeciklerde biraz daha etlenerek gelişir. Bu kıssalarda inançları yüzünden ülkeden ülkeye göçerken ipek böceği için gerekli dut ağaçlarının yetiştirebilecekleri iklimi gözetmek de vardır. Göçülen ülkenin ulus ve ad özelliklerini benimsemek de. Ailenin en önemli hazinesi olan desen defterini korumak da. Kraliyet giyiminin özelliği olan ipeğin teknoloji ve keten karşısında yenilişinin ayak sesleri de duyulmaktadır.
Bu ailenin serüveni bir noktada Polonyalı bir ailenin serüveniyle kesişir. Polonyalı aile madencidir. Bu aileden birinin başına gelenler kara mizah özellikleri taşır. Göçük altında kalan Joseph Lukacz, kaza sonrasında geceleri kendi uydurduğu madenci ilahileri söylemeye başlar: ?Bahtiyar sonum geldiğinde/ kuyunun kara esvabından soyunacağım usulca,/ solmuş meşini ve avadanlığımı koyacaklar mezarıma./ Uzatacak ilahi adaletin ak esvabını/ uzatacak Tanrı bana.?

Bir gün yüzünü kömür tozuyla karartıp, sakal bırakır. Torununa yaptırttığı yaldız kağıttan taç ve kırmızı perdeden peleriniyle kendini kömür kralı ilan eder. Ve arkadaşları geldiğinde, ?Tanrının yeryüzünü tersyüz edeceğini, dikey şeylerin aşağıya, yatay şeylerin de yukarıya döneceğini, kuyunun yeryüzüne doğru yükseleceğini, böylece kor halindeki toprağın kömürün içine sızıp bir yangına neden olacağını ve günlerce sürecek bir cehennem ateşinin patlak vereceği? benzeri kıyamet kehanetlerinde bulunur: Sonra atalarından birinin ona yazdırdığını söylediği bir vahyi yazar. Tanrının kömürü özellikle yeraltına sakladığını, insanların kömürü yeryüzüne çıkarmasının cennetin kaybolmasına yol açtığını, demir ve çeliğin ateş durumuna gelerek insanlığı yakıp kavuracağını açıklayan bu vahiy, yayılması koşuluyla ziyaretçilere verilmektedir. Ama olayları duyan maden yönetimi işe el koyar. Avrupa tarihini izleyen romanda bu vahiy ya da kehanet anımsanmalıdır.

Sırtımdaki Ev, öykücüklerle gelişirken iki ayrı koldan kişilerin bir araya gelmesiyle bir ülkenin yakın tarihine dönüşür. Son bölüm yıkılmış ve işgale uğramış bir ülkede (Almanya?da) ayakta kalmaya çalışan bir ailede çocuk olmak diye de özetlenebilir. Ancak bu dönem gerçekliğin gerçeküstüyle karıştığı bir çağdır. 20 yüzyıldan mağara çağına dönüşün koşulları yaşanır. Kuşkusuz kişisel anı ve acıların izlerinin yer aldığı bu bölümde yaşamanın tek kuralının oluşunun acı alayı da vardır. Bu kural ne bahasına olursa olsun ailesinin ve kendinin karnını doyurabilmektir.

Sırtımdaki Ev?in son bölümü savaşı, açlığı, işgali yaşamış çocuğun o günlerin mekanına yetişkin olarak dönüşüyle noktalanır:

?Anılarda kalan pencere çok daha büyük, zaman çok daha uzun, soğuk ve açlık sürgit bir durumdu. Yolun karşı tarafında durup kapalı pencereye baktı, burası bir zamanlar onun dünyaya açılan penceresiydi . Camların arkasındaki perdeler hareketlendi. Pencere açıldı, koyu renk saçlı bir çocuk dışarıya doğru sarkıp tıpkı bir zamanlar kendisinin de yaptığı gibi kuşkulu bir yüz ifadesiyle ona, yabancıya dikti gözlerini.? Bu cümleler bir başka anlatıcının muştulanışıdır. Artık yeni göçmenlerin yani İtalyan, İspanyol, Portekiz, Türk, Boşnak, Sırp , Yunan, Hırvat, Cezayir, Fas ve Afrika kökenlilerin serüvenini, belki de pencereden bakan o çocuk yazacaktır. Dieter Forte romanını başa dönüp bir ülkeden bir ülkeye kaçak göçlerin başlangıcını yineleyerek , yeni göçmenleri anladığını belirterek bitirir.

