Tanrım, zavallı ruhuma yardım et : Edgar Allan Poe

Tiyatrocu bir çiftin oğlu olarak 1809′da Boston’da dünyaya geldi, ama iki yaşına geldiğinde annesi öldüğü için, Allan soyadını aldığı aile...

Tiyatrocu bir çiftin oğlu olarak 1809′da Boston’da dünyaya geldi, ama iki yaşına geldiğinde annesi öldüğü için, Allan soyadını aldığı aile tarafından evlat edinildi. 1827′de şiirleri yayınlanmaya başladı, bu arada bir çok dergi ve gazetenin editörlüğünü üstlendi. Poe denince akla ilk gelenlerden biri “Annabel Lee” adlı şiiridir. 1838′de ‘The Narrative of Arthur Gordon Pym’ adındaki tek romanı basılmıştır. Hayatı boyunca çoklukla öykü yazmış olan yazarın “Raven/Kuzgun”u olay yaratır. Edgar Allan Poe’nun şiirleri ve öykü yazarlığının yanı sıra edebiyat eleştirmenliği de çok önemlidir. Antik çağların üç birlik kuralı temelinde modern edebiyat kuramı oluşturması, onun daha sonra Fransız simgeci şairleri tarafından öncü sayılmasına neden oldu. ‘Philosophy of Composition’ (Tümleme Felsefesi) başlıklı denemesi 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başında yaşayan şairlerin büyük esin kaynağı olmuştur. Poe ise esin kaynağını romantizmin gizemciliğinde bulmuştur. Poe’nun dünya edebiyatının kapılarını “pulp” kavramına açan kişi olduğu söylenir. Bir dönem üçüncü sınıf edebiyat olarak kabul edilmiş fantastik, gotik ve hatta polisiyenin fikir babasıdır Poe. Dehşeti, korkuyu, insanın içindeki sırları, kötülüğü, çaresizliği anlatmayı denemeyen tek bir yazar yoktur ki Poe’dan etkilenmemiş olsun. Hayatı boyunca ne maddi sıkıntıdan ne de eleştirmenlerin hırpalamalarından kurtulamamış, ölümüne dayanamadığı eşinden iki yıl sonra 40 yaşında iken veda etmiştir hayata. Son sözlerinin ‘Tanrım, zavallı ruhuma yardım et’ olduğu söylenir. Mezar taşında ise ‘Dedi kuzgun: Hiçbir zaman’ yazar.
Amerikan Romantik Akımı’nın öncülerinden biridir. ABD’nin ilk kısa hikâye yazarlarından olan Poe modern anlamda korku, gerilim ve polisiye türlerinin de öncüsüdür. Bugün birçok kimse tarafından ABD’nin ilk büyük yazarı kabul edilse de Poe hayattayken sık sık küçük düşürülmüş ve yanlış anlaşılmıştır.

Yaşamı

Her ikisi de profesyonel oyuncu olan,üç çocuklu David ve Elizabeth (Arnold) Poe’nun ikinci çocuğu olarak Boston’da dünyaya geldi. Doğduktan bir yıl sonra babası evi terk etti.Ertesi yıl annesi veremden öldü ve Richmond, Virjinya’dan (ozan) İskoç tütün tüccarı John Allan kendisini yanına aldı. Ortanca adı Allan buradan gelir.
1815′te Allan’ın ailesiyle İngiltere’ye gitti ve Londra va Richmond’daki özel okullarda okudu. Öğrenciliği sırasında tanıştığı alkol ve kumar, yaşamını altüst etti. Kendisinden daha ünlü olan eşinin gölgesinde kaldı. 1820′de Virjinya’ya geri döndü.Virjinya Üniversitesi’ne kaydoldu ama burada sadece bir yıl kaldı. Bu dönemde kumar borçları yüzünden manevi babasıyla arası açıldı.

Önceleri başarısız fanzin denemeleriyle başladığı edebiyat yaşamı, 1832′de Saturday Courrier’da basılan beş öyküyle ve 1833′te Baltimore Saturday Visiter tarafından düzenlenen yarışmada “MS. Found in a Bottle” (Şişede Bulunan Elyazması) adlı öyküsüyle birinciliği kazanmasıyla devam etti. 1843′te, Godey’s Lady’s Book’ta yayımlanan “The Visionary” adlı öyküsüyle adı ülke genelinde duyulmaya başlandı.
Düzyazılarından başka kurgu ve yazım teknikleriyle dikkat çeken “The Raven” (Kuzgun) başta olmak üzere, “Annabel Lee” ve “To Helen” (Helen’e) adlı şiirleriyle de tanınan Poe 7 Ekim 1849′da öldü.

Charles Baudelaire’in “Çağımızın en güçlü yazarı…” dediği Poe, yazdığı özgün metinlerle birçok yazarı derinden etkiledi.

Ayrıca Edgar Allan Poe babasıyla da hiç anlaşamayan bir yazardı ve eserlerinde babasıyla olan çatışmalarına rastlanır.

Başlıca yapıtları: Dedektif Auguste Dupin Öyküleri, Oval Portre, Morgue Sokağı Cinayeti, Usher Evinin Çöküşü, Altın Böcek, Kızıl Ölümün Maskesi’dir. Ayrıca birçok şiiri bulunmaktadır.

“Sarhoş, yoksul, ezik, dışlanmış Edgar Allan Poe, dingin ve erdemli Goethe’den ya da Walter Scott’dan çok daha fazla hoşuma gidiyor. O ve onun gibi özel yapıdaki adamlar için şöyle diyeceğim: bizler adına acı çektiler” Charles Baudelaire

Ölümü

Rüzgârdır, başka bir şey değil bu..


Ryan’s Inn adlı bir meyhanede kötü bir halde bulunduktan 4 gün sonra, 7 Ekim 1849 günü Baltimore’daki hastanede öldü, öldüğünde 40 yaşındaydı. 8 Ekim günü Westminster Presbiteryen Mezarlığı’nda kendisi için düzenlenen cenaze törenini Rahip William T.D. Clemm yönetti. Törene yalnızca 4 kişi katılmıştı.

