Duvar (Jean Paul Sartre)

Duvar, Jean Paul Sartre‘ın yazdığı bir hikâye kitabıdır. Duvar, beş ayrı hikâyeden oluşur: Kitaba da ismini veren, Duvar, Oda, Herosratos...

Duvar, Jean Paul Sartre‘ın yazdığı bir hikâye kitabıdır. Duvar, beş ayrı hikâyeden oluşur: Kitaba da ismini veren, Duvar, Oda, Herosratos, Özel Yaşam ve Bir Yöneticinin Çocukluğu.

Sartre’ın varoluş felsefesine göre “tüm insanlar birbirinin aynıdır; bir kahraman ya da bir alçak olmak tamamıyla onların elindedir; insan önceden-tanımlanmamıştır; ne bir kahraman olarak doğar, ne de bir alçak”tır. Duvar adlı hikâye kitabında da toplumun içinden özellikle seçilen kahramanlar -özellikle toplumun anomalili tipleri- kendi hayatlarıyla, seçimleri/tercihleriyle toplumun içinde varoluş mücadelesindeki kişilerdir. Duvar’daki hikâyeler, bir nevi, rüzgârla dalından kopan yaprağı değil; rüzgârsız dalından yere atlayan yaprağı anlatmaktadır. Doğu edebiyatının çark-ı feleği/yazgısı/kaderi değildir sonuçları inşa eden -Duvar hikâyesinin beklenmedik sonucu hariç-, bireyin kendi seçimleridir.

1920-1930′lu yılların anlatıldığı bu hikâyelere tek tek bakalım:

DUVAR

İlk hikâye olan Duvar’da İspanya İç Savaşı sırasında(1926) İspanya’yı kurtarmak isteyen Pablo Ibbieta’nın Falanjistler tarafından yakalanarak arkadaşı Ramon Gris’in saklandığı yeri söylemesi için mahkûm edildiği bir geceyi ve onun ertesi gününü anlatmaktadır. Söylemediği takdirde duvarın önünde kurşuna dizilecektir İbbieta. Hücre arkadaşları Tom Steinbock ve Juan Mirbal’dir. Bir de onların ölüme verdikleri tepkileri izleyen ve onları bir deney faresi gibi gözlemleyen Belçikalı doktor. Bu gece, İbbieta ölümü düşünmesi gerekirken hala süre olduğunu düşünerek önce ölümü görmezden gelir. Ölüm ona hala uzaktır. O, hücre arkadaşlarını ve doktoru gözlemlemektedir. Kendi tepkileri bir uyuşukluğun ardına gizlenmiştir. Daha önce izlediği ay bile şu an ona hiçbir şey anımsatmamaktadır (s:22) hatta ölümle odadaki diğerlerine benzeyecek olmasından nefret etmektedir. Ölümü düşünmese de eşyaların silikleşmesi, bedenini hissedememesi, zamanın geçişini fark edememesi… ile aslında adım adım ölüm psikolojisini yaşamaktadır. Sabah arkadaşları kurşuna dizildikten bir saat sonra bir kez daha sorguya götürüldüğünde, sırf Falanjistlerle alay etmek için Gris’in yerini kafasından uydurur İbbieta. Roman Gris’in hayatını korumak için ölmüyordur o, başkasının hayatına karşılık kendi hayatını -o kişi kendisinden üstün olduğu için de- feda etmiyordur. Çünkü onun için “Hiçbir hayatın önemi yoktu”r (s:35); amacı, duvarın önüne dizilerek insanların öldürülmesine karşı oluşudur. İdealist bir karşı-duruştur onunki. Ancak öyle garip bir şey olur ki; Gris, yerinin keşfedildiğini düşünerek eski yerini terk edip İbbieta’nın kafadan uydurduğu mezarlığa saklandığı için Falanjistler tarafından öldürülür. İbbieta kurşuna dizilmekten kurtulmuştur ve sebebini bilmemektedir, öğleden sonra Gris’in başına gelenleri başka bir mahkûmdan öğrenene değin. Öğrendiğinde de gözlerinde yaşlar kahkahalarla gülmeye başlar.