(*) Sennur Sezer’in 01/01/2010 tarihinde Radikal Gazetesi Kitap Eki’nde yayınlanan “Avrupa altüst olurken…” adlı yazısı

Tanıtım Yazısı

Geçip giden zamanı nasıl anlamalı? Dieter Forte kitabının bir yerinde şunu söylüyor: “Zaman hiçliğin içinden çıkagelen ve akan zamana dönüşen hikâyelerin tekrar tekrar anlatılmasından başka bir şey değildi. Zira zaman hikâyelerde vardı yalnızca, hikâyeler yoksa zaman da yoktu, geride sadece ölümün sonsuzluğu kalıyordu, zamanı yaratan hikâyelerin ta kendisiydi…”

Sırtımdaki Ev, bir nehir roman: Altüst olan bir Avrupa’da, İtalyan ve Polonya kökenli iki ailenin birbiri ardından gelen kuşaklarının serüvenini anlatıyor. Kökler, göçler, sürgünler, gelenek ve inançlar, sınırlar, mücadeleler ve çatışmalar, ama aynı zamanda bağlılıklar ve ittifaklar. Bireylerin bir yıldız misali kayıp giden hikâyeleriyle tarihin akıp giden hareketi iç içe. Kaderleri bu tarih tarafından belirlenen madenci ve dokumacıların uzun soluklu, şiirsel, yer yer trajikomik hikâyelerini okuyor; iki dünya savaşının onulmaz acılarıyla yoğrulan, faşizmin yükselişine ve iktidarına tanıklık eden, sonra da savaşın hunharlığında kıyasıya bir ölüm kalım mücadelesi veren son kuşağı dinliyoruz.

İlk kez yayımlandığı 90′lı yıllarda Almanya’da hararetli siyasi ve edebi tartışmalar yaratan ve günümüzde yirminci yüzyıl Alman edebiyatının başyapıtlarından biri sayılan bu üçlemeyi tek bir cilt halinde sunuyoruz. Büyük tarihsel romanlar geleneğini anımsatan bu yapıtı zevkle okuyacağınızı düşünüyoruz.

OKUMA PARÇASI

I. Vakayiname ve Anlatı’dan, s. 15-18.

1

Luoyang’dan Changang’a, Lou Zhou ve Dunhuang üzerinden Lop Nor’a, Takla Makan Çölü’nün çevresinden dolanarak Karaşar, Kotan ve Kaşgar’a, Pamir Yaylası üzerinden Taşkent, Semerkant, Hamadan ve Palmyra’ya, oradan da Antiochiea Limanı’na; yabancı diyarların İmparatoriçe Lei Zu’nun kadim hikâyeleriyle yüklü uzun kervanları; Sarı Nehir’in kestiği ovaya kurulmuş bahçelerinde bir yılanın saldırısına uğrayınca çareyi dut ağaçlarından birine, yapraklarının üstünde küçük çirkin tırtılların gezindiği ve bu tırtılların kendi ördükleri incecik lifler sayesinde sert kozalar haline geldiği, çok geçmeden bu kozaların da dönüşüme uğrayıp narin kelebekler doğurduğu dut ağaçlarından birine tırmanmakta bulan Lei Zu; Doğu’nun yüce İmparatorunun kadim hikâyesiyle yüklü kervanlar; bütün zamane elçilerinin ürküntüyle karışık bir hürmet duygusuyla anlata anlata bitiremedikleri, paha biçilmez ipek kaftanlar kuşanan, dut ağacının ve ipekböceğinin sırrını ülke sınırlarının dışına çıkarmayı yasaklayıp bunu ölümle cezalandıran, yasağa aldırış etmeyenlerin kellelerini uzun sırıkların ucuna takıp ibret olsun diye payitahtta sergileyen İmparator.