Bu 4 kişi kuzeni Neilson Poe, karısı tarafından akrabası olan Henry Herring, okuldan arkadaşı Z.Collins Lee, meslektaşı Dr. Joseph Snodgrass’ dır. Ölüm olayı ve nedenleri ile ilgili çok çelişkili ve anlaşılmaz raporlar hazırlanmıştır.

Yıllar geçtikçe kendisini tanıyan ve tanımayanlar tarafından ortaya atılan kuramlar ve söylentiler arttı. Hala ölümünün arkasındaki gerçekler bilinmemektedir…

Düş içinde bir düş: Edgar Allan Poe’nun kalemi

19 Ocak 1809’da dünyaya gelen Edgar Allan Poe, günümüzde de ilgi odağı olmayı sürdürüyor. Bu ilginin pek çok sebebi vardır kuşkusuz. Ama bunlar arasında, onun düşle gerçek arasında kurduğu dünyaların ürkütücü cazibesinin rolü büyük olmalı. Okuyucu, kaybolmanın tüm ürpertisini içinde taşısa da onun müthiş dehası ve kurgusuyla belirlediği sona doğru adım adım ilerlemekten kendisini alamaz. Üstelik öyküler her okunuşlarında daha önce fark edilmeyen yollara ve dolayısıyla yeni keşiflere açılır. Öykülerinde doğrudan görünenin ötesindeki anlam katmanları, kimi öykülerinde gömdüğü kurbanları gibi örtülüdür. Okuyucu onları, ancak emek verdiği ölçüde görebilir. Poe’nun öykülerinin özgünlüğü ve eskimezliği biraz da buradan geliyor.

Yazdıklarıyla edebiyata pek çok yenilik getirmiş, daha sonra yazılanlara hatta edebiyat dışındaki diğer sanat dallarına da ilham kaynağı olmuş, polisiye, bilimkurgu, fantastik, gotik edebiyatın gelişmesinde ve yeniden biçimlenmesinde çok önemli bir basamak oluşturmuş olan Edgar Allan Poe, öykülerinde, “Bütün gördüğümüz ve göründüğümüz, yalnızca bir düş içinde bir düş” dizelerini bütün çarpıcılığıyla yüzümüze vurmaya devam ediyor.

Edgar Allan Poe Yaşıyor..

Edgar Allan Poe’nun eserinden, parça parça ya da toplu halde Türkçeye çeviriler, 1930 lardan bugüne değin yapıla gelmişti. E.A.Poe, 2009 Mayıs ayında Dost Kitabevi Yayınlarından, H.Fehmi Nemli’nin haklı övgüler alan özenli çevirisiyle Türkiye’de de tekrar gündeme geldi. Çeviri öncelikle düzgün Türkçesi ile rahat okunan bir çalışma. Ama çevirmen bununla kalmamış, Poe’nun öykülerinde sıklıkla kullanmayı sevdiği Latince, Fransızca, Yunanca gibi birçok okuyucunun anlamakta güçlük çekebileceği yabancı dillerden alıntıları ve gönderme yapılan metinleri dipnotlarla açıklamış, kitabın sonuna öykülerle ilgili aydınlatıcı bilgi ve açıklamalar koymuş. Üç cilt halinde yayınlanan çeviriler, iğne oyası gibi binbir emekle işlenmiş, meraklısına Poe’yu gerçekten anlama, öğrenme kapısını açan bir çalışma.

19. ve 20 yy dan nice önemli klasik yazar unutulup giderken, E.A.Poe bugün hâlâ ilgi çekmeye devam ediyor. Özellikle de kısa öyküleri ve şiiri. Aralarında hiç unutulmamış ve galiba da unutulmayacak ölçüde sevilen ve ilgi çekenleri var. Dünyada Annabell Lee kadar okunmuş kaç şiir vardır? Öykü ve şiirleri bugün de önemli bir yeni okur kitlesini büyülüyor, çarpıyor, sarsıyor.

Şaşırtıcı mı? Pek de öyle olmamalı. O her zaman hakkında konuşulan ve yazılan, yarattığı dehşet ve gerilim imgeleri, polisiye roman ilkeleri, bugün hâlâ pek çok öykü, roman ve filmde etkileyici biçimde kullanılan bir öncü edebiyatçı oldu. Tablodaki atın canlanıp sahibinin intikamını alması (Metzengerstein), akıl dışı güçlerin hâkim olduğu lanetli şatonun –kahramanımız oradan kaçarken ardından çöküp yok olması (Usher’ların Çöküşü), bedenini kaybetmiş ruhları anlatmak için “hava benzeri görünmez biçimler, (uçuşan) ruhani ve anlamlı gözler, melodik ama hüzünlü sesler” (Berenike) onun yarattığı, anlatım gücü bugün de aşılamamış imgelerden. Morgue Sokağı Cinayeti ise modern polisiye türünün öncüsü oldu.

 Şair olarak Poe, okuru üzerinde saf bir güzellik duygusu yaratma amacıyla şiiri katıksız bir müzik biçimine ulaştırmaya çalışır; “meleklerin gezegenindeki müziği” yakalamaya çalıştığını söyler. Bunu başarmış olmalı ki, bugün hala birçok müzisyenin, müzik grubunun ilgisini çekmeye devam ediyor. The Alan Parsons Project’in E.A.Poe öykülerinden esinlendiği “Tales of  Mistery and Imagination” albümü bunlardan biri. Albümdeki şarkıların her biri, Poe’nun bilinen öykü ve şiirlerinin adını taşır. 2000 yılında Robert Wilson’ın POE-Try adını verdiği tiyatro oyunu Hamburg’da ünlü Thalia tiyatrosunda gösterime girdi. Oyunun müziğini yapan Lou Reed bundan iki yıl sonra da, şairin ünlü şiirinin adını taşıyan, The Raven  adlı albümünü yayınladı. Ünlü karton film dizisi The Simpsons’da  halloween- cadılar bayramı bölümünde bu şiirin parodisi yapılır, Lisa Bart’a şiirden bölümler okur.

