Baba, Tanrı mıdır? Baba, devlet midir? Baba, sistem midir? Baba, doğanın buyurgan tarafı, neşeyi yok eden ceberrutluk, çekirdek ailenin...
Baba, Tanrı mıdır? Baba, devlet midir? Baba, sistem midir? Baba, doğanın buyurgan tarafı, neşeyi yok eden ceberrutluk, çekirdek ailenin jandarması mıdır yoksa? Kafka için hepsinin toplamıdır bence, ama ortaya çıkan bu toplam, parçalarının toplamı değil, başka bir şeydir. Kafka için baba, ataerkilliği temsil eden gücün bile ötesinde sömürüdür; ezen ve yok edendir. İçinde yaşadığımız ataerkil dönemin çekirdek aile modelinin “baba”sı, bundan başka bir şey değildir zira. Franz Kafka’nın Babaya Mektup’u, ilk okumada, bir baba-oğul çatışması olduğunu zannettiriyor insana. Oysa, bu metni derin anlamıyla okuduğumuzda insanın ve insanlığın gerçek manalarını da deşen bir güçlü niyet, hatta hedefle de karşılaşıyoruz; insanın güçlülüğü ve güçsüzlüğü, güç fırsatçılığı, onun doğasından, aslında doğasındaki defodan kaynaklanıyor. Kafka’nın, bu edebi ana motifi için pek çok araştırmacı, onun aslında burjuvaziyi ve kurumlarını deşifre ettiğini iddia etmişler. Ama Franz Kafka, bana göre edebiyatında -özellikle Babaya Mektup gibi bir metinde- insanı deşifre ediyor: “Olgusal ve sürüp giden şeylere tutunmayı tercih ettim. Senin karşında bir parça da olsa direnebilmek için, kısmen de bir tür intikam olarak, çok geçmeden sende fark ettiğim küçük, gülünç şeyleri gözlemlemeye, biriktirmeye, abartmaya başladım. Söz gelimi senin çoğu zaman yalnızca görünüşte senden üstün olan kişilere kolayca hayran kalmanı ve bunları, diyelim bir imparatorluk müşavirini ya da bunun gibi bir şeyleri durmadan anlatabilmeni (diğer taraftan senin, babamın kendi değeri için böylesi değersiz onaylara ihtiyaç duyması ve bunlarla böbürlenmesi üzerdi de beni).” Babaya Mektup’un yazılma nedeni, 1919 yılında Franz Kafka ve babası Hermann Kafka arasındaki bir çatışmaya bağlanıyor. Franz Kafka 36 yaşındayken, Praglı Julie Wohryzek’le evlenmek ister. Ama, babası, bu evlilik planına karşı çıkar: “Praglı Yahudi kızların iyi anladığı üzere, özellikle seçilmiş bir bluz giymişti herhalde, sen de bunun üzerine onunla evlenmeye karar verdin tabii. Hem de apar topar, bir hafta içinde, yarın, bugün. Seni anlamıyorum, yetişkin bir insansın, şehirde yaşıyorsun ve hemen rastgele biriyle evlenmekten başka bir şey gelmiyor aklına. Başka ihtimaller de yok mu burada? Eğer bundan korkuyorsan, seninle birlikte geliyorum” der babası. Kafka gibi bir duyarlılık abidesinin babası, oğlunun en önemli girişimini böyle basitçe değerlendirmiştir işte. Oysa, kurum olarak inanmasa da, Kafka için evlenmek, bir ev açmaktır, bağımsızlaşmaktır; evlenmek, aşkın dışında sadece budur onun için. Epey geç kalmış olsa da, artık bir an önce baba otoritesinden kurtulma çabasıdır aynı zamanda; hiç olmazsa mekânını, babasıyla ilişkisinden uzaklaştırmaktır amacı. “Evlilik en yoğun kurtuluşun ve bağımsızlığın güvencesi kesinlikle” der Kafka. Kimdir bu baba? Dayanıklı, çok sağlıklı, iştahı çok açık, güçlü sesli, kendinden hoşnut, dünyaya tepeden bakan, azimli, kararlı, insan sarrafı, anlık öfkelere kapılan, hata ve zaaflarında direnen, her fikri doğru bir erkek. “Diğer taraftan senin özgüvenin öylesine güçlüydü ki, tutarlı olmak zorunda bile değildin ve buna rağmen hep haklı çıkıyordun. Bir konuda hiçbir fikre sahip olmadığın durumlar da görülebiliyordu, dolayısıyla o konuda mümkün olabilecek tüm fikirler istisnasız yanlış olmak zorundaydı. Söz gelimi Çeklere söverdin, sonra Almanlara, ardından Yahudilere, üstelik yalnızca belirli açılardan değil, her bakımdan söverdin ve sonuçta geriye senden başka kimse kalmazdı.” Babaya Mektup, Kafka’nın korkusunu, zayıflığını, kendini hor görmesini ve bunlara neden olan baskıyı; kendi kaleminden, kendini tanıtarak ve bütün bunları aşarak, insanın ne menem bir canlı olduğunu ve de aile kurumunun içinde nasıl bir otoriterlik taşıdığını, büyük bir yüreklilikle açığa çıkaran bir metin. Mektup denildiğine bakmayın siz.