Yaşamın traji-komik sahnesi. Bir ilke için ölümü beklerken, bir alay için hayatın seninle alay etmesi. Daha büyük idealler için ölüme adım atarken, idealine sırt çevirmiş biri gibi yaşamaya mahkûm olmak. Varlığını, terk edeceğin seçimin; senin hatan yüzünden, dünyayı küçümsemen, onu alaya alman, başkalarından daha farklı olduğunu sanman yüzünden… yerle bir olması.

Duvar, kahraman anlatıcı bakış açısıyla -İbbieta’nın gözünden- sunulmuş. En başarılı yönü ise, kısacık bir hikâyede gözlerimizin önüne serilen karakter yaratımı. Duvar, bir metafor olarak kullanılarak, anlamsız bir ölüme mahkumiyetin simgesi olarak verilmiş. Ve bu anlamsızlığa başka herhangi birinin feda edilmemesi için birinin seçiminin traji-komik sunumu olarak karşımıza çıkan bir anlatı bu. Sonuç, beklenmedik ve şaşırtıcı. Tıpkı hayat gibi. Seçimlerimizle bir şey oluruz ama bazen yine seçimlerimizle başka bir şeye dönüşürüz. Sartre bunu çok güzel hatta ironik olarak okuruna sunmuş Duvar’da.

 ODA

Sıradan hayatları olan insanların, toplumsal beklentinin önlerine sürdükleri şartları adım adım gerçekleştirirken, buna karşı çıkan ayrıkotlarını anlatan bir hikâye Oda. Hikâye, Janette ve Charles Darbedat, kızları Eve ve onun sevdiği adam Pierre arasında geçmektedir. Darbedatlar klasik Fransız ailesidir. Karı ve kocanın alışıldık tepkileriyle birbirinden uzaklaştığı, aynı seramoninin/rutinin her görüşte gerçekleştiği, kendi özellerinden çok, genel sorunların dile geldiği bir aile. Ne olduğu belirsiz bir hastalıkla odasına ve yatağa mahkûm Bayan Darbedat, sıkıcı hayatına anılarını düşünerek katlanmakta, kendisini “…bir cam kırığı gibi yaralayan…” kocasının sözlerini ve kızının tercihini anlatamamanın verdiği sıkıntıyla gittikçe hayatın canlılığından uzaklaşmaktadır. Bay Darbedat’ın derdi ise kızının bir psikolojik rahatsızlığı olan/şizofren Pierre ile yaşamasıdır. Kızını bundan vazgeçirememekte ve Pierre’in bir ruh hastanesine yatırılmasını kabul ettirememektedir. Eve, kendisine Agatha diyen, halüsinasyonlar gören birine aşıktır ve aslında ondan vazgeçebilecekken, -kendisini normal insanlardan farklı gördüğü ve onlarla bir saat bile yaşayamayacağına inandığı için “…duvarın öte yanında yaşamaya ihtiyacı…” olduğuna inanan biridir- Pierre’den vazgeçmez. Duvarla kastettiği; kişiler arasında ve kişilerle toplum ve sosyal hayatın gerekleri arasındaki engeldir ve o, duvarın diğer tarafında da onu isteyen birilerinin olmadığına inanmaktadır. Pierre’in deliliğine normalin üstünde olma anlamı yüklediği gibi, kendi konumunu da farklılık/özellik kazandırmaktadır. Pierre’le bir şizofrenin dünyası verilirken, ona bakan Eve’le de onun için feda edecekleriyle kendine seçtiği hayatın sıkıntısı dile getirilmektedir.

Tekdüzelik ve anomali. Standart bir aile ve standartın, normalin, olağanın dışına çıkmaya çalışan bir bireyin seçiminin dile getirilişi ve bu verilirken, şizofren bir insanın bakış açısından dünyanın gözler önüne serilişi. Merkezine bireyi, anomaliyi ve normali alan, Tanrısal bakış açısıyla yazılmış bir hikâye.