2

Gece de tıpkı su gibi zifiriydi, tıpkı üstünde yassı kanonun kayarcasına gittiği su gibi. Uzun süre beklemişlerdi; aysız sessizliğin inmesini beklemiş, sonra kanoyu bataklığa itmiş ve uzun sırıkların yordamıyla bataklıktan geçen suyollarını aramış, elleriyle yoklayarak suyun hafif akıntısını hissetmiş, kayık ne zaman balçığa saplanıp veya sazlıklara takılıp hareket edemez hale gelse sırıkların yardımıyla ilerlemişlerdi; soğuk gecede, hiçbir işaret vermeyen karanlıkta sessiz sedasız yapılan, ter döktüren bir iş.
Bataklığın pusunda şafak sökmeye yüz tuttu mu kayığı yaş otların içine itip saklıyor, put gibi oturup yollarını açacak bir sonraki geceyi bekliyor, kendi elleriyle yaptıkları bu dar ve uzun kayıkta öylece oturuyorlardı bütün nemi emen ağır, kalın abaların altında, tıpkı toprak tepecikler gibi suskun; yurt edindikleri bu kalasların üstünde öylece oturuyor ve onların yollarını açacak, onları koruyacak gecelerin gelmesini bekliyorlardı.

3

Sicilya güneşinin göz alıcı ışığında, İdrisi’nin yazıp döktüklerine ve İbni Cubair’in huşu içinde kalışına bakılırsa dünyanın en güzel şehri olan Palermo’da; yüksek sarayları, kiliseleri, sinagogları, camileri, hanları, hamamları, dükkânlarıyla, Sarazenlerin, Yahudilerin, Yunanlıların, Bizanslıların, Romalıların her dilde birbirleriyle konuştukları cıvıl cıvıl sokakları ve yeşil bahçeleriyle payitahtta, Avrupa’nın en zengin ve uygar devletinin payitahtında Tebaili ve Atinalı, Korinthoslu ve Bizanslı ipek dokumacıları, Bizans ipek dokumacılığını Arapların dokuma desenleriyle birleştiren ustalar, Normandiya krallarının atölyelerinde oturmuş el birliğiyle nar kırmızısı, içi altın sırmayla doldurulmuş atlas ipekten uzun kraliyet pelerinini ve onun üstündeki deseni, Sarazenlerin devesiyle sarmaş dolaş olmuş Normandiya aslanını yaratıyor ve ağırbaşlı eski Arapçanın kûfi harfleriyle “Bahtiyar kent Palermo’da Hicri 528, Miladi 1133′de” bu kraliyet pelerinini dokuduklarını kayda geçiyorlardı; İmparator II. Frederik’in, namı diğer Stupor Mundi’nin, yani dünyayı şaşkına çeviren kralın kraliyet peleriniydi bu, Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nun kraliyet pelerini.