Deha sayılan insanların galiba ortak kaderidir; alanında otorite sayılanlardan birbiriyle en uzlaşmaz eleştirileri alırlar. Poe için de çağdaşı olan ve olmayan pek çok önemli şair, yazar, eleştirmen onunla ilgili çelişen eleştiriler yapa geldi. Örneğin büyük Fransız sembolist şairleri Mallarme, Baudelaire, Valery onu yere göğe koyamazken, W.B.Yeats, T.S.Eliot, A. Huxley onun şiirini beğenmediler. D.H Lawrence, Ligeia’yı değerlendirirken Poe’yu insani değil, mekanik bir bakışa sahip olmakla eleştirirken, Dostoyevski onun hiç olmamış ve olamayacak durum ve olayları anlatmadaki ulaşılmaz hayal gücüne, okuyucuyu bunlara inanmaya ikna etme gücüne, kullandığı ayrıntılara hayranlığını ifade etti. Pozitif bilimler alanında değil de edebiyat alanında konuşulduğunu düşündüğümüzde, düz bir mantıkla, birlikte ele alındığında bu görüşlerin sorunlu olduğunu düşünmek de doğru değil sanırım. Sanatın, edebiyatın tek bir tanımı olamayacağına göre, Poe’nun yazdıklarının belli bir edebiyat kuramıyla bakıldığında iyi, başka bir tanımla yaklaşıldığında kötü olduğunu söylemek anlaşılabilir. Tolstoy’un, kendi sanat kuramı ile değerlendirdiğinde, resim alnında Renoir, Monet, Pissaro’yu, edebiyat alanında, Shakespeare, Goethe, Ibsen’i, müzik alanında Beethoven (9. senfonisiyle), Wagner, Listz, Brahms’ı kötü sanatçı sayması çarpıcı bir örnektir.
Poe’nun önümüze serdiği gerçeklik, olağan gerçeklik değildir. Polisiye öykülerinde de dehşet öykülerinde de bizi günlük hayatta karşılaşmayacağımız başka bir gerçekliğin içine çekmeyi başarır. Bu,  her yapıtaşı dâhice düşünülmüş ve tasarlanmış, kurgulanmış, belli bir tarihten ve coğrafyadan uzak bir dünyanın gerçekliğidir. Tüm ayrıntılar önümüze öyle bir serilir ve dizilir ki, anlatılanların tüm gerçekdışılığına, inanılmazlığına karşın, yukarıda Dostoyevski’nin de söylediği gibi, okuyucu okuduğuna inanır. Burada E.A Poe’nun büyük başarısı, insanların bilinç dışında ya da zihinlerinin bir köşesinde var olduğunu sezdiği ruh hallerini, korkuları ya da endişeleri başarıyla anlatıp, bunları okuyucuya aktararak –muhtemelen onlarda zaten örtük bir şekilde var olan- aynı duygu, korku ya da endişeleri canlandırması, okuyucuda öyle bir estetik yaşantıyı yaratabilmesidir. Öte yandan, Poe’nun öykülerinde şaşırtıcı bir entelektüel birikim, yaşadığı zamanın –sanat, edebiyat, tarih, felsefe, fizik, matematik vb. alanlarda- bilgi birikimi ve birçok durumda o zamanı aşan bir sezgisel bilgi, gerek olağan olanı gerekse olağandışını anlatmakta çok güçlü bir araç olarak kullanılır. Öykülerinde, okuyanı yarattığı olağandışı yaşantının içine çeken, zamanının doğa ve ruhbilimlerinin imkânlarını kullanarak olayların ve ruh hallerinin ayrıntılı bir açıklamasına, çözümlemesine girişir. Bunu yaparken genellikle anlatıcı ya da öykü kahramanı ağır yaralı, afyon çekmiş olabilir ya da kalıtsal olarak taşıdığı marazi bir hastalık, en sağlıklı insanı bile bunaltacak kasvetli bir mekân ve dekor içinde tetiklenir. Böylece okuyucuya öyküdeki gerçekliğin, anlatıldığı gibi yaşanmış olabileceği hissettirilir.

Poe ürününü verirken, Bernard Shaw’un da altını çizdiği gibi, “ucuz çekiciliklere, sekse, yurtseverliğe, duygusallığa, açgözlülüğe ve yazarlık mesleğinin geçerli diğer kaba sabalıklarına” prim vermez. Bu durum aslında onun edebiyat kuramını da yansıtır: Sanatsal üretim, onu araçsallaştıran her türlü kişisel önyargı, ahlak ve ideolojiden bağımsız olmalı ve bizi tümüyle zihnin ürünü olan başka bir âleme taşımalıdır. Nitekim “Kuzgun” (The Raven) şiirini nasıl yazdığını anlatırken belirttiği gibi, okuyucuda belli bir etkiyi, duyguyu yaratmak için inceden inceye soğukkanlı hesaplar yapar, eserini kendi duygularından bağımsız olarak tasarlar. Öykülerini de öyle yazar: İnceden inceye düşünülmüş mekân, durum ve duygu anlatımları, ayrıntılar, seçilmiş tek bir amacı ve etkiyi sağlamak üzere organik bir bütünlük oluşturur.