HEROSTRATOS

Toplumdan ve insanlardan nefret eden, mizantrop, hastalıklı, yabancılaşmış bir karakter, Paul Hilbert anlatılır Herostratos adlı hikâyede. Anlatıcı, kahramandır yani Paul.

Altıncı katın balkonundan insanlara kuşbakışı bakan, onların ayakta olma durumuyla alay eden, olaylara karşı tepkisizleşmiş ve yabancılaşmış, toplumu düşman olarak gören, bu yüzden kendisine gidip bir tabanca alan, tabancayla korkularından kurtulup güçlü olma saplantısına kapılan, emretmeyi seven, herkesi şaşırtmak isteyen ve bu yüzden sokakta birkaç kişiyi öldürmeyi göze alan, cinayet hayalleriyle tatmin olan, yıkıma inanan, 33 yaşında, her işi yarım bırakmış bir karakterdir Paul Hilbert.

Toplumun içindeki bir başka anomalidir. İçinde olduğu toplumdan ve insanlardan nefret eden, onların varlığının önemli olmadığını hatta zaten ölü oldukları için tekrar öldürmenin önemli olmadığını düşünen bir karakterdir.

Yıkımdır onu çeken ve bir arkadaşından Herostratos’un öyküsünü duyduktan sonra kısa, dokunaklı bir hayatın ama herkes tarafından tanınan biri olacağının hayali içine girer:

…Masse araya girdi.

“Ben sizin kahramanınızı anladım,” dedi bana. “Adı Herostratos. Tanınmış biri olmak istiyordu; bunun için dünyanın yedi harikasından biri olan Efes Tapınağı’nı yakmaktan başka bir şey bulamadı.”

“Ya tapınağı yapan mimarın adı neydi?”

“Pek anımsamıyorum,” diye itiraf etti, “sanıyorum adı bilinmiyor.”

“Sahi mi? Herostratos’un adını anımsıyorsunuz ama? Görüyorsunuz ki pek de yanlış hesap yapmamış.” (s:86)
…Öleli iki bin yıldan fazla olmuştu, yaptığı işse siyah bir elmas gibi parıldayıp duruyordu derken Paul, şiddetli ve kısa bir alevle dünyayı aydınlatma hayalleriyle yaşadığı toplumdan, işinden, insanlardan iyice uzaklaşmaya başlar.

Beş kişiyi vuracaktır ve bunun sebebini 102 yazara gönderdiği 102 mektupta şöyle açıklar:

“…yarım düzinesini hemen şimdi öldürebilirim. Belki kendi kendinize sorarsınız: Neden yalnızca yarım düzine diye? Çünkü tabancam altı mermi alıyor.” Birini de kendisine saklamaktadır, eğer yakalanırsa kendisini vuracaktır.

Suça meyilli bu karakter incelenirken, suçun insana olan etkileri de verilir hikâyede. Cinayet öncesi ve sonrası, artık insan aynı insan değildir. İşleyeceği cinayet, onun insanî iğrençliğini yerle bir edecektir. Bu suçla “Bir suç, onu işleyenin yaşamını ikiye böler.” dediği gibi, önce suçunu işleyecek, hayatını ikiye bölecek; sonra bunun zevkini ve ezici ağırlığını hissedecek ve ardından intihar edecektir. Oysa Paul, suçunu işlememişken bile suç deliliğinin varlığıyla -henüz kullanmadığı tabancası- korku yaşamakta, odasına kendisini hapsederek geçirdiği üç gün içinde kendisinden üçüncü kişi olarak bahsederek sadece topluma değil kendisine de yabancılaşmaktadır.

Sonunda hayalini gerçekleştirip, insanlara ateş ettiğinde bir hata yaparak yanlış yola girer ve bir tuvalete gizlenir. Kendisini öldürmek istese de bunu gerçekleştiremez ve tuvaletin kapısını açar.

Ne yaptığı işten zevk alabilmiş, ne de planlarını doğru uygulayabilmiştir. Artık hayatının ikinci yarısındadır, yaptığını hafifletmeye çalışan savunma mekanizmalarıyla. Siyah bir elmas gibi parıldayamamış, şiddetli ve kısa bir alevle dünyayı aydınlatamamıştır Paul Hilbert.

 ÖZEL YAŞAM

Lulu ve iktidarsız kocası Henri’nin ilişkilerine Tanrısal bakış açısıyla, kısa bir bakış Özel Yaşam adlı hikâye.

Lulu ilginç bir karakter. Henri’nin kendisine olan sevgisini değerlendirirken her zamanki bakış açımızdan daha farklı düşünen biri:

“Beni seviyor, bağırsaklarımı sevmiyor, bir cam kavanoz içinde ona apandisitimi gösterseler tanımazdı… insanın birini her şeyiyle, yemek borusuyla, karaciğeriyle, bağırsağıyla sevebilmesi gerekir. Bekli de insan onları alışmadığından sevmiyor; onları da ellerimiz ve kollarımız gibi görseydik belki de severdik…” İlginç takıntıları vardır Lulu’nun, insanların onları görmediği zamanlarda kendisine bir şeyler yapacağından hoşlanmadığı için, sırtının olmasından hoşlanmaz. Henri uyurken onu başka erkeklerle karşılaştırır. Arkadaşı Rirette’e yakınlık duyar ama söylediklerini bir şey sanmasından dolayı canı da sıkılır. Kılsız erkeklerden hoşlanır. Bedene yönelik iğreti duygusu yaşar. Seksten uzak durarak cinsel yaşamın olmadığı bir hayat diler, hekimin ifadesine göre de firijittir, yinede de alfa tipi erkeklerden hoşlanır. Sonunda Henri’yi bırakıp başka bir adamla/Pierre gidecekken bu kararından da vazgeçer ve Nice’ye Texierlerle gitme kararı alır ve gider.

Yaşam, Lulu’ya göre onu Henri’den uzaklaştıran bir dalgadır ve hayatı şöyle tarif eder:

“Sizi sürükleyen dalgadır, yaşam bu; ne yargılanabilir, ne anlaşılabilir, bırak gitsin demekten başka yapacak bir şey yok.” Aslında bu dalga dediği karar, kendi seçimidir ve Henri’den ayrılırken babasının tabutu üstüne atılan ilk toprak gibi bir ayrılık acısı hissetse de bu kararından vazgeçmez.

Lulu, elindekiler kendisine yetmeyen ve ne yapacağını bilemeyen, sevse de sevgisini korumak yerine kendi hayatının içinde sürüklenmeyi seçen bir karakter. Farklı evet, tıpkı Sartre’ın diğer karakterleri gibi, toplumun içinde göze çarpmayan, iç dünyası, alışkanlıkları, seçimleriyle ayrıkotu olan bir başka karakter.

 BİR YÖNETİCİNİN ÇOCUKLUĞU

Lucien Fleurier, kız çocuğu gibi yetiştirilen bir erkek çocuğu. İlginç bir çocuk Lucien: … olma oyununu seven ve her şeye şüpheyle yaklaşan, büyüklerinin tepkisine göre kafasında iyi-kötü kavramları oluşturan, büyüdükçe görünmez olduğuna inanmaya başlayan… Sonraları bu görünmezlik onda “Ben kimim?” sorusuna neden olacak ve varlığını sorgulamaya başlayacaktır. Hikâyenin neredeyse tamamına yayılan bu düşünce-hikâyenin leitmotifi-, Lucien’in bütün edimlerinin, ahlâki sorgulama ve yönelişlerinin temelini oluşturacaktır. Bu varlık yolculuğunda, yahut hiçliğinin keşfinde, aşama aşama şu eserlerle yola çıkar: Werther (Genç Werther’in Acıları[2] ile Goethe); Sainte-Helene’in Anıları; Psikanalize Giriş, Günlük Yaşamın Psikopatolojisi (Freud); Illuminations (Arthur Rimbaud); Maldoror’un Şarkıları[3](Comte de Lautréamont); Marquis de Sade’nin kitapları; Action Française(siyasi gazete); Colette Baudoche (Maurice Barres); Gurbetçiler (Andre Lemordant)…