4

Sarmaş dolaş dallarıyla meşenin, tepenin üzerine sessizce kol kanat germiş bu yıllanmış güçlü ağacın bulunduğu tepede dikilirdi Sakallı adıyla anılan ihtiyar; buraya yılda sadece bir kez çıkıyor ve vakit gece yarısını bulduğunda olanca gücüyle kollarını iki yana açıyordu. Kapalı gözleriyle uzun süre öylece dikilmeye devam ediyor, sonra ansızın avazı çıktığı kadar bağırmaya başlıyor, kendisinden başka kimsenin anlamadığı kutsal ve koruyucu sözler haykırıyor, böylece Rod ile Rodjanitza’yı lanetliyor, onları kovalayıp bu topraklardan sürüyordu.
Dolunayın ışığında sessiz figürler büyük bir çember yapıp saygı duruşuna geçiyorlardı, çevre köylerden gelen köylüler; ayaklarının dibinde buğday, ballı ekmek ve şıra dolu ahşap fıçılar, canlı tavuk ve kazlarla dolu söğüt dalından sepetler; insanlara tahılın kuruması nimetini bahşeden o iyi yürekli tanrılar Swarog ve oğlu Dazbog’a getirdikleri adaklar. Sakallının bir işareti üzerine sırayla adaklarını çemberin ortasına götürüyor, sonra yeniden sessiz çemberdeki yerlerine dönüp beklemeye koyulurlardı. Sisin eşliğinde şafak sökerken cılız aydınlığın önünde yerlere kadar eğiliyorlardı; sonra Sakallı, Şimşek Tanrısı Perun’un meşeye oyulmuş kaba saba suratını kapıp onu aşağıdaki nehre götürüyor ve sudaki Bereginlere atıyordu, nehir perilerine. Sakallının peşine takılan köylüler de yanlarında getirdikleri uzun sırıkları kayıklarından alıp suda yüzen ahşap oymayı bu sırıklarla nehrin ortasına itekleyerek bağırıyorlardı: “Defol, Perun defol.” Böyle bağırıp duruyorlardı, ta ki suda yüzen tahta parçası gözden kaybolana dek.
Rivayete göre her ilkbaharda böyle yapılıyor ve her kuşak bunu bir sonraki kuşağa anlatıyordu.

5

Rivayete göre Fontana Usta sabahın alacasında, doğmakta olan güneşin ince huzmeleriyle Lucca şehrinin daracık sokaklarını taramasına ramak kala, San Martino Katedrali’ne yürüyordu her gün. Beyaz mermer satıhta ipek pelerinini üşüyen bir dilenciyle paylaşan Aziz Martin figürünün önünde eğilerek kısa bir selam veriyor, revak labirentinin önünden geçiyor ve sonra karanlık katedralde uzun bir süre, yanan mumların aydınlattığı Volto Santo’nun karşısında dikiliyordu dalgın dalgın, Lucca şehrinin şu kutsal simgesinin, çok eski zamanlarda kıyıya vurmuş olduğu söylenen ve Lübnan sedirinden yapılma çarmıhın. Kimilerine göre de bu kutsal simge, İmparator II. Frederik’in ölümünden ve 1282 yılı paskalyasının ikinci gününde patlak veren Sicilya Halk Ayaklanması’ndan, Fransızların tiranlığına karşı patlak veren o isyandan sonra özgür Cumhuriyet Lucca’ya yerleşmek üzere Palermo’yu terk eden dokumacılarla birlikte gelmişti şehre.
Lucca’da, bir Etrüsk şehrinin kalıntıları üstüne kurulmuş bu görmüş geçirmiş şehirde doğan Fontana Usta ipek dokumacısıydı ve Fontanaların desen defterindeki ilk kayıtlar, o zamanlar ipek dokumacılarının dili olan Yunanca yazılmış bu ilk kayıtlar onun elinden çıkmaydı: “Üçüncü dolunayda dut ağaçları budanmalı ve kadınlar ipekböceği yetiştirmeye başlamalı. Her üçüncü ve beşinci iplikten sonra değiştir, sayıyı değiştir, bir daha değiştir ve deseni dışarıda, açık havada biçimlendir, buna brokar denir.”