Öykülerinde marazi öykü kahramanlarının okuyanı da tedirgin eden aşırı keskinleşmiş duyuları başa beladır.  Boşboğaz Yürek’te öykü kahramanının, ihtiyar adamı sevdiği halde, onun “perde inmiş soluk mavi gözü” ne takıntısı ve kalbinin sesini komşudan duyulacak kadar gürültülü algılaması bizi de gerer. Usher’ların Çöküşü’nde Roderick Usher’in demir kapıların ardındaki mahzende diri diri gömülmüş kardeşinin tıkırtılarını üst katlardan duyması, Berenike’de anlatıcının “zihinsel yeteneklerinde aşırı hassasiyet” nedeniyle kadının beyaz dişlerine takılıp kalması (öyle bir saplantı ki, ölmeden gömülmesine göz yumduğu kadının mezarını açarak dişlerini sökmesi) bizi alır götürür, ayak sürüsek de ürpertici bir sona doğru gideriz. Morella’da, insana kimliğini veren bilinci olduğuna göre, beden ölse de bu kimliğin yaşayabileceği, Ligeia’da, yeteri kadar güçlü bir irade gösterilebilse, ölüme teslim olunmayacağı anlatılır.
Öykülerinin nasıl sonlandığına bakarak, akıl, mantık ve bilgiye bakışına ilişkin bir ipucundan da belki söz edilebilir: Öykü kahramanı akıl, mantık ve pozitif bilimin gereklerine uygun davrandığında (Maelströme Düşüş, Kuyu ve Sarkaç) olağandışı güçler karşısında başarılı olup düzlüğe çıkar. Buna karşılık, akıl dışı güçlerin, davranışların hâkim olduğu durumlarda ise (Usher’ların Çöküşü, Karakedi, Boşboğaz Yürek, Berenike, Ligeia…) öykü kahramanı sonsuz azaplar içinde delirir, ölür.
1840 yılında Poe, öykülerini “Arabesk ve Grotesk Öyküler – Tales of Arabesque and Grotesque” başlığı altında topladı. Arabesk ve grotesk sıfatları, öyküleri nitelemekte belirsizlikler taşımakla birlikte, arabesk olarak sınıflanan Berenike, Usher’ların Çöküşü, Ligeia… gibi öykülerin genel olarak -gündelik anlamıyla- şiirsel, grotesk olanlarınsa satirik(hiciv) olduğu söylenebilir. Arabesk öykülerde kahramanlar, Poe’nun hayal gücünün ürünü olan, saçının gözünün rengini pek bilmediğimiz, bu dünyaya ait olan fiziki bir varlıktan çok başka bir dünyaya yakın duran, zaman ve mekânla ilişkilendiremediğimiz, bedenlerini bırakıp gidip gelen varlıklardır. Oysa grotesk öykülerindeki kahramanlar, hicvettiği, karikatürize ettiği, bir kısmı onunla aynı zamanlarda yaşamış gerçek kişiler ya da gerçek kişilere göndermedir. Bu öykülerde, yazar arabesk olarak sınıfladığı öykülerden farklı olarak, bilinen yerlerdeki bilinen olayları, gelişmeleri hicveder. Bunlar arasında, altına hücum dalgasıyla alay ettiği “Von Kempelen ve Buluşu”, hiyeroglifin çözülmesiyle Mısır’a duyulan çılgınca ilgiyle dalga geçtiği “Bir Mumya ile Küçük Bir Tartışma” sayılabilir. Bu öykülerde Poe’nun gazeteci yanının bir yansıması da görülebilir.

Edgar Allan Poe, eserinde akıl, zekâ, bilgi ve yeteneği sıra dışı bir zihinsel faaliyet ve olağanüstü bir duyarlılıkla birleştirmeyi başarmış bir şair ve yazar olarak güncel kalmayı, hâlâ ilgi çekmeyi sürdürüер.

Ahmet Murat Gümrükçüoğлу

Edgar Allan Poe Öykülerinin Dehşeti

İnsanlığın  Ay’a  ayak basmadığı, evrenin pek çok yönünün  sırlarla dolu olduğu 1800’lerin başında, sadece kırk yıl yaşamış olan  Edgar Allan Poe’yu, 21. yüzyılda, onun iki yüzüncü yaşında okumak, çok daha ilginç, şaşırtıcı ve ayrı bir keyif.

Korkutan, ürküten, geren, bunaltan, sorgulatan, alay eden bu öykülerin sevimli ve sahici yönü, temel ve tek malzemelerinin insan oluşu olabilir. Bununla birlikte,  Poe’nun matematikten astronomiye, tıptan psikolojiye, tarihten felsefeye, mitoloji ve edebiyata ilişkin çağını aşan, olağanüstü entelektüel birikimi ve güçlü önsezileri, tüm yazdıklarına nakış gibi işlenmiştir. Yine de tüm yazılanların tutunduğu ve tutturulduğu tek bağ, insandır. İnsanın ne denli zengin bir malzeme olduğunu keşfetmiş ve onu çok yönlü kullanmıştır.

Poe’nun insanı(karakterleri), toplumdan ve toplumsal değişimlerden uzaktır, her dönemde insana ilişkin zayıflıklarla yaşar. Bu da Poe’nun değişmez şekilde okuyucuya yakınlığını ve yazdıklarının  her dem taze kalarak,  zamana direnmesini sağlamlaştırır. Estetik kaygısı üst bir seviyededir. Bunun yanında sundukları, olağan gerçekliğin çok çok ötesindeki zorlu durumlardır. Bunların inandırıcılığını ise samimiyetiyle,  bir mesaj vermek telaşından uzak durmasıyla  sağlamıştır.

Savaşlar,  düşünsel ve ekonomik değişimler, öğretme kaygısı duyulmadan, içlerinden süzdürdüğü bilgi, fevkâlade bir sezginin çeşitliliğinde öylece sunulur. Bunun devamında yazılanlar, tüm medeniyeti içine alır ve onu olduğu şekilde sade bir dekor olarak kullanır, çatıştırmaz. Toplumsal yapı ve felsefi görüşleri kafa kafaya vurdurmadan, sadece dikkat edildiğinde sezilen, naif bir hiciv konusu yapmış olması da onun  dehasının bir başka yönüdür. Öykülerin oyuncularının yaşam standardı, belli bir seviyede tutulmuş, toplumdaki yerleri sadece ismen belirtilmiştir. Bu haliyle sunulan, hayat kavgası değil, bireyin benlik ve tekil varlığının durumlarıdır.