 Kendisini şöyle tarif eder: “Oidipus kompleksiyle başladım, sonra sadiko-anal oldum, şimdi de eşcinsel oldum, nerede duracağım acaba?” Hakikaten orada durmaz, “Benim sağlam bir ahlâkım var.” diye tekrarlayarak içinde bulunduğu durumdan uzaklaşır, eşcinselliğinden nefret eder ve bu nefreti bambaşka bir alana kaydırır. Yahudi nefretine.   Tüm bu ilerleyişte aslında kendinin kim olduğundan çok başkalarının gözünde kim olduğu, nasıl göründüğü, değerli olup olmadığı… derdindedir. Başkalarının gözünde saygın, değerli, sözü dinlenen biri olmayı istemektedir. Bir yönetici nasıl olmalıysa öyle olacaktır, hayatının anlamı bu olmuştur. Fransa Fransızlarındır, diye nida atan bir milliyetçilikten ırkçılığa kayar. Hatta fikri planda kalmaz bu yeni düşünce, bunu şiddete de çevirir. Irkçılığa kayarken, arkadaşlarının onu yargılamak yerine ona ses çıkarmamaları onun kendi haklılığının ispatı olarak göründüğü için, yaptıklarında kendisini haklı çıkarmaya başlar. En son geldiği beni şudur: Yahudilere katlanamayan biri.

Nefretini kutsamaya bile başlar Lucien, kendisine saygısı artar durdurulmadığı ve hatası yüzüne vurulmadığı için. Bambaşka biridir artık. Egosantrik bir merkezde, kendisinin hakları olduğuna inanan ama başkalarının da aynı haklara sahip olduğunu görmeyen yeni biri. Kendi ifadesiyle:  ”Fransızlar arasında bir yönetici, bir erkek, bir önder!”

Kendisini hayvanlara yahut nesnelere benzeterek betimleyen, ‘kimim ben’ sorusunu ‘neyim ben’e çeviren, daha düne kadar siyasetle uğraşmayan, kendini tanımlama çabasında olan bir gencin trajik çöküşü. Başkalarının gözünden kendisine bakarak, kendisine hayranlığı artan, kendisine saygıyı başkalarını ezerek ifade eden, kendini beğenme ve yüceltme ile hiçliğini kim’le değil ‘ne’ ile tanımlayan yeni Lucien, yahut bir yöneticinin prototipi Lucien.

Sistir Lucien, boşluğun ardındaki sis kendisidir ve o, bu sisin ardından kendisini, tüm o kendini tanıma yolculuğunun sonunda, işte böyle tanımlandırır. “Lucien, yani ben! Yahudilere katlanamayan biri!” İlginç olansa, Lucien’i bu noktaya getirenin kendisi, yani yaptığı seçimler olması. Her adımını kendi tercihleriyle atan Lucien, oidipus kompleksinden, sadiko-anala, oradan eşcinselliğe, oradan heteroseksüelliğe ve nihayetinde nefret söylemli bir ırkçılığa uzanan bir “ben” inşa eder. İnşa ettiği ben’ine aşık olacak kadar da kendisini kutsar ve beğenir.