6

Evini bir tepenin üzerine kondurmuştu adam, yaz boyunca tepenin torflu toprağını kazmıştı. Yakındaki kayın ormanından birkaç küçük ağaç kesip gövdeleri toprağa gömmüş ve güçlü, dayanıklı bir zemin elde etmişti. Set inşaatından artmış meşe gövdelerini, kiraladığı bir öküzle kendi arazisine sürükleyip ağır kalasları bir baltayla dört köşe keserek birer dikdörtgen yapmış ve üst üste yığdığı gövdeleri döndüre döndüre iyice sıkıştırmıştı. Boşlukları torfla doldurmuş, köylülerden birinin getirdiği kille yeri sıvayıp iyice üzerine bastırmış, damı samanla örtmüş ve artakalan birkaç tahta parçasından bir kapı çatmıştı. Sonra karısı ve çocuklarıyla buraya taşınıp kış boyunca evin ayakta kalıp kalamayacağını merakla izlemişti. Ev buzu, karı ve ilkyaz fırtınalarını atlattığında keyiflenmişti.
Ad

A Separation,1,Adam Schaff,1,Adem ve Havva,1,Akra'da Bulunan Elyazması,1,Alain Badiou,4,Alain Resnais,1,Alan Woods,1,Albert Camus,17,Albert Einstein,4,Alejandro González Iñárritu,1,Alenka Zupančič,1,Alexander Supertramp,1,Alfred Hitchcock,4,Alıntı,1,Ali Rahimli,4,Allen Ginsberg,5,Amin Maalouf,1,Anarşi,2,André Breton,1,Andrey Tarkovski,7,Ani Gezinti,1,Anton Çehov,2,Antonin Artaud,1,Anubis,1,Aristoteles,1,Arthur Danto,1,Arthur Rosenberg,1,Arthur Schopenhauer,2,Arundhati Roy,1,Asghar Farhadi,3,Attila İlhan,1,Aynadaki Gibi,1,AzBlog,13,Aziz Nesin,2,Babaya Mektup,1,Beat Kuşağı,17,Belgesel,5,Belinski,1,Bertolt Brecht,3,Bertrand Russell,1,Bilim,10,Billie Holiday,1,Biyografya,22,Björk,1,Bob Black,1,Bob Dylan,1,Bozkırkurdu,1,Böyle Buyurdu Zerdüşt,1,Breaking Bad,1,Bulantı,1,Bülent Ortaçgil,2,Büyülenme,1,Camera Lucida,1,Can Yücel,2,Cemal Süreya,1,Charles Baudelaire,2,Charles Bukowski,6,Charles Dickens,1,Charlie Chaplin,2,Charlie Parker,1,Christfried Tögel,1,Christine Bard,1,Christopher McCandless,1,Christopher Nolan,1,Chuck Palahniuk,3,Çarlz Bukovski,1,Çavdar Tarlasında Çocuklar,1,Dallas Buyers Club,1,Damon Albarn,1,Daniel Goleman,1,Dava,1,David Gilmour,1,Demian,1,Desiderius Erasmus,1,Didier Lauru,1,Dieter Forte,1,Djivan Gasparyan,1,Dominique Laporte,1,Dostluk Bağları ve Dostluk,1,Dostoyevski,16,Dönüşüm,1,Edebiyyat,140,Edgar Allan Poe,1,Eduardo Galeano,1,Eflâtun,1,Ejderhaların Danssı,1,Elias Canetti,1,Elvis Presley,2,Emil Michel Cioran,1,Emma Goldman,1,Eric Clapton,1,Eric Hoffer,1,Erich Fromm,3,Ernest Hemingway,2,Estela Welldon,1,Ethan Coen,2,Əkrəm Əylisli,1,Feature,20,Félix Guattari,1,Felsefe,93,Ferman Toroslar,1,Fernando Pessoa,1,Film,68,Franz Kafka,25,Freddie Mercury,1,Friedrich Engels,1,Friedrich Nietzsche,19,Füruğ Ferruhzad,1,Gabriel Garcia Marquez,1,Gabriel García Márquez,2,Galileo,2,Gemeinschaft,1,George Carlin,1,George Martin,1,George Orwell,1,Georges Canguilhem,1,Georges Perec,1,Gerçeklik açısından Kafka,1,Gilles Deleuze,5,Goethe,1,Gogol,4,Guguk Kuşu,1,Gustav Janouch,1,Guy Fawkes,1,Hakim Bey,1,Harriet Lerner,1,Hegel,2,Heinrich Böll,1,Hermann Broch,1,Hermann Hesse,5,Herta Müller,1,Hrant Dink,1,Iain Menzies Banks,1,Immanuel Kant,1,Ingeborg Bachmann,1,Ingmar Bergman,6,Inside Llewyn Davis,1,Italo Calvino,2,İran,1,İtalo Calvino,1,J. D. Salinger,2,Jack Kerouac,8,Jacques Brel,1,Jacques Lacan,13,Jacques Vergès,1,James Hawes,1,James Joyce,1,Jan Pol Sartr,1,Jason McQuinn,1,Jean Baudrillard,1,Jean Cocteau,1,Jean-Paul Sartre,10,Jehane Noujaim,1,Jenn Ashworth,1,Jiddu Krishnamurti,2,Jimi Hendrix,1,Joel Coen,2,John Berger,1,John Fante,2,John Lennon,5,John Steinbeck,4,Jorge Luis Borges,1,Jose Saramago,1,Joseph Conrad,1,Judith Butler,1,Juliet Mitchell,1,Julio Cortázar,1,Kaos'un Gizli Yaşam,1,Karamazov Kardeşler,2,Karl Marx,8,Kaybedenler Klübü,1,Ken Kesey,1,Kırmızı Pazartesi,1,Korkma Ben Varım,1,Kumarbaz,1,Kürk Mantolu Madonna,1,La Casa De Papel,1,Lady with Ermine,1,Lars von Trier,8,Laura Nyro,1,Leonard Cohen,1,Leonard Da Vinci,1,Lev Tolstoy,5,Lev Troçki,2,Linda Lee,1,Maksim Gorki,2,Malina,1,Marie Curie,1,Marilyn Manson,1,Marilyn Monroe,1,Mario Leis,1,Marlon Brando,1,Marqius de Sade,2,Martı Jonathan Livingston,1,Martin Heidegger,2,Maurice Blanchot,2,Max Stirner,15,Mental Pornografi Blog,2,Meqale,175,Michael De Montaigne,1,Michel Foucault,6,Mike Leigh,1,Milan Kundera,1,Miles Davis,1,Milgram,1,Milgram deneyi,1,Mohsen Namjoo,3,Monique Wittig,1,Morrisse,1,Murat Menteş,1,Mustafa Kemal Atatürk,1,Muzik,37,Neal Cassady,2,ngmar Bergman,1,Nick Cave,1,Nick Mason,1,Nikolay Gavriloviç Çernişevski,1,Nilgün Marmara,1,Noam Chomsky,2,Nostalghia,1,Notre Dame'ın Kamburu,1,Nuri Bilge Ceylan,2,Octavio Paz,1,Oğuz Atay,1,Ontolojik Anarşi,1,Onur Ünlü,2,Oscar Wilde,2,Osho,1,Oteki Ben,1,Ölüler Tanrısı,1,Ölüm Pornosu,1,Ömer Hayyam,1,Özdemir Asaf,1,Palyaço,1,Pantolonun Politik Tarihi,1,Patti Smith,1,Paul Lafargue,1,Paul McCartney,3,Paulo Coelho,2,Peter Kropotkin,2,Pierre Clastres,1,Pigme,1,Pink Floyd,2,Politika,1,Rachel Carson,1,Rachter'in Günlüğü,1,Rashit,1,Ray Davies,1,Rene Girard,1,René Wellek,1,Richard Bach,1,Richard Brautigan,1,Richard Dawkins,1,Richard Wagner,3,Richard Wright,1,Robert Musil,1,Roger Fornoff,1,Roger Garaudy,1,Roger Waters,2,Roman,9,Rose Laub Coser,1,Rus edebiyat,2,Ruth Sheppard,1,S. Reynolds & J. Press,1,Sabahattin Ali,2,Sait