Tanrıya Karşı Söylev, Marquis de Sade ‘nin çeşitli kitaplarından seçilmiş Tanrıya karşı ilendiği, Tanrının yokluğunu ortaya koyduğu bölümler...
Tanrıya Karşı Söylev, Marquis de Sade ‘nin çeşitli kitaplarından seçilmiş Tanrıya karşı ilendiği, Tanrının yokluğunu ortaya koyduğu bölümlerden oluşuyor. Sade’ın adı ateizmle de anılır sık sık. Zira yaşamında ve yazısında hiçbir sınır tanımayan, hiçbir aşırılıktan çekinmeyen de Sade’ın bu tavrının kökeninde az yukarıda da belirttiğim gibi, doğaya karşı sonsuz inanç, özgürlüğe bağlanış ve bütün bunların ‘doğal’ sonucu olarak tanrıtanımazlığı vardır. Sade sınırlı ve eksik de olsa insan varlığının gerçekliğinden ve doğadan başka hiçbir şeye, hele dine ve Tanrıya asla inanmaz. İnsanın ve doğanın gerçekliğinden başka hiçbir varlığı ve sınırlamayı kabul etmez. O, ahlakın ille de din kökenli olmasından da nefret eder; ahlakın bir tür insan yapımı olması, insani uzlaşmalardan oluşması gerektiğini ima eder. Öte-dünyayı, bu dünyadan sonra hayatın şekil değiştirerek de olsa devam ettiğini, ruhun ölümsüzlüğü fikrini reddeder. Bütün bu safsatalara karşı ölümlü insanı ve sonsuz doğayı çıkartır. Ona göre her şeyin ölçüsü doğadır. Doğal olan hiçbir şey ne aşırı ne de günah olabilir. Zira din olmasaydı günah diye bir şey var olabilir miydi’ Esas olarak Katolik Kilisesine karşı çıkmasına karşın dinler aracılığıyla insanların sömürüldüğünü, güdüldüğünü, kendi istekleri doğrultusunda, hiçbir suçluluk ve zayıflık duygusuna kapılmadan yaşamalarının engellendiğini ileri sürer. Din aracılığıyla zorba zayıfı ele geçirir, ona egemen olur.
Sade’ın ateizmi günümüzde moda olduğu biçimiyle öncelikle benmerkezci bir tutum değildir, aksine bir rasyonalite mücadelesidir. Sade’ın ateizmi rasyoneldir, hatta rasyonelliğin aşırılaştırılmasından oluşur. Tavrının Aydınlanma düşüncesinin habercilerinden olduğu bilinir. Sade’ı sansasyonel düşüncelerden uzak, soğukkanlı bir felsefi yaklaşımla ele almak gerekir. ‘Marki’nin kuşkusuz apaçık ortada olan cinsel patolojisini onun metninin yalnızca bir bölgesidir; felsefi kanıtlama sanatı ile (çağdaş ahlakın diyeceği gibi) ‘paranoyak’ rasyonalite istencinin Sade’ı Aydınlanmacıların materyalizminin nev-i şahsına münhasır bir mirasçısı yapan bu gözüpek istencin- toplandığı artülkedir. Sade’cı metni pathos’un değil felsefenin ölçütleriyle değerlendirmek gerekir. De Sade’ı patolojilerin tarihinden çıkartıp tarihin patolojisi içine yeniden yerleştirmeliyiz.’ (Aymeric Monville, s. 2) Kitabı yayıma hazırlayan Monville’in bu sözlerine ben de katılıyorum. Onu patolojik bir vakıa olarak değil, rtarihin patolojisinde bir vakıa olarak değerlendirmek en doğrusudur. Zira de Sade’ın Fransız Devrimi sırasındaki tutumu onun yalnızca patolojik çerçeveden değerlendirilmesine izin vermez, o aynı zamanda bir Cumhuriyetçidir, siyasal bir kimliği vardır, özgürlükleri savunur. Hem de her türlü özgürlüğü.
Radikal bir özgürlük
Sade, dünya edebiyatını da derinden ve uzun süreli etkilemiştir. Çoğunlukla bir özgürlük havarisi olarak değerlendirilmiştir. Özellikle Gerçeküstücüler tarafından her daim gündemde tutulmaya çalışılmıştır. Örneğin, Simone de Beauvoir Sade’ı Yakmalı mı’’da Sade’ın yazılarında radikal bir özgürlük felsefesinin izlerini bulmuştur. Öyle ki bu yazılar ona göre Varoluşçuluğun yüz elli yıl önceden gelen öncüsüdür. Aynı zamanda Fereud’un merkezine bir güdü olarak cinselliği koyduğu psikanalizinin öncüsü olarak görmüştür. Gerçeküstücülük de kökenlerinin Sade’a dayandığını ileri sürer, öyle ki Apollinaire, Sade’ı, ‘dünyanın gelmiş geçmiş en özgür ruh’u olarak nitelendirir.
Pierre Klossowski Sade mon Prachain (Komşum Sade) kitabında Sade’ın yazısını hem Hıristiyanlığı hem de Aydınlanma’nın maddeciliğini reddeden nihilizmin kökeni olarak ele alır.
