Bergman’dan Kurgu ve Gerçeklik Üzerine Bir Manifesto: Persona

Persona Neden Persona? Bergman’ın filmini ve derdini iyice anlayabilmek için, takıntı haline getirdiği ‘persona’ kavramını biraz ...

Persona
Neden Persona?

Bergman’ın filmini ve derdini iyice anlayabilmek için, takıntı haline getirdiği ‘persona’ kavramını biraz incelememiz gerekiyor. İlk önce Jung’un kullandığı anlamla başlayalım:  “İnsanoğlunun uygarlaşma süreci, insan ve toplum arasında, onun nasıl görünmesi gerektiği konusunda ve birçok insanın arkasına gizlenerek yaşadığı maskenin oluşması konusunda bir uzlaşma getirir. Jung bu maske için, bir zamanlar eski çağ aktörlerinin oynadıkları rolü belirtmek için giydikleri maskenin adı olan ‘persona’ sözcüğünü kullanmaktadır. (*)” Yani sosyal hayatta patron, anne, sevgili olarak, iyi ilişkiler kurmak adına başka kimliklere zorunlu olarak bürünüyor oluşumuz persona’nın ilk kullanımı. Bir de Jung’un bu sözcüğü ödünç aldığı, eski çağ tiyatrolarındaki oyuncuların rolüne göre giydiği, maske anlamında kullanılan persona var. Filmde Bergman’ın persona’nın bu iki anlamını da izleyicisine göstermeye çalıştığını Elisabeth üzerinden anlamamız mümkün. Çünkü Elisabeth bir oyuncu. Bergman’ınsa bu iki ‘persona’ kavramına bambaşka bir açıdan yaklaştığını, bu kavramları adeta dönüşüme uğrattığını ve onu kendi sinemasına nasıl profesyonelce yedirdiğini film ilerledikçe anlayacağız. Ama ilk önce filmin başkarakterlerini tanıyarak işe başlayalım:

Evet, Elisabeth bir oyuncu. “Elektra” oyununun ortasında susup kalıyor ve bir daha konuşmuyor. Alma ise Elisabeth’ten sorumlu hemşire… Evlenmeyi, çocuk yapmayı isteyen, sıradan bir kadın. Bu iki kadının hayatı hasta-doktor ilişkisi sayesinde kesişiyor. Alma’nın derdi Elisabeth’in neden sustuğunu anlamaya çalışmak ve mümkünse onun konuşmasını sağlamak. Böyle bir ilişkide Alma’nın kendini özne, Elisabeth’i nesne olarak görmesi kuşkusuz kaçınılmaz. Fakat film ilerledikçe görüyoruz ki, bunun tam tersi oluyor ve Alma, kendini Elisabeth’in dünyasına bırakmayı tercih ediyor.
Persona
Bir Köle-Efendi İlişkisi

Doktorun isteği üzerine yazlığa gittiklerinde bu iki kadın baş başa kalmışlıklarının tadını çıkarmayı deniyorlar. Elisabeth, yazlık evde, hastanede göründüğünden çok daha rahat ve mutlu görünüyor. Kendisinde bir sorun yokmuş ve sadece susuyormuş gibi… Susmanın bir hastalık değil de bir tercih olduğunu kanıtlarcasına davranışları gayet rahat. Zaten doktor bir sorunu olmadığını Alma’ya söylüyor. Belki patolojik bir sorunu yok Elisabeth’in, ama film içerisinde ister istemez neden konuşmayı reddettiğini merak ediyoruz. Buna dair ipuçlarını da takip ediyoruz dolaysıyla. Örneğin hastanede, kocası tarafından yazılmış mektubu sonuna kadar dinleyemiyor. Kendisine uzatılan çocuğunun resmini sinirle yırtıyor. Ailesinden bahsedildiğinde pek rahat olmadığını görüyoruz. Huzursuz olduğunu, hatta korktuğunu, dehşete düştüğünü gördüğümüz bir sahne daha var: hastane odasında, televizyondaki savaş görüntülerini izlerken… Elleriyle yüzünü kapıyor, odanın köşesine saklanıyor ve büyümüş gözlerle görüntüleri izliyor. Belli ki Elisabeth hayatın kendisini çok korkutucu buluyor, burada yaşanmaya değer şeyler olmadığını, elimizdeki tek şeyin savaş ve yıkım olduğunu düşünüyor. Hayatın içine girmektense dışında durmak, hayata karşı tüm gücünle muhalif olmaktansa susmak, böyle bir dünyada daha mantıklı ve tutarlı bir davranış gibi geliyor ona. Sanatçının cesur, muhalif, sıkı bir üslupçu olması gerektiğini düşünürsek Elisabeth’in takındığı tutumu beğenmemiz mümkün değil. Çünkü Elisabeth’in tek yaptığı insanlar birbirlerini öldürürken uzakta ıssız bir yerlere kaçmak, sırtında ağır bir yük olduğunu düşündüğü ailesini bir tarafa bırakmak ve susmak.