 Sartre, bu beş hikâyeyle, hepsi birbirinden ilginç, farklı, toplumun görünmeyen yüzünün yansısı olan karakterlerle, ayrıkotu dediğimiz ama hepimizin içinde onlardan bir parça onlardan olan kişileriyle, anomalilerimize, tercihlerimize, varlık inşamıza, benliğe, aileye, topluma, insana… değinmiş. Bu hikâyeler; başarılı betimlemeler, ayrıntıları yakalamadaki ustalık, kısa ama derin hikâyelerindeki karakter yaratma başarısı ile dikkati çekiyor. Okur olarak bu karakterlerin dünyasına girerken ilginç şekilde onları yargılamadan, sadece iç dünyalarındaki nedenler ve nasıllarla bu insanlara yaklaşıyorsunuz, onları ve dünyalarını tahlil ediyorsunuz. Karakterin dünyasını öğreniyorsunuz; sonuç, istemediğiniz bir nokta olsa bile -Lucien’deki gibi- bunun ciddi bir analizin yansıması olduğunu fark ediyorsunuz.

Özetle denebilir ki, bu hikâyeler sadece Sartre’ın varoluş felsefesinin özeti değil; -ki denen şey hep bu- aynı zamanda Sartre’ın insan ve topluma dair objektif/nesnel gözlemlerinin, analizlerinin, ayrıntıları yakalamadaki başarısını edebi bir şekilde ortaya koymasının da ifadesidir.