Sade’ın cinsel içerikli metinleri yaşadığı dönemde kendisinin de dahil olduğu aristokrasinin yozlaşmış, ikiyüzlü değerlerini yerden yere vurur. Uzun yıllar bu nedenle hapsedilir, kitapları basılmaz. De Sade bu yönüyle de sanatçıların sansüre karşı mücadelesinin simgelerinden biri haline gelmiştir. Sade’ın kendi döneminin yozlaşan ahlaki değerlerini eleştiren, pornografiyi kullanarak yazdığı provokatif metinler dünya sanatçılarını her zaman ilham vermiştir. Sade’ın kitapları kendisini izleyen yüzyılların ekonomik liberalizmi içinde bir gerçeklik haline gelen aşırı bireycilik felsefesinin temellerini de oluşturur. Yirminci yüzyılın sonlarına doğru Fransız felsefecilerinin Sade’a yönelik ilgisi yoğunlaşmıştır. Roland Barthes, Jacques Lacan ve Michel Foucault gibi entelektüeller Sade üzerine araştırma ve incelemeler yayımlamışlardır.
Osman Çakmakçı
Sade’ın ateizmi günümüzde moda olduğu biçimiyle öncelikle benmerkezci bir tutum değildir, aksine bir rasyonalite mücadelesidir. Sade’ın ateizmi rasyoneldir, hatta rasyonelliğin aşırılaştırılmasından oluşur. Tavrının Aydınlanma düşüncesinin habercilerinden olduğu bilinir. Sade’ı sansasyonel düşüncelerden uzak, soğukkanlı bir felsefi yaklaşımla ele almak gerekir. ‘Marki’nin kuşkusuz apaçık ortada olan cinsel patolojisini onun metninin yalnızca bir bölgesidir; felsefi kanıtlama sanatı ile (çağdaş ahlakın diyeceği gibi) ‘paranoyak’ rasyonalite istencinin Sade’ı Aydınlanmacıların materyalizminin nev-i şahsına münhasır bir mirasçısı yapan bu gözüpek istencin- toplandığı artülkedir. Sade’cı metni pathos’un değil felsefenin ölçütleriyle değerlendirmek gerekir. De Sade’ı patolojilerin tarihinden çıkartıp tarihin patolojisi içine yeniden yerleştirmeliyiz.’ (Aymeric Monville, s. 2) Kitabı yayıma hazırlayan Monville’in bu sözlerine ben de katılıyorum. Onu patolojik bir vakıa olarak değil, rtarihin patolojisinde bir vakıa olarak değerlendirmek en doğrusudur. Zira de Sade’ın Fransız Devrimi sırasındaki tutumu onun yalnızca patolojik çerçeveden değerlendirilmesine izin vermez, o aynı zamanda bir Cumhuriyetçidir, siyasal bir kimliği vardır, özgürlükleri savunur. Hem de her türlü özgürlüğü.
Radikal bir özgürlük
Sade, dünya edebiyatını da derinden ve uzun süreli etkilemiştir. Çoğunlukla bir özgürlük havarisi olarak değerlendirilmiştir. Özellikle Gerçeküstücüler tarafından her daim gündemde tutulmaya çalışılmıştır. Örneğin, Simone de Beauvoir Sade’ı Yakmalı mı’’da Sade’ın yazılarında radikal bir özgürlük felsefesinin izlerini bulmuştur. Öyle ki bu yazılar ona göre Varoluşçuluğun yüz elli yıl önceden gelen öncüsüdür. Aynı zamanda Fereud’un merkezine bir güdü olarak cinselliği koyduğu psikanalizinin öncüsü olarak görmüştür. Gerçeküstücülük de kökenlerinin Sade’a dayandığını ileri sürer, öyle ki Apollinaire, Sade’ı, ‘dünyanın gelmiş geçmiş en özgür ruh’u olarak nitelendirir.
Pierre Klossowski Sade mon Prachain (Komşum Sade) kitabında Sade’ın yazısını hem Hıristiyanlığı hem de Aydınlanma’nın maddeciliğini reddeden nihilizmin kökeni olarak ele alır.
Sade’ın cinsel içerikli metinleri yaşadığı dönemde kendisinin de dahil olduğu aristokrasinin yozlaşmış, ikiyüzlü değerlerini yerden yere vurur. Uzun yıllar bu nedenle hapsedilir, kitapları basılmaz. De Sade bu yönüyle de sanatçıların sansüre karşı mücadelesinin simgelerinden biri haline gelmiştir. Sade’ın kendi döneminin yozlaşan ahlaki değerlerini eleştiren, pornografiyi kullanarak yazdığı provokatif metinler dünya sanatçılarını her zaman ilham vermiştir. Sade’ın kitapları kendisini izleyen yüzyılların ekonomik liberalizmi içinde bir gerçeklik haline gelen aşırı bireycilik felsefesinin temellerini de oluşturur. Yirminci yüzyılın sonlarına doğru Fransız felsefecilerinin Sade’a yönelik ilgisi yoğunlaşmıştır. Roland Barthes, Jacques Lacan ve Michel Foucault gibi entelektüeller Sade üzerine araştırma ve incelemeler yayımlamışlardır.
Osman Çakmakçı