Hemşire Alma ise sıradan biri olarak Elisabeth gibi birine hayran ve bu hayranlığını gizlemiyor. Onu sevdiğini, sanatçıların çok önemli kişiler olduğunu söylüyor. Hatta bir noktada “sen olmayı çok isterdim” diyor. Alma’nın olmak istediği Elisabeth değil aslında, Elisabeth’in taşıdığı sanatçı kimliği; ama Alma bunun ayırdına varamıyor ve sıradan biri olmaktan kurtulmanın yolunun Elisabeth gibi olmaktan geçtiğini sanıyor. Bu durumda, Alma hemen her zaman Elisabeth’in karşısında daha edilgen, daha aşağıda bir yerlerden konuşuyor. Egosu, Elisabeth’le karşılaştırıldığında yerlerde sürünüyor. Elisabeth’inse kendine olan güveni tam. Alma’yla vakit geçirdiği her an; onu kuşatıcı, kendinden emin ve üstün görüyoruz. Daha başından hiç eşit olmayan bu ilişki doğal olarak hızla bir köle-efendi ilişkisine dönüşüyor. Elisabeth’in kendinden çok üstün olduğunu düşünüp, kendini onun önünde tüm çıplaklığıyla çarmıha geren Alma, bir nevi efendisi tarafından o haliyle kabul edilmeyi ve kutsanmayı istiyor (filmde bolca görülen çarmıh, kurban etme, vampirizm karelerinin bilinç akışı şeklinde verilmesini hatırlayın), oysa böyle yaparak Elisabeth’i kendi çıkarları adına kullanmış olduğunu fark etmiyor. Ne zaman ki, Elisabeth’in doktora yazdığı mektubu okuyor, tüm ilişki ters yüz oluyor ve o zamana kadar kurgulanmış her şey kökünden yıkılıveriyor.

Aşağılık ve Üstünlük Kompleksi Sorunu

Alma, “taptığı” ikonun, kendisine ulu bir tanrıça gibi değil de, gayet insani bir zaafla ve ukalaca yaklaştığını anlayınca düş kırıklığına uğruyor ve ister istemez şiddete yöneliyor. Alma’nın, bir kez bile konuşmayan Elisabeth’i anlama çabası sadece kafasında yarattıklarıyla sınırla kalmak zorunda. Bu yüzden Bergman, film boyunca Alma ile Elisabeth’i birbirinden ayıramıyor, onları yapışık ikizler gibi göstermekten çekinmiyor. Bir nevi bu film, Alma’nın hastası Elisabeth hakkında uydurduğu spekülasyonlardan ibaret. Öyle ki işin içine halüsinasyonlar ve tuhaf rüyalar girmeye başlıyor. Örneğin Alma’nın Elisabeth’in kocasıyla yaptığı konuşma, bunun taraflı bir “Alma rüyası” olduğunu kanıtlar nitelikte. Belki de Alma, Elisabeth’i dilsiz, kocasını kör ilan edip; dilsiz-kör bir çiftin bir halta yaramayacağını kendine kanıtlamaya uğraşıyor. Kendini Elisabeth’in yerine koyup kocasının yanında yatarken, ağlamaya başladığı sahnede “soğuk, duygusuz, çürümüş biriyim” diyerek Elisabeth’i iyice yerin dibine batırabiliyor.