Ad

A Separation,1,Adam Schaff,1,Adem ve Havva,1,Akra'da Bulunan Elyazması,1,Alain Badiou,4,Alain Resnais,1,Alan Woods,1,Albert Camus,17,Albert Einstein,4,Alejandro González Iñárritu,1,Alenka Zupančič,1,Alexander Supertramp,1,Alfred Hitchcock,4,Alıntı,1,Ali Rahimli,4,Allen Ginsberg,5,Amin Maalouf,1,Anarşi,2,André Breton,1,Andrey Tarkovski,7,Ani Gezinti,1,Anton Çehov,2,Antonin Artaud,1,Anubis,1,Aristoteles,1,Arthur Danto,1,Arthur Rosenberg,1,Arthur Schopenhauer,2,Arundhati Roy,1,Asghar Farhadi,3,Attila İlhan,1,Aynadaki Gibi,1,AzBlog,13,Aziz Nesin,2,Babaya Mektup,1,Beat Kuşağı,17,Belgesel,5,Belinski,1,Bertolt Brecht,3,Bertrand Russell,1,Bilim,10,Billie Holiday,1,Biyografya,22,Björk,1,Bob Black,1,Bob Dylan,1,Bozkırkurdu,1,Böyle Buyurdu Zerdüşt,1,Breaking Bad,1,Bulantı,1,Bülent Ortaçgil,2,Büyülenme,1,Camera Lucida,1,Can Yücel,2,Cemal Süreya,1,Charles Baudelaire,2,Charles Bukowski,6,Charles Dickens,1,Charlie Chaplin,2,Charlie Parker,1,Christfried Tögel,1,Christine Bard,1,Christopher McCandless,1,Christopher Nolan,1,Chuck Palahniuk,3,Çarlz Bukovski,1,Çavdar Tarlasında Çocuklar,1,Dallas Buyers Club,1,Damon Albarn,1,Daniel Goleman,1,Dava,1,David Gilmour,1,Demian,1,Desiderius Erasmus,1,Didier Lauru,1,Dieter Forte,1,Djivan Gasparyan,1,Dominique Laporte,1,Dostluk Bağları ve Dostluk,1,Dostoyevski,16,Dönüşüm,1,Edebiyyat,140,Edgar Allan Poe,1,Eduardo Galeano,1,Eflâtun,1,Ejderhaların Danssı,1,Elias Canetti,1,Elvis Presley,2,Emil Michel Cioran,1,Emma Goldman,1,Eric Clapton,1,Eric Hoffer,1,Erich Fromm,3,Ernest Hemingway,2,Estela Welldon,1,Ethan Coen,2,Əkrəm Əylisli,1,Feature,20,Félix Guattari,1,Felsefe,93,Ferman Toroslar,1,Fernando Pessoa,1,Film,68,Franz Kafka,25,Freddie Mercury,1,Friedrich Engels,1,Friedrich Nietzsche,19,Füruğ Ferruhzad,1,Gabriel Garcia Marquez,1,Gabriel García Márquez,2,Galileo,2,Gemeinschaft,1,George Carlin,1,George Martin,1,George Orwell,1,Georges Canguilhem,1,Georges Perec,1,Gerçeklik açısından Kafka,1,Gilles Deleuze,5,Goethe,1,Gogol,4,Guguk Kuşu,1,Gustav Janouch,1,Guy Fawkes,1,Hakim Bey,1,Harriet Lerner,1,Hegel,2,Heinrich Böll,1,Hermann Broch,1,Hermann Hesse,5,Herta Müller,1,Hrant Dink,1,Iain Menzies Banks,1,Immanuel Kant,1,Ingeborg Bachmann,1,Ingmar Bergman,6,Inside Llewyn Davis,1,Italo Calvino,2,İran,1,İtalo Calvino,1,J. D. Salinger,2,Jack Kerouac,8,Jacques Brel,1,Jacques Lacan,13,Jacques Vergès,1,James Hawes,1,James Joyce,1,Jan Pol Sartr,1,Jason McQuinn,1,Jean Baudrillard,1,Jean Cocteau,1,Jean-Paul Sartre,10,Jehane Noujaim,1,Jenn Ashworth,1,Jiddu Krishnamurti,2,Jimi Hendrix,1,Joel Coen,2,John Berger,1,John Fante,2,John Lennon,5,John Steinbeck,4,Jorge Luis Borges,1,Jose Saramago,1,Joseph Conrad,1,Judith Butler,1,Juliet Mitchell,1,Julio Cortázar,1,Kaos'un Gizli Yaşam,1,Karamazov Kardeşler,2,Karl Marx,8,Kaybedenler Klübü,1,Ken Kesey,1,Kırmızı Pazartesi,1,Korkma Ben Varım,1,Kumarbaz,1,Kürk Mantolu Madonna,1,La Casa De Papel,1,Lady with Ermine,1,Lars von Trier,8,Laura Nyro,1,Leonard Cohen,1,Leonard Da Vinci,1,Lev Tolstoy,5,Lev Troçki,2,Linda Lee,1,Maksim Gorki,2,Malina,1,Marie Curie,1,Marilyn Manson,1,Marilyn Monroe,1,Mario Leis,1,Marlon Brando,1,Marqius de Sade,2,Martı Jonathan Livingston,1,Martin Heidegger,2,Maurice Blanchot,2,Max Stirner,15,Mental Pornografi Blog,2,Meqale,175,Michael De Montaigne,1,Michel Foucault,6,Mike Leigh,1,Milan Kundera,1,Miles Davis,1,Milgram,1,Milgram deneyi,1,Mohsen Namjoo,3,Monique Wittig,1,Morrisse,1,Murat