Karakterler toplumdan, toplumsal değişimlerden uzaktır. Karakterler başlarına gelen felaketlerde ve olağanüstü durumlarda insanoğlunun değişmez kaderi olan yalnızlığını, gösterişsiz şekilde sergiler. Tanrıya sığınmadıkları gibi bir mabede de kapanmazlar. Çalan kilise çanları çoğu kez tek amaçlı zamana ekilen hatıra taşlarıdır.

Şüphesiz, bir yazarı kendi dilinden okumak tam bir ayrıcalıktır. Başka dilde yazılmış bir eserin yazarı ancak iyi bir çeviri ile anlaşılır. Kanımca,  çevirinin, iki dil yanında, iki kültür arasında bağı kurarken, asıl hedefi okuru yazarına ulaştırmak olmalıdır.  Hasan Fehmi Nemli’nin Dost Yayınevi tarafından yayımlanan Edgar Allan Poe, “Bütün Öyküleri”,  okuyucuyu  Poe’ya yaklaştıran yetkin bir çeviridir.

Bu çevirinin birinci cildinin, ilk bölümü “Dehşet Öyküleri” başlığıyla, Poe’nun en çok tanınan, “Kuyu ve Sarkaç”, “Kızıl Ölümün Maskesi”, “Maelström’e Düşüş”, “Oval Portre”, “Ligeia” gibi on sekiz öyküsünden oluşmuştur.  Başlıkta haklı olarak işaret edildiği şekilde bunların her biri gerçekten ayrı bir dehşeti anlatır.

Öyküler ve onların korku ve gerilim yükü, her ayrıntısı düşünülmüş ve bir film görselliğiyle sunulan atmosferde geçer. Bu yolla, okuyucuyla karakterin soluduğu hava aynıdır. Çoğu görkemli şatoların içerisinde, halılarla kaplı odalardaki olayları, kat kat, gösterişli perdelerle örtülü camlardan ancak sızabilen bir kızıl ışık aydınlatır. Öykülerde geçen cinayetlerin, korkunç itirafların, ölüp dirilen insanların durumları, karakterin dünyasında bir sanrının, alkolün, esrarın buğusunda verilir. Bunların perdelenmeden  aktarılmasının etkileri  sarsıcıdır.

Talihsizlikler, intikam arzusu ısrarcı ve sabırsızdır. Okuyucu sunulanın gerçekliğini henüz sınarken bu olağandışı durumun  tekrarları önüne dizilir. Serüven dolu bir akış içerisinde saklanan gaye, sade ama bir çırpıda sunulur.

Poe’nun üzerinde en çok tartışılan ve beğenilen başyapıtı olan “Ligeıa” da ölüp dirilen kadınlar, bir aşkın yumuşak atmosferinde sunulurken, insanın derinlerde olan iradesinin ölümsüzlüğü gösterilir. Oysa hemen tüm öykülerde zayıf bedenli, entelektüel donanımlı kadınlar genceciktirler ve çok yaşamazlar.

Kuyuda, üzerinize inecek ve sizi dağıtacak sarkacın bu ânını beklerken, bitmişsinizdir. Bunalır, ne olacaksa artık olup bitsin dersiniz, feci bir ölümü kabullenmişsinizdir. Sizi kuyudan kurtarıp, sarkacın önüne atan, tesadüflerle beslenen talihinizden kimsenin(!) ümidi yokken açılan kapıdan yaşam içeri girer.

İnsanın doyurulmaz bencilliği ve buna hizmet eden uyanıklığı, sonsuz değildir. Etrafı kasıp kavuran  veba salgını karşısındaki onca kurnazlık ve bencillik,  kızıl ölüme ancak ve sadece maske taktırır. Bir anlamda mutluluk ve şans; ölüm ve yalnızlıkla hep dizginlenmiştir.

Kişi kendi vicdanında, bilinçle yıkanana dek, kendini yadsıyabilir. Bu yaygın ruh hali ve kaçış elbet bir gün kendine varır. William Wilson’un şık, kürklü pelerininin, benzersiz ve tek olarak sadece ona ait olduğu gibi… Oysa vicdan, bir hayalet gibi onu soluksuz bırakana dek ardı sıra takip eder.

Ve insan, boşboğazdır. Kendi kendinin kurdu olup, itiraf eder. Nihayetinde saklı olan, ayan beyan ortaya serilir. Tabii ki, tüm bunlar bir öfke ânında oluverir. Tüm bunları yaşayanın deli olmadığının kanıtları bir yerlere çeşitlilik içerisinde sunulurken, seçim tamamen okuyucuya bırakılmıştır.

Ölümün, yıkımın, cinayetin, korkunun kol gezdiği bu öyküler sarsıcıdır.
Ancak tüm sarsıntılara rağmen okuyucu gerçekle, sunulan arasında sıkışmaz, her şey öylece oluvermiştir. Geride tek bir etki vardır; bunlar, birbirine karıştırılmayacak kadar çeşitli ve birbirinden ayrık insanlık halleridir.

06.12.2009 Berna ÖZPINAR

Edgar Allan Poe’nun Öykücülüğüne Bir Yolculuk

Edgar Allan POE’nun öyküleri, Dost Yayınevi tarafından bir araya getirilerek üç cilt halinde basılmış. Yıllar sonra, özellikle Hasan Fehmi NEMLİ’nin titiz ve ayrıntılı çevirisinden Poe’nun öykülerini okumak çok keyifliydi. Poe her zaman tartışılmış ve hakkında pek çok şey söylenmiş bir yazar. Bu nedenle  Poe’nun yazarlığı hakkında benim  söyleyeceklerimin çok gereksiz  bulunabileceğinin farkındayım. Yine de onun öykülerinin bende bıraktığı etkiyi bir şekilde anlatmak ihtiyacıyla bu yazıyı kaleme almış bulunuyorum.