Her ne kadar konuşmasa da, doktora yazdığı mektuptan, hal tavırlarından ve yırttığı fotoğraftan tıpkı Alma gibi biz de iyi kötü bir fikir yürütebiliyor ve Elisabeth’in nasıl biri olduğunu ve hangi sorunlardan kaçmaya çalıştığını tahmin edebiliyoruz. Alma da film boyunca Elisabeth’in konuşması için elinden geleni yapsa da bunda başarılı olamıyor ve sonlara doğru iki argümanla kendi fikirlerini artık nihayete erdiriyor. İlki, (Alma kahve, Elisabeth de sigara içerken, masa başında, ayakta konuştukları sahne), Alma’nın onun ayan beyan sorunlu biri olduğu ama çok iyi oyuncu olduğu için, sağlıklıymış rolü yaptığı savı. Bu cümleden sonra Elisabeth çok sinirleniyor ve Alma’nın yanından koşarak uzaklaşıyor (belli ki iyi yere parmak basmış Alma). İkincisiyse filmin en önemli anı, Alma ile Elisabeth’in masa başında karşılıklı oturduğu ve Alma’nın tanrısal bir bakış açısından tüm olanları bir bir anlattığı, Persona’nın en meşhur sahnesi: Elisabeth, bir oyuncu olarak taşıdığı kusursuz oyuncu personasını, çocuk sahibi olarak zirveye çıkarmaya karar vermiş (çünkü o rolde eksik olan tek şeyin o olduğu söylenmiş kendisine). Fakat anne olmak, çok ağır ve kaldıramayacağı bir yük olduğu için bu yaptığından müthiş bir pişmanlık duymuş. Elisabeth’in kaçtığı-kaçmaya çalıştığı şey, yaratmaya çalıştığı ideal. Bu ideal toplum içerisinde yer bulabildiği için de çocuktan, çocuğun babasından, işinden, yani toplumdan kaçıyor. Toplum ona direk kusursuz oyuncu personasını taşımadaki başarısızlığını anımsatıyor. Kendini üstün görmesi ve içine düştüğü egoizm duygusu aslında kendi sonunu hazırlayan bir çeşit tuzağa dönüşmüş durumda.
Persona
Bir noktadan sonra iki kadının sorunları kendilerini belli ediyor. Alma aşağılık, Elisabeth ise üstünlük kompleksinden mustarip. Alma sürekli edilgen, Elisabeth sürekli faal durumda, üstelik susarak bu faâlliği pekiştiriyor. Alma’nın Elisabeth’e duyduğu nefretle karışık hayranlık, onun iyileşmesini sağlamak için elinden geleni yapmasını sağlıyor. Bu köle-efendi diyalektiğinden çok şey barındıran ilişkide Alma, kendisini kullanılmış ve aşağılanmış hissetmesine rağmen; Elisabeth’e persona kullanmadan gerçekleri söylediği ve Elisabeth’in sinirlenerek yanından uzaklaştığı sahnede, ağlayarak ve yalvararak onun peşinden koşup özür diliyor. Alma kendini Elisabeth’e kabul ettirmek derdinde. Aşağılanmış birinin, kendisi hakkında alaycı şeyler söylemiş birinden uzaklaşması gerekirken, Alma Elisabeth’e bağlanma derecesini tam aksine daha da –“şiddetle”- arttırıyor! Onun konuşmasını istemekten ziyade artık emreder duruma geliyor. Alma, kendisinin varlığını başkasına adayarak ayakta kalan bir çeşit benliği/ egosu olmayan biri. Elisabeth’i ne kadar iyileştirmeyi başarır, onun hastalığının altında yatan gerçekleri ne kadar su yüzüne çıkarırsa kendisiyle o kadar gurur duyacağı belli; ama bu hal yavaş yavaş kendini Elisabeth için kurban etmeye doğru gidiyor. Filmin sonlarında, rüya sekansını andıran ve bilinç akışı şeklinde akan klinik bölümünde, Alma Elisabeth’e kendisine ulaşamayacağını, ‘o’ [Elisabeth] olmak istemediğini, her bir saniye değiştiğini söylüyor; sonra bileğini kesip kendini/kanını ona sunuyor. Bu sado-mazoşist sahne, Alma’nın sevgi-nefret ilişkisini en iyi anlatan sahnelerden biri. Köle, efendisinden kopup özgürleşmek derdinde değil; tam aksine özgürleşirse ona başkasına hizmet ettiğindeki hazzı hiçbir şey veremeyecek. Böylece Alma kendini Elisabeth içinde eritip eritmeme arasında gidip gelen bir ruh hali içerisinde buluyor.