Menteş,1,Mustafa Kemal Atatürk,1,Muzik,37,Neal Cassady,2,ngmar Bergman,1,Nick Cave,1,Nick Mason,1,Nikolay Gavriloviç Çernişevski,1,Nilgün Marmara,1,Noam Chomsky,2,Nostalghia,1,Notre Dame'ın Kamburu,1,Nuri Bilge Ceylan,2,Octavio Paz,1,Oğuz Atay,1,Ontolojik Anarşi,1,Onur Ünlü,2,Oscar Wilde,2,Osho,1,Oteki Ben,1,Ölüler Tanrısı,1,Ölüm Pornosu,1,Ömer Hayyam,1,Özdemir Asaf,1,Palyaço,1,Pantolonun Politik Tarihi,1,Patti Smith,1,Paul Lafargue,1,Paul McCartney,3,Paulo Coelho,2,Peter Kropotkin,2,Pierre Clastres,1,Pigme,1,Pink Floyd,2,Politika,1,Rachel Carson,1,Rachter'in Günlüğü,1,Rashit,1,Ray Davies,1,Rene Girard,1,René Wellek,1,Richard Bach,1,Richard Brautigan,1,Richard Dawkins,1,Richard Wagner,3,Richard Wright,1,Robert Musil,1,Roger Fornoff,1,Roger Garaudy,1,Roger Waters,2,Roman,9,Rose Laub Coser,1,Rus edebiyat,2,Ruth Sheppard,1,S. Reynolds & J. Press,1,Sabahattin Ali,2,Sait Faik,1,Salvador Dali,1,Samuel Beckett,4,Sasha Grey,1,Saul Newman,2,Sean Penn,1,Sırtımdaki Ev,1,Siddhartha,1,Sigmund Freud,19,Silence Spring,1,Simone de Beauvoir,6,Slavoj Zizek,6,Slavoj Žižek,15,slide,2,Sokrates,1,Soren Kierkegaard,1,Spinoza,1,SS,6,Stalker,1,Stephen Eric Bronner,1,Steve McQueen,1,Stranger,1,Suç ve Ceza,2,Supertramp,1,Sürgün,1,Şeyler,1,Tanrıya Karşı Söylev,1,Tarkovsky,5,Tek Bacaklı Yolcu,1,Teneke Trampet,1,The Beatles,4,The Butterfly Effect,1,The Rolling Stones,1,The Square,1,Theodor Adorno,4,Thomas Mann,1,Through a Glass Darkly,1,Tom Waits,2,Tomris Uyar,1,Tony Porter,1,Turan Dursun,2,Turgut Uyar,1,Ulua,1,Uluma,1,Ulus Baker,4,Umberto Eco,1,Utanç,1,V for Vendetta,1,Van Gogh,1,Victor Emil Frankl,1,Victor Hugo,1,Viktor Frankl,1,Vladimir Nabokov,2,Voltaire,1,Vsevolod İ. Pudovkin,1,Walter Benjamin,1,Wilhelm Reich,1,Will Durant,1,William S. Burroughs,2,William Shakespeare,1,Woody Allen,8,Xavier Dolan,1,Yabancı,1,Yad,1,Yolda,1,Yusif Vəzir Çəmənzəminli,1,Zeki Demirkubuz,3,Zen Kaçıkları,1,
ltr
item
Ali Rahimli: Duvar (Jean Paul Sartre)
Duvar (Jean Paul Sartre)
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQIAIQlIlbYKcg70fxtLhi2jZ-FqBm-xDQ1-M7WB-62WuHUaXHu9FNOMVbSxfzrhLRPYAq9WY1nPrCTY-SG37uzrQf-sB6QvbSAOvISew5ndISXqhT-AcuLfA-lpxPUn9-8tnW8GZuCxRc/s320/mbbw2fb.jpg
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQIAIQlIlbYKcg70fxtLhi2jZ-FqBm-xDQ1-M7WB-62WuHUaXHu9FNOMVbSxfzrhLRPYAq9WY1nPrCTY-SG37uzrQf-sB6QvbSAOvISew5ndISXqhT-AcuLfA-lpxPUn9-8tnW8GZuCxRc/s72-c/mbbw2fb.jpg
Ali Rahimli
https://alirahimli.blogspot.com/2012/12/duvar-jean-paul-sartre.html
https://alirahimli.blogspot.com/
https://alirahimli.blogspot.com/
https://alirahimli.blogspot.com/2012/12/duvar-jean-paul-sartre.html
true
8815050805795647263
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi Hiç bir yazı bulunamadı HEPSİNİ GÖSTER DAHA FAZLA Cevapla Cevabı İptal Et Sil Tarafından Ana Sayfa Sayfalar İçerikler Hepsini Göster BU YAZIYA BENZER DİĞER YAZILAR ETİKET ARŞİV ARAMA BÜTÜN İÇERİKLER İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Sunday Monday Tuesday Wednesday Thursday Friday Saturday Sun Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec just now 1 minute ago $$1$$ minutes ago 1 hour ago $$1$$ hours ago Yesterday $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago Followers Follow THIS CONTENT IS PREMIUM Please share to unlock Copy All Code Select All Code All codes were copied to your clipboard Can not copy the codes / texts, please press [CTRL]+[C] (or CMD+C with Mac) to copy