Şimdi, bir gölün kenarında oturduğunuzu, etrafınızı çeviren dünyanın ve yüzünüzün durgun suya yansıyan aksini seyrettiğinizi düşünün. Bir süre sonra içinizde, sudaki kıpırtısız dünyayı dağıtmak, sarsmak, değiştirmek için karşı koyamadığınız bir istek belirmez mi? Doğal olarak suya dokunur ya da göle atmak için bir taş aramaya başlarsınız.

İşte Poe’nun öyküleriyle yaptığı budur. Onun öyküleri göle atılan bir taş gibidir ya da suyu karıştıran becerikli bir el… Önce hayretle, yüzünüzün alışkın olduğunuz çizgilerinin bozulmasına, dağılmasına şahit olursunuz. İyice bakmaya cesaretiniz varsa, size benzeyen ama çoğu zaman görmezden geldiğiniz, hatta ürktüğünüz yine de içinizde bir yerlerde olduğunu hep bildiğiniz kendinizle yüzleşirsiniz bulanık suda. Ardınızdaki dünya da belirsizleşmiş, yıkılmıştır. Tekinsiz, karanlık, kuralsız ve vahşi, başka bir dünyanın kapıları aralanır. Oraya hükmeden Tanrı, olsa olsa Dionysos’tur. Takıntılara, tutkulara, kayıp ruhlara, delice isteklere, öc almalara, kana ve sonsuz aşklara kaldırır kadehini.

İlginçtir ama içinizdeki ürperti sizi o kapılardan girmeye zorlar. Kasvetli bir şatoda bulursunuz kendinizi. Geniş merdivenlerin basamaklarında durmuş, duvardaki tablolardan birini seyre dalmışsınızdır. Tablodaki bakışları sisli  kadın, sanki resimden çıkacak ve yanınızdan bir tüy hafifliğiyle geçerek gözden kaybolacaktır. Bir ânlığına başınızı başka yöne çevirmeniz bunun için yeterlidir. Kapalı kapıların ardındaki odalardan birinde, evin sahibi hastalıklı bir özlemle o kadının gelmesini ve acılarından kurtulmayı beklemektedir. Bilirsiniz; insanın önce en yakınındakini öldürdüğünü, sonra da onu yeniden, yokluğundan var etmeye çalıştığını. Kendini ancak  böyle aynalara çizebildiğini… Anlarsınız, çünkü sizin de başınıza gelmiştir böyle şeyler.

Siz, odaları salonlara, salonları merdivenlere, merdivenleri gizli bölmelere, kilerlere, şarap mahzenlerine bağlayan koridorlarda yürürken, bahçedeki ağaçların pencerelerden yansıyan tuhaf gölgeleri peşinizdedir. Yoksa bir kara kedi midir takip eden sizi?  Sürekli sırtınızda hissettiğiniz, onun parlak, rahatsız edici gözleri midir? Bilmenin imkânı yoktur! Çünkü burada her şey sadece sezdirir kendini. Yanından geçtiğiniz duvarların tatlı çağrısına da aldanmayın. Dokunduğunuz anda sizi kendine katacak; etten, kemikten, kandan beslenen harcını sizinle ısıtacaktır.

Şansınız varsa, adımlarınız mahzenlere değil geniş odalara ulaştırır sizi. Kalın kadife perdeleri çekilmiş, büyük mobilyaların ağır ağır nefes aldığı odalara… Yürüyemeyecek kadar yorgunsunuzdur artık; tozlu, büyük yatağa bırakırsınız bedeninizi. Karşısınızdaki tabloda, fırtınaya tutulmuş bir geminin çaresizliği vardır. Patlayan dalgaların sesini duyar gibi olursunuz uyumadan önce. Uyku, yoğunlaşıp ağırlaşan karanlığın üstünüze kapanmasıdır sanki. Bir kadının, tanıdığınız ama kim olduğunu çıkaramadığınız bir kadının, soğuk, incecik, mermer beyazlığında elleri karanlığı yırtıp size doğru uzanır. Siz dudaklarınız kupkuru, nefes alamadan beklersiniz. Dışarıda onun ayak sesleri, gittikçe yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır…

Az önce izlediğiniz tablodaki gemide gözlerinizi açtığınızda, dalgaların dehşeti, karanlığınkini unutturur. Gemiyle beraber dünyanın dibine doğru çekildiğinizi yavaş yavaş kavrarsınız. Durumunuzu kabullendiğinizde şaşırarak fark edersiniz ki orada göreceklerinizin merakı korkunuzun önüne geçmiştir. Sanki okyanusu böyle köpürten, rüzgârı çıldırtan, gemileri  savuran da sizin bu merakınızdır. Eğer vazgeçerseniz merak etmekten, her şey birdenbire duracak, ölüm birdenbire gelecektir. O yüzden gözlerinizi kapatamaz, her şeyi görmeye çalışırsınız. Asıl korktuğunuz, dehşet verici şeyler görmek değil, görülecek hiçbir şeyin olmamasıdır artık.* O gemide, her şeyin başlangıcına varıncaya kadar döner durursunuz. Zaman, ölümün size yetişemeyeceğini düşündürecek kadar uzar.

Ama dünyanın dibi siyah bir odadır. Kan rengi camlardan al bir ışık sızmaktadır. Ayak bastığınız kuzguni halı üzerinde, kan renkli camlardan süzülen yalazlar dans etmektedir.** Odadaki abanoz  saatin vuruşları etrafı çınlatmakta, bütün sesler onun karşısında susmakta, erimektedir. Kaçmak, odadan çıkmak istersiniz ama saatin vuruşları sizi olduğunuz yere mıhlamış, tüm gücünüzü almıştır. Hiç olmadığınız kadar bitkinsinizdir; göz kapaklarınız gittikçe ağırlaşır. Sonunda saatin vuruşları kalbinizin ritmi gibi uzaklaşır,  duyulmaz olur.

