Sürrealizm, (isim). Kişinin, düşüncenin gerçek işleyişini sözel, yazılı ya da başka herhangi bir şekilde ifade etmeyi seçtiği katıksız...
Sürrealizm, (isim). Kişinin, düşüncenin gerçek işleyişini sözel, yazılı ya da başka herhangi bir şekilde ifade etmeyi seçtiği katıksız ruhsal otomatizm. (felsefe, özdevim). Estetik veya ahlaki kaygılardan arınmış olarak, mantık tarafından uygulanan hiçbir kontrolün geçerli olmadığı, düşüncenin kendini ortaya koyduğu bir düzlem.
Bir süredir yukarıdaki tanımlama ve bu tanımlamanın edebiyattaki yansımaları üzerine düşünüyorum. Estetik veya ahlaki kaygılardan arınmış ve mantık tarafından uygulanan hiçbir kontrolün geçerli olmadığı bir öykü mümkün mü? Soruyu biraz daha genişletirsek tümüyle çağrışımlara dayanan, zihnin bütünüyle kendi gerçekliğine yöneldiği, bununla beraber bilincin üst katmanlarında gezinmeyen tam da aksine tasarlanmamışı gün yüzüne çıkaran bir edebiyatın sınırları neler? Dahası şunu sormak istiyorum: Bilincimiz tarafından bilinmeyen bir cümle yazılabilir mi?
Psikanalizi kendilerine dayanak noktası olarak alan sürrealistler ancak bazı koşulların sağlanması durumunda (pasif bir ruh haline geçme, önceden tasarlamama, önceki yazılanları hatırlamayacak kadar hızlı yazma, mırıltılara güvenme gibi) yazılı sürrealist eserlerin verilebileceğini belirtiyorlar. Çağrışımlar ve rüyalar hayal gücünün kaynaklarına inmeyi ve böylece sürrealist eserler ortaya koymayı sağlıyor.
Mantık kontrolünün olmadığı durumlarda –ki insanın gerçeklik algısı yerinde olduğu sürece bu kontrolün bütünüyle saf dışı tutulabileceğini düşünmek bence yanılgıdır- ortaya çıkan ürünlerin bütünlükten uzak ve bölük pörçük olacağını, tam da bu nedenle eser ister bir öykü ister bir roman olsun anlamsal açıdan ifade gücünün sınırlı olacağını sanıyorum.
Sürrealist Manifestolar’da ilginç bir not var. Saint-Pol-Roux yatmaya giderken malikânesinin kapısına ŞAİR ÇALIŞIYOR yazılı bir duyuru asarmış. Eserlerin yaratımında bilinçaltının zenginliğine başvurmak ne kadar büyülü ama bu zenginliğin verimli kılınabilmesi için hayal gücünü serbest bıraktığımız oranda kalemden dökülen kelimeleri bir düzene sahip kılmak da gerekmiyor mu? Düşüncenin ortaya koyulabilmesi için böylesi bir düzenleme kaçınılmaz görünüyor. Bu görüşe, düzensizliğin düzeni savunularak karşı çıkılabilir. İşte böylesine bir çelişkinin içindeyken Nadja’yı okudum. Sürrealist öğelerin son derece “gerçekçi” bir şekilde kullanıldığını düşünüyorum. Türünden (roman mı, anı mı?) anlatım biçimine, karakterlerinden (ya da kişilerinden mi demeli?) kullandığı görsellere kadar sıra dışı ve çarpıcı bir eser Nadja. Sürrealizm ve gerçeklik ilişkisinin edebiyattaki yansımalarına bakmak için Türkiye’de çoğu kez ihmal edilen Nadja’ya daha yakından bakmak gerekiyor.
*Kaynak: Breton, A. (2009). Sürrealist Manifestolar, İstanbul: Altıkırkbeş, s. 35.