Faik,1,Salvador Dali,1,Samuel Beckett,4,Sasha Grey,1,Saul Newman,2,Sean Penn,1,Sırtımdaki Ev,1,Siddhartha,1,Sigmund Freud,19,Silence Spring,1,Simone de Beauvoir,6,Slavoj Zizek,6,Slavoj Žižek,15,slide,2,Sokrates,1,Soren Kierkegaard,1,Spinoza,1,SS,6,Stalker,1,Stephen Eric Bronner,1,Steve McQueen,1,Stranger,1,Suç ve Ceza,2,Supertramp,1,Sürgün,1,Şeyler,1,Tanrıya Karşı Söylev,1,Tarkovsky,5,Tek Bacaklı Yolcu,1,Teneke Trampet,1,The Beatles,4,The Butterfly Effect,1,The Rolling Stones,1,The Square,1,Theodor Adorno,4,Thomas Mann,1,Through a Glass Darkly,1,Tom Waits,2,Tomris Uyar,1,Tony Porter,1,Turan Dursun,2,Turgut Uyar,1,Ulua,1,Uluma,1,Ulus Baker,4,Umberto Eco,1,Utanç,1,V for Vendetta,1,Van Gogh,1,Victor Emil Frankl,1,Victor Hugo,1,Viktor Frankl,1,Vladimir Nabokov,2,Voltaire,1,Vsevolod İ. Pudovkin,1,Walter Benjamin,1,Wilhelm Reich,1,Will Durant,1,William S. Burroughs,2,William Shakespeare,1,Woody Allen,8,Xavier Dolan,1,Yabancı,1,Yad,1,Yolda,1,Yusif Vəzir Çəmənzəminli,1,Zeki Demirkubuz,3,Zen Kaçıkları,1,
ltr
item
Ali Rahimli: Sırtımdaki Ev (Dieter Forte)
Sırtımdaki Ev (Dieter Forte)
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgLRUnB2fLRCokaQKUxcfhBy_gYpOdj6VzHEwy_jV3NxU535Pv4eqV-9w7VWiQJHMfLCzQDI0OqDjqvGbAbbrSvqWrpAx6Yu7YNMMwzfKTTyq4z3iWVG2Wk9QVQBRBtQn4dpufs2XOCNa4i/s320/15x1u37.jpg
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgLRUnB2fLRCokaQKUxcfhBy_gYpOdj6VzHEwy_jV3NxU535Pv4eqV-9w7VWiQJHMfLCzQDI0OqDjqvGbAbbrSvqWrpAx6Yu7YNMMwzfKTTyq4z3iWVG2Wk9QVQBRBtQn4dpufs2XOCNa4i/s72-c/15x1u37.jpg
Ali Rahimli
https://alirahimli.blogspot.com/2013/07/srtmdaki-ev-dieter-forte.html
https://alirahimli.blogspot.com/
https://alirahimli.blogspot.com/
https://alirahimli.blogspot.com/2013/07/srtmdaki-ev-dieter-forte.html
true
8815050805795647263
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi Hiç bir yazı bulunamadı HEPSİNİ GÖSTER DAHA FAZLA Cevapla Cevabı İptal Et Sil Tarafından Ana Sayfa Sayfalar İçerikler Hepsini Göster BU YAZIYA BENZER DİĞER YAZILAR ETİKET ARŞİV ARAMA BÜTÜN İÇERİKLER İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Sunday Monday Tuesday Wednesday Thursday Friday Saturday Sun Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec just now 1 minute ago $$1$$ minutes ago 1 hour ago $$1$$ hours ago Yesterday $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago Followers Follow THIS CONTENT IS PREMIUM Please share to unlock Copy All Code Select All Code All codes were copied to your clipboard Can not copy the codes / texts, please press [CTRL]+[C] (or CMD+C with Mac) to copy