Göle attığınız taş çoktan dibe çöktü, sular duruldu. Her şey yerli yerinde… Ama neden titriyorsunuz? Haklısınız, hava serinledi sanki. Zavallı kedinin sizi izlediğini de nereden çıkardınız? Anlıyorum, son zamanlarda içkiyi fazla kaçırıyorsunuz. Evet evet, gitmeli ve iyi bir uyku çekmelisiniz. Düşünmemelisiniz böyle şeyleri…

Senem DERE
Ad

A Separation,1,Adam Schaff,1,Adem ve Havva,1,Akra'da Bulunan Elyazması,1,Alain Badiou,4,Alain Resnais,1,Alan Woods,1,Albert Camus,17,Albert Einstein,4,Alejandro González Iñárritu,1,Alenka Zupančič,1,Alexander Supertramp,1,Alfred Hitchcock,4,Alıntı,1,Ali Rahimli,4,Allen Ginsberg,5,Amin Maalouf,1,Anarşi,2,André Breton,1,Andrey Tarkovski,7,Ani Gezinti,1,Anton Çehov,2,Antonin Artaud,1,Anubis,1,Aristoteles,1,Arthur Danto,1,Arthur Rosenberg,1,Arthur Schopenhauer,2,Arundhati Roy,1,Asghar Farhadi,3,Attila İlhan,1,Aynadaki Gibi,1,AzBlog,14,Aziz Nesin,2,Babaya Mektup,1,Beat Kuşağı,17,Belgesel,5,Belinski,1,Bertolt Brecht,3,Bertrand Russell,1,Bilim,10,Billie Holiday,1,Biyografya,22,Björk,1,Bob Black,1,Bob Dylan,1,Bozkırkurdu,1,Böyle Buyurdu Zerdüşt,1,Breaking Bad,1,Bulantı,1,Bülent Ortaçgil,2,Büyülenme,1,Camera Lucida,1,Can Yücel,2,Cemal Süreya,1,Charles Baudelaire,2,Charles Bukowski,6,Charles Dickens,1,Charlie Chaplin,2,Charlie Parker,1,Christfried Tögel,1,Christine Bard,1,Christopher McCandless,1,Christopher Nolan,1,Chuck Palahniuk,3,Çarlz Bukovski,1,Çavdar Tarlasında Çocuklar,1,Dallas Buyers Club,1,Damon Albarn,1,Daniel Goleman,1,Dava,1,David Gilmour,1,Demian,1,Desiderius Erasmus,1,Didier Lauru,1,Dieter Forte,1,Djivan Gasparyan,1,Dominique Laporte,1,Dostluk Bağları ve Dostluk,1,Dostoyevski,16,Dönüşüm,1,Edebiyyat,140,Edgar Allan Poe,1,Eduardo Galeano,1,Eflâtun,1,Ejderhaların Danssı,1,Elias Canetti,1,Elvis Presley,2,Emil Michel Cioran,1,Emma Goldman,1,Eric Clapton,1,Eric Hoffer,1,Erich Fromm,3,Ernest Hemingway,2,Estela Welldon,1,Ethan Coen,2,Əkrəm Əylisli,1,Feature,20,Félix Guattari,1,Felsefe,93,Ferman Toroslar,1,Fernando Pessoa,1,Film,68,Franz Kafka,25,Freddie Mercury,1,Friedrich Engels,1,Friedrich Nietzsche,19,Füruğ Ferruhzad,1,Gabriel Garcia Marquez,1,Gabriel García Márquez,2,Galileo,2,Gemeinschaft,1,George Carlin,1,George Martin,1,George Orwell,1,Georges Canguilhem,1,Georges Perec,1,Gerçeklik açısından Kafka,1,Gilles Deleuze,5,Goethe,1,Gogol,4,Guguk Kuşu,1,Gustav Janouch,1,Guy Fawkes,1,Hakim Bey,1,Harriet Lerner,1,Hegel,2,Heinrich Böll,1,Hermann Broch,1,Hermann Hesse,5,Herta Müller,1,Hrant Dink,1,Iain Menzies Banks,1,Immanuel Kant,1,Ingeborg Bachmann,1,Ingmar Bergman,6,Inside Llewyn Davis,1,Italo Calvino,2,İran,1,İtalo Calvino,1,J. D. Salinger,2,Jack Kerouac,8,Jacques Brel,1,Jacques Lacan,13,Jacques Vergès,1,James Hawes,1,James Joyce,1,Jan Pol Sartr,1,Jason McQuinn,1,Jean Baudrillard,1,Jean Cocteau,1,Jean-Paul Sartre,10,Jehane Noujaim,1,Jenn Ashworth,1,Jiddu Krishnamurti,2,Jimi Hendrix,1,Joel Coen,2,John Berger,1,John Fante,2,John Lennon,5,John Steinbeck,4,Jorge Luis Borges,1,Jose Saramago,1,Joseph Conrad,1,Judith Butler,1,Juliet Mitchell,1,Julio Cortázar,1,Kaos'un Gizli Yaşam,1,Karamazov Kardeşler,2,Karl Marx,8,Kaybedenler Klübü,1,Ken Kesey,1,Kırmızı Pazartesi,1,Korkma Ben Varım,1,Kumarbaz,1,Kürk Mantolu Madonna,1,La Casa De Papel,1,Lady with Ermine,1,Lars von Trier,8,Laura Nyro,1,Leonard Cohen,1,Leonard Da Vinci,1,Lev Tolstoy,5,Lev Troçki,2,Linda Lee,1,Maksim Gorki,2,Malina,1,Marie Curie,1,Marilyn Manson,1,Marilyn Monroe,1,Mario Leis,1,Marlon Brando,1,Marqius de Sade,2,Martı Jonathan Livingston,1,Martin Heidegger,2,Maurice Blanchot,2,Max Stirner,15,Mental Pornografi Blog,2,Meqale,175,Michael De Montaigne,1,Michel Foucault,6,Mike