Bergman’ın Peşini Bırakmadığı Şey: Sinema

Tüm bunları anlatırken, Bergman’ın asıl meselesinin bizzat sinemanın kendisi olduğunu, onun düşünce dünyasının bizzat sinema sayesinde şekillendiğini de fark ediyoruz. Öyle ki izleyicisine ‘persona’ kavramı hakkında adeta düşünce egzersizi sunan bir yapı kuruyor Bergman. Girişte bahsettiğimiz iki ‘persona’ kavramını Elisabeth üzerinde bedenleştirerek işe başlaması hiç şaşırtıcı değil. Çünkü Elisabeth hem filmde bir oyuncu olarak başka personaya bürünürken, hem de Alma’ya karşı sosyal hayatta kullandığımız personaya başvuruyor. Bergman, kendisine has bir zihinsel kurnazlıkla bir oyuna da kendisi gidiyor ve izleyiciye (belki farkına varamaz veya kaçırır diye) yabancılaştırma efektleri sunarak bunun bir “film” olduğunu hatırlatmak istiyor. Film, kendisinin film olduğunu göstererek başlıyor. Bobinler, şeritler gösteriliyor, bir görünüp bir kaybolan tek karelik görüntüler etrafı sarıyor. Yani, Elisabeth’i canlandıran Liv Ulmann, aslında filmde Elisabeth personasını taşımış oluyor. Böylece Bergman persona kullanımını üçe çıkararak izleyiciyi her açıdan kuşatmaktaki maharetini konuşturmuş oluyor. Diyor ki, “filmimin adı persona ve filmde izleyeceğiniz her şey sadece bir film, yani bir şeyin kopyası; yani bir maskesi, yani personası.”

Onun bu iddiası bir paradoksa yol açıyor. Çünkü aslında her film bir personadır. Filmler kendilerini maskeleyerek bize yalan söylerler. Bergman, filmlerin yalan söylediğini ve her filmin bir persona olduğunu söyleyerek doğru bir yalan söyleme derdinde. O meşhur paradoksta olduğu gibi: “Şu an yalan söylüyorum.” Bergman da izleyicisine filminin yalan olduğunu yalanla söylüyor. O zaman biz de Bergman’a bir İtalyan atasözüyle cevap vererek bitirelim: “Doğru söyleyen yalancıya inanılmaz.”
Ad