Leigh,1,Milan Kundera,1,Miles Davis,1,Milgram,1,Milgram deneyi,1,Mohsen Namjoo,3,Monique Wittig,1,Morrisse,1,Murat Menteş,1,Mustafa Kemal Atatürk,1,Muzik,37,Neal Cassady,2,ngmar Bergman,1,Nick Cave,1,Nick Mason,1,Nikolay Gavriloviç Çernişevski,1,Nilgün Marmara,1,Noam Chomsky,2,Nostalghia,1,Notre Dame'ın Kamburu,1,Nuri Bilge Ceylan,2,Octavio Paz,1,Oğuz Atay,1,Ontolojik Anarşi,1,Onur Ünlü,2,Oscar Wilde,2,Osho,1,Oteki Ben,1,Ölüler Tanrısı,1,Ölüm Pornosu,1,Ömer Hayyam,1,Özdemir Asaf,1,Palyaço,1,Pantolonun Politik Tarihi,1,Patti Smith,1,Paul Lafargue,1,Paul McCartney,3,Paulo Coelho,2,Peter Kropotkin,2,Pierre Clastres,1,Pigme,1,Pink Floyd,2,Politika,1,Rachel Carson,1,Rachter'in Günlüğü,1,Rashit,1,Ray Davies,1,Rene Girard,1,René Wellek,1,Richard Bach,1,Richard Brautigan,1,Richard Dawkins,1,Richard Wagner,3,Richard Wright,1,Robert Musil,1,Roger Fornoff,1,Roger Garaudy,1,Roger Waters,2,Roman,9,Rose Laub Coser,1,Rus edebiyat,2,Ruth Sheppard,1,S. Reynolds & J. Press,1,Sabahattin Ali,2,Sait Faik,1,Salvador Dali,1,Samuel Beckett,4,Sasha Grey,1,Saul Newman,2,Sean Penn,1,Sırtımdaki Ev,1,Siddhartha,1,Sigmund Freud,19,Silence Spring,1,Simone de Beauvoir,6,Slavoj Zizek,6,Slavoj Žižek,15,slide,2,Sokrates,1,Soren Kierkegaard,1,Spinoza,1,SS,6,Stalker,1,Stephen Eric Bronner,1,Steve McQueen,1,Stranger,1,Suç ve Ceza,2,Supertramp,1,Sürgün,1,Şeyler,1,Tanrıya Karşı Söylev,1,Tarkovsky,5,Tek Bacaklı Yolcu,1,Teneke Trampet,1,The Beatles,4,The Butterfly Effect,1,The Rolling Stones,1,The Square,1,Theodor Adorno,4,Thomas Mann,1,Through a Glass Darkly,1,Tom Waits,2,Tomris Uyar,1,Tony Porter,1,Turan Dursun,2,Turgut Uyar,1,Ulua,1,Uluma,1,Ulus Baker,4,Umberto Eco,1,Utanç,1,V for Vendetta,1,Van Gogh,1,Victor Emil Frankl,1,Victor Hugo,1,Viktor Frankl,1,Vladimir Nabokov,2,Voltaire,1,Vsevolod İ. Pudovkin,1,Walter Benjamin,1,Wilhelm Reich,1,Will Durant,1,William S. Burroughs,2,William Shakespeare,1,Woody Allen,8,Xavier Dolan,1,Yabancı,1,Yad,1,Yolda,1,Yusif Vəzir Çəmənzəminli,1,Zeki Demirkubuz,3,Zen Kaçıkları,1,
ltr
item
Ali Rahimli: Tanrım, zavallı ruhuma yardım et : Edgar Allan Poe
Tanrım, zavallı ruhuma yardım et : Edgar Allan Poe
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjP2ZtDC-2iUQOvie0QM-DNmHlf6j_p84dggzi2l8K3irM3AL4Op5DDwTkzEmK1Rj7viZISUkd8a49-MIRmdc58T4_o8tw9wxHawbDfkmQ636Wrhi1D14uCXjIkaeZorZVgvBc7Q3kbKcH0/s1600/200px-Edgar_Allan_Poe_2.jpg
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjP2ZtDC-2iUQOvie0QM-DNmHlf6j_p84dggzi2l8K3irM3AL4Op5DDwTkzEmK1Rj7viZISUkd8a49-MIRmdc58T4_o8tw9wxHawbDfkmQ636Wrhi1D14uCXjIkaeZorZVgvBc7Q3kbKcH0/s72-c/200px-Edgar_Allan_Poe_2.jpg
Ali Rahimli
https://alirahimli.blogspot.com/2013/03/tanrm-zavall-ruhuma-yardm-et-edgar.html
https://alirahimli.blogspot.com/
https://alirahimli.blogspot.com/
https://alirahimli.blogspot.com/2013/03/tanrm-zavall-ruhuma-yardm-et-edgar.html
true
8815050805795647263
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi Hiç bir yazı bulunamadı HEPSİNİ GÖSTER DAHA FAZLA Cevapla Cevabı İptal Et Sil Tarafından Ana Sayfa Sayfalar İçerikler Hepsini Göster BU YAZIYA BENZER DİĞER YAZILAR ETİKET ARŞİV ARAMA BÜTÜN İÇERİKLER İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Sunday Monday Tuesday Wednesday Thursday Friday Saturday Sun Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec just now 1 minute ago $$1$$ minutes ago 1 hour ago $$1$$ hours ago Yesterday $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago Followers Follow THIS CONTENT IS PREMIUM Please share to unlock Copy All Code Select All Code All codes were copied to your clipboard Can not copy the codes / texts, please press [CTRL]+[C] (or CMD+C with Mac) to copy