A Separation,1,Adam Schaff,1,Adem ve Havva,1,Akra'da Bulunan Elyazması,1,Alain Badiou,4,Alain Resnais,1,Alan Woods,1,Albert Camus,17,Albert Einstein,4,Alejandro González Iñárritu,1,Alenka Zupančič,1,Alexander Supertramp,1,Alfred Hitchcock,4,Alıntı,1,Ali Rahimli,4,Allen Ginsberg,5,Amin Maalouf,1,Anarşi,2,André Breton,1,Andrey Tarkovski,7,Ani Gezinti,1,Anton Çehov,2,Antonin Artaud,1,Anubis,1,Aristoteles,1,Arthur Danto,1,Arthur Rosenberg,1,Arthur Schopenhauer,2,Arundhati Roy,1,Asghar Farhadi,3,Attila İlhan,1,Aynadaki Gibi,1,AzBlog,14,Aziz Nesin,2,Babaya Mektup,1,Beat Kuşağı,17,Belgesel,5,Belinski,1,Bertolt Brecht,3,Bertrand Russell,1,Bilim,10,Billie Holiday,1,Biyografya,22,Björk,1,Bob Black,1,Bob Dylan,1,Bozkırkurdu,1,Böyle Buyurdu Zerdüşt,1,Breaking Bad,1,Bulantı,1,Bülent Ortaçgil,2,Büyülenme,1,Camera Lucida,1,Can Yücel,2,Cemal Süreya,1,Charles Baudelaire,2,Charles Bukowski,6,Charles Dickens,1,Charlie Chaplin,2,Charlie Parker,1,Christfried Tögel,1,Christine Bard,1,Christopher McCandless,1,Christopher Nolan,1,Chuck Palahniuk,3,Çarlz Bukovski,1,Çavdar Tarlasında Çocuklar,1,Dallas Buyers Club,1,Damon Albarn,1,Daniel Goleman,1,Dava,1,David Gilmour,1,Demian,1,Desiderius Erasmus,1,Didier Lauru,1,Dieter Forte,1,Djivan Gasparyan,1,Dominique Laporte,1,Dostluk Bağları ve Dostluk,1,Dostoyevski,16,Dönüşüm,1,Edebiyyat,140,Edgar Allan Poe,1,Eduardo Galeano,1,Eflâtun,1,Ejderhaların Danssı,1,Elias Canetti,1,Elvis Presley,2,Emil Michel Cioran,1,Emma Goldman,1,Eric Clapton,1,Eric Hoffer,1,Erich Fromm,3,Ernest Hemingway,2,Estela Welldon,1,Ethan Coen,2,Əkrəm Əylisli,1,Feature,20,Félix Guattari,1,Felsefe,93,Ferman Toroslar,1,Fernando Pessoa,1,Film,68,Franz Kafka,25,Freddie Mercury,1,Friedrich Engels,1,Friedrich Nietzsche,19,Füruğ Ferruhzad,1,Gabriel Garcia Marquez,1,Gabriel García Márquez,2,Galileo,2,Gemeinschaft,1,George Carlin,1,George Martin,1,George Orwell,1,Georges Canguilhem,1,Georges Perec,1,Gerçeklik açısından Kafka,1,Gilles Deleuze,5,Goethe,1,Gogol,4,Guguk Kuşu,1,Gustav Janouch,1,Guy Fawkes,1,Hakim Bey,1,Harriet Lerner,1,Hegel,2,Heinrich Böll,1,Hermann Broch,1,Hermann Hesse,5,Herta Müller,1,Hrant Dink,1,Iain Menzies Banks,1,Immanuel Kant,1,Ingeborg Bachmann,1,Ingmar Bergman,6,Inside Llewyn Davis,1,Italo Calvino,2,İran,1,İtalo Calvino,1,J. D. Salinger,2,Jack Kerouac,8,Jacques Brel,1,Jacques Lacan,13,Jacques Vergès,1,James Hawes,1,James Joyce,1,Jan Pol Sartr,1,Jason McQuinn,1,Jean Baudrillard,1,Jean Cocteau,1,Jean-Paul Sartre,10,Jehane Noujaim,1,Jenn Ashworth,1,Jiddu Krishnamurti,2,Jimi Hendrix,1,Joel Coen,2,John Berger,1,John Fante,2,John Lennon,5,John Steinbeck,4,Jorge Luis Borges,1,Jose Saramago,1,Joseph Conrad,1,Judith Butler,1,Juliet Mitchell,1,Julio Cortázar,1,Kaos'un Gizli Yaşam,1,Karamazov Kardeşler,2,Karl Marx,8,Kaybedenler Klübü,1,Ken Kesey,1,Kırmızı Pazartesi,1,Korkma Ben Varım,1,Kumarbaz,1,Kürk Mantolu Madonna,1,La Casa De Papel,1,Lady with Ermine,1,Lars von Trier,8,Laura Nyro,1,Leonard Cohen,1,Leonard Da Vinci,1,Lev Tolstoy,5,Lev Troçki,2,Linda Lee,1,Maksim Gorki,2,Malina,1,Marie Curie,1,Marilyn Manson,1,Marilyn Monroe,1,Mario Leis,1,Marlon Brando,1,Marqius de Sade,2,Martı Jonathan Livingston,1,Martin Heidegger,2,Maurice Blanchot,2,Max Stirner,15,Mental Pornografi Blog,2,Meqale,175,Michael De Montaigne,1,Michel Foucault,6,Mike Leigh,1,Milan Kundera,1,Miles Davis,1,Milgram,1,Milgram deneyi,1,Mohsen Namjoo,3,Monique Wittig,1,Morrisse,1,Murat Menteş,1,Mustafa Kemal Atatürk,1,Muzik,37,Neal Cassady,2,ngmar Bergman,1,Nick Cave,1,Nick Mason,1,Nikolay Gavriloviç Çernişevski,1,Nilgün Marmara,1,Noam Chomsky,2,Nostalghia,1,Notre Dame'ın Kamburu,1,Nuri Bilge Ceylan,2,Octavio Paz,1,Oğuz Atay,1,Ontolojik Anarşi,1,Onur Ünlü,2,Oscar Wilde,2,Osho,1,Oteki Ben,1,Ölüler Tanrısı,1,Ölüm Pornosu,1,Ömer Hayyam,1,Özdemir Asaf,1,Palyaço,1,Pantolonun Politik Tarihi,1,Patti Smith,1,Paul Lafargue,1,Paul McCartney,3,Paulo Coelho,2,Peter Kropotkin,2,Pierre Clastres,1,Pigme,1,Pink Floyd,2,Politika,1,Rachel Carson,1,Rachter'in Günlüğü,1,Rashit,1,Ray Davies,1,Rene Girard,1,René Wellek,1,Richard Bach,1,Richard Brautigan,1,Richard Dawkins,1,Richard Wagner,3,Richard Wright,1,Robert Musil,1,Roger Fornoff,1,Roger Garaudy,1,Roger Waters,2,Roman,9,Rose Laub Coser,1,Rus edebiyat,2,Ruth Sheppard,1,S. Reynolds & J. Press,1,Sabahattin Ali,2,Sait Faik,1,Salvador Dali,1,Samuel Beckett,4,Sasha Grey,1,Saul Newman,2,Sean Penn,1,Sırtımdaki Ev,1,Siddhartha,1,Sigmund Freud,19,Silence Spring,1,Simone de Beauvoir,6,Slavoj Zizek,6,Slavoj Žižek,15,slide,2,Sokrates,1,Soren Kierkegaard,1,Spinoza,1,SS,6,Stalker,1,Stephen Eric Bronner,1,Steve McQueen,1,Stranger,1,Suç ve Ceza,2,Supertramp,1,Sürgün,1,Şeyler,1,Tanrıya Karşı Söylev,1,Tarkovsky,5,Tek Bacaklı Yolcu,1,Teneke Trampet,1,The Beatles,4,The Butterfly Effect,1,The Rolling Stones,1,The Square,1,Theodor Adorno,4,Thomas Mann,1,Through a Glass Darkly,1,Tom Waits,2,Tomris Uyar,1,Tony Porter,1,Turan Dursun,2,Turgut Uyar,1,Ulua,1,Uluma,1,Ulus Baker,4,Umberto Eco,1,Utanç,1,V for Vendetta,1,Van Gogh,1,Victor Emil Frankl,1,Victor Hugo,1,Viktor Frankl,1,Vladimir Nabokov,2,Voltaire,1,Vsevolod İ. Pudovkin,1,Walter Benjamin,1,Wilhelm Reich,1,Will Durant,1,William S. Burroughs,2,William Shakespeare,1,Woody Allen,8,Xavier Dolan,1,Yabancı,1,Yad,1,Yolda,1,Yusif Vəzir Çəmənzəminli,1,Zeki Demirkubuz,3,Zen Kaçıkları,1,
ltr
item
Ali Rahimli: Bergman’dan Kurgu ve Gerçeklik Üzerine Bir Manifesto: Persona
Bergman’dan Kurgu ve Gerçeklik Üzerine Bir Manifesto: Persona
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPGdxre4FDFKv8PBQAOpAAilKSWZK9YMFfjdKKOUAQ0OfPuX6l2Esc3K6SAKoAergFZnaWHiSQT0Yon5SR8WqptRkAGBN___s16npEMkwX7057RKZhKv7qZjxhd70n9cbR5GJafL0HBkDO/s1600/persona1-1.jpg
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPGdxre4FDFKv8PBQAOpAAilKSWZK9YMFfjdKKOUAQ0OfPuX6l2Esc3K6SAKoAergFZnaWHiSQT0Yon5SR8WqptRkAGBN___s16npEMkwX7057RKZhKv7qZjxhd70n9cbR5GJafL0HBkDO/s72-c/persona1-1.jpg
Ali Rahimli
https://alirahimli.blogspot.com/2014/10/bergmandan-kurgu-ve-gerceklik-uzerine.html
https://alirahimli.blogspot.com/
https://alirahimli.blogspot.com/
https://alirahimli.blogspot.com/2014/10/bergmandan-kurgu-ve-gerceklik-uzerine.html
true
8815050805795647263
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi Hiç bir yazı bulunamadı HEPSİNİ GÖSTER DAHA FAZLA Cevapla Cevabı İptal Et Sil Tarafından Ana Sayfa Sayfalar İçerikler Hepsini Göster BU YAZIYA BENZER DİĞER YAZILAR ETİKET ARŞİV ARAMA BÜTÜN İÇERİKLER İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Sunday Monday Tuesday Wednesday Thursday Friday Saturday Sun Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec just now 1 minute ago $$1$$ minutes ago 1 hour ago $$1$$ hours ago Yesterday $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago Followers Follow THIS CONTENT IS PREMIUM Please share to unlock Copy All Code Select All Code All codes were copied to your clipboard Can not copy the codes / texts, please press [CTRL]+[C] (or CMD+C